ŞEHİTLER DE ÖLÜYOR VATAN DA BÖLÜNÜYOR

ŞEHİTLER DE ÖLÜYOR VATAN DA BÖLÜNÜYOR

Tarih: 17-10-2008 12:55 

Biz yaşayalım diye ve henüz yaşamlarının baharında kahpe ellerin sıktığı kurşunlara, yollara döşediği mayın tuzaklarına “Yurt ” ve “Ulus” adına bağırlarını açan ve sonsuza dek minnet duymakla yükümlü olduğumuz yüce şehitlerimizin naaşlarının kaldırılması anında uğurlama törenlerine katılanların yeri gökü inlettikleri sloganı anımsayalım: “Şehitler ölmez, vatan bölünmez…”
Bu coşkulu ve içten haykırışlar arasında törene katılanların nutukları arasında en çok geçen şu sözleri de anımsayalım: “Kanın yerde kalmayacaktır… Artık ardında bıraktığın anan bizim anamız, baban bizim babamız, çocukların bizim çocuklarımızdır… Eyyy yüce şehit rahat uyu, nur içerisinde yat…”
“Ateş düştüğü yeri yakar” atasözünü de anımsattıktan sonra sadete gelelim ve yazımıza başlayalım.
Şehitlik gibi bir yüceliğe ulaşmanın manevi ve inançsal ölmezliği tartışılmaz… Vatanın bölünmezliği de tartışılmaz ama, bazı gerçeklerde ne sloganlarla ne de nutuklarla değiştirilemez.
Manevi yönü tartışmasız bir yana bırakıp biraz da yaşamsal maddi yönüne değinmek gerekir ve asıl sorun burada karşınıza çıkar.
Kim ne söylemiştir ne uygulamıştır?
Kim ne vaat etmiştir ne kadarını tutmuştur?  
  Dün beş şehit daha verdik ve yaralı sayımızda oldukça yüksek.
Ancak; bu acı içerisinde bizi yürekten dağlayan TBMM ‘si önünde dertlerini anlatamayan, dokuz aydır seslerini duyurmak için Meclis’ te dertlerini anlatacak sözde milletin vekillerine ulaşamayan bir şehidimizin anne ve babasının haykırışları ile iyice sarsıldık.
O bir kahramandı ve O’nun da naaşının başında aynı sloganlari aynı nutuklar atılmıştı.Hepimiz ardında bıraktıklarını, “anamız- babamız,bacımız- kardeşimiz, kızımız- kızanımız olarak bağrımıza bastığımızı” söylenmiş durmuştuk. Yalnız O’nun ardında bıraktıkları için değil tüm şehitlerimizin ardında bıraktıkları için de bu sözleri vermiştik.
Konuşmaya gelince; “Biz de söz namustur, çeke- senete gerek yoktur” deriz ama, çekler, senetler karşılıksız çıkar, çünkü yapılan vaat bir tacirin işlerinin durgun gitmesi sonucu içine düştüğü maddesel çek- senet olmayıp namus kabul ettiğimiz ve devlet- hükümet erkanının verdiği manevi destek sözüdür. Maddesi arkadan gelecektir ve hiçbir ulus bireyi asla karşı çıkmayacak, eksik varsa tamamlayacaktır.
Verilecek yardımın, sağlanacak olanağın aksaması durumunda bu kez tek bir ulus bireyi yerine tüm ulus bireyleri isyan edecektir. Çünkü minnet yüklüdür ve yaşamasını o yüce şehitlerin verdikleri cana borçludur…
Peki nedir bugünün yürekleri dağlayan haberi, kısaca anımsayalım:
“Siirt-Şirvan karayoluna PKK’lı teröristler tarafından döşenen mayının patlaması sonucu 2007 yılında şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Serbülent Yalçın’ın anne ve babası Meclis’e gelerek diğer çocuklarına iş bulmak için milletvekilleri ile görüşmek istedi. Meclis’te umduğunu bulamayan şehit ailesi, polisin de kendilerini beklememeleri konusunda uyarması üzerine tepki gösterdi.
Anne Meliha Yalçın sinir krizi geçirerek ağlarken, bağırsak kanseri olduğunu söyleyen baba Ali Yalçın ise tepkisini “Benim oğlum bu vatan için öldü ama sadece bir ‘başınız sağolsun’ deyip gönderiyorlar. Biz şehit ailesiyiz. Oğlumuzu verdik ama kimse bize el uzatmıyor. Dert anlatmaya çalışıyoruz, bizim çocuğumuz bu vatan için öldü. Sağlık memuru olan kızıma iş bulmaya çalışıyorum. İlgilenen olmayınca sinirlerimiz boşaldı. Bizim sesimizi duyun. Kırıkkale’den çıkıp geldik ama kimseyi bulamıyoruz.”sözleriyle gösterdi.
Kendilerine müdahale eden polislere ‘Bizi nereye götürüyorsunuz?” diye tepki gösteren Serbülent Yalçın’ın anne ve babası polisler tarafından bir ekip aracına bindirilerek götürüldü. “(Bkz. Hürriyet)
Utanarak okuduğumuz, ekranlardan izlediğimiz haber bu işte.
Yüreği dağlanmayan bir kişi var mıdır acep? Elbette hain teröristlerle yandaşları dışında,
kesinlikle yoktur…
Fakat başka bir şey vardır: Sözünde durmamak ve “Vah ki vah” çektikten sonra vurdumduymazlığa bürünmek.
İşte tam burada sormak zamanı: Bu şehitimizin ana- babası, AKP Hükümeti’nin herhangi bir örgütünden referanslı olarak gelseydi, TBMM’de bu garip savsaklamayla karşılaşır mıydı?
Kesinlikle hayır.
Türbanlı diye okula alınmayan bir öğrenciyi anında telefonla arayan bir Başbakan, aynı duyarlılığı neden göstermez, göstermeyenlere hesabını sorup gerekeni yapmaz?
Vatan elbette bölünmez ve bunu düşleyenin en son Türk bireyini de yok etmeden bunu başarmasının söz konusu olamayacağını bilir. Gaflete düştüğünde ise, atalarının popolarındaki, yüce ulusun tekmelerini derhal anımsar.
Ancak, bizi bölemeyen hain ve dış egemen güçlerin yapamadığını biz yine kendimize yaparız ve inançlarla, partizanlıkla, adam kayırmacılıkla, kadrolaşmalarla mutlak bunu başarırız!.. Garip ama gerçek bu.
İşte bu nedenledir ki; bugün şehit ana- babasına yapılan bu çirkinlik bizi iyice düşündürmeye başladı ve kalbimizde yaşayan yüce ruhların, aramızda yaşayanlarının unutulduğunu iyice anladık, yıkıldık…
Ve yine işte bu nedenledir ki; “Şehitler ölmez vatan bölünmez” derken, bin düşünüp, bir söylemeliyiz ve ardında bıraktıklarını bağrımıza basmanın yollarını derhal bulmalıyız!..

Yılmaz Ergül

ŞEHİTLER DE ÖLÜYOR VATAN DA BÖLÜNÜYOR Tarih: 17-10-2008 12:55  <p>Biz yaşayalım diye ve henüz yaşamlarının baharında kahpe ellerin sıktığı kurşunlara, yollara döşediği mayın tuzaklarına "Yurt " ve "Ulus" adına bağırlarını açan ve sonsuza dek minnet duymakla yükümlü olduğumuz yüce şehitlerimizin naaşlarının kaldırılması anında uğurlama törenlerine katılanların yeri gökü inlettikleri sloganı anımsayalım: "Şehitler ölmez, vatan bölünmez..."
Bu coşkulu ve içten haykırışlar arasında törene katılanların nutukları arasında en çok geçen şu sözleri de anımsayalım: "Kanın yerde kalmayacaktır... Artık ardında bıraktığın anan bizim anamız, baban bizim babamız, çocukların bizim çocuklarımızdır... Eyyy yüce şehit rahat uyu, nur içerisinde yat..."
"Ateş düştüğü yeri yakar" atasözünü de anımsattıktan sonra sadete gelelim ve yazımıza başlayalım.
Şehitlik gibi bir yüceliğe ulaşmanın manevi ve inançsal ölmezliği tartışılmaz... Vatanın bölünmezliği de tartışılmaz ama, bazı gerçeklerde ne sloganlarla ne de nutuklarla değiştirilemez.
Manevi yönü tartışmasız bir yana bırakıp biraz da yaşamsal maddi yönüne değinmek gerekir ve asıl sorun burada karşınıza çıkar.
Kim ne söylemiştir ne uygulamıştır?
Kim ne vaat etmiştir ne kadarını tutmuştur?  
  Dün beş şehit daha verdik ve yaralı sayımızda oldukça yüksek.
Ancak; bu acı içerisinde bizi yürekten dağlayan TBMM 'si önünde dertlerini anlatamayan, dokuz aydır seslerini duyurmak için Meclis' te dertlerini anlatacak sözde milletin vekillerine ulaşamayan bir şehidimizin anne ve babasının haykırışları ile iyice sarsıldık.
O bir kahramandı ve O'nun da naaşının başında aynı sloganlari aynı nutuklar atılmıştı.Hepimiz ardında bıraktıklarını, "anamız- babamız,bacımız- kardeşimiz, kızımız- kızanımız olarak bağrımıza bastığımızı" söylenmiş durmuştuk. Yalnız O'nun ardında bıraktıkları için değil tüm şehitlerimizin ardında bıraktıkları için de bu sözleri vermiştik.
Konuşmaya gelince; "Biz de söz namustur, çeke- senete gerek yoktur" deriz ama, çekler, senetler karşılıksız çıkar, çünkü yapılan vaat bir tacirin işlerinin durgun gitmesi sonucu içine düştüğü maddesel çek- senet olmayıp namus kabul ettiğimiz ve devlet- hükümet erkanının verdiği manevi destek sözüdür. Maddesi arkadan gelecektir ve hiçbir ulus bireyi asla karşı çıkmayacak, eksik varsa tamamlayacaktır.
Verilecek yardımın, sağlanacak olanağın aksaması durumunda bu kez tek bir ulus bireyi yerine tüm ulus bireyleri isyan edecektir. Çünkü minnet yüklüdür ve yaşamasını o yüce şehitlerin verdikleri cana borçludur...
Peki nedir bugünün yürekleri dağlayan haberi, kısaca anımsayalım:
"Siirt-Şirvan karayoluna PKK'lı teröristler tarafından döşenen mayının patlaması sonucu 2007 yılında şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Serbülent Yalçın'ın anne ve babası Meclis'e gelerek diğer çocuklarına iş bulmak için milletvekilleri ile görüşmek istedi. Meclis'te umduğunu bulamayan şehit ailesi, polisin de kendilerini beklememeleri konusunda uyarması üzerine tepki gösterdi.
Anne Meliha Yalçın sinir krizi geçirerek ağlarken, bağırsak kanseri olduğunu söyleyen baba Ali Yalçın ise tepkisini "Benim oğlum bu vatan için öldü ama sadece bir 'başınız sağolsun' deyip gönderiyorlar. Biz şehit ailesiyiz. Oğlumuzu verdik ama kimse bize el uzatmıyor. Dert anlatmaya çalışıyoruz, bizim çocuğumuz bu vatan için öldü. Sağlık memuru olan kızıma iş bulmaya çalışıyorum. İlgilenen olmayınca sinirlerimiz boşaldı. Bizim sesimizi duyun. Kırıkkale'den çıkıp geldik ama kimseyi bulamıyoruz."sözleriyle gösterdi.
Kendilerine müdahale eden polislere 'Bizi nereye götürüyorsunuz?" diye tepki gösteren Serbülent Yalçın'ın anne ve babası polisler tarafından bir ekip aracına bindirilerek götürüldü. "(Bkz. Hürriyet)
Utanarak okuduğumuz, ekranlardan izlediğimiz haber bu işte.
Yüreği dağlanmayan bir kişi var mıdır acep? Elbette hain teröristlerle yandaşları dışında,
kesinlikle yoktur...
Fakat başka bir şey vardır: Sözünde durmamak ve "Vah ki vah" çektikten sonra vurdumduymazlığa bürünmek.
İşte tam burada sormak zamanı: Bu şehitimizin ana- babası, AKP Hükümeti'nin herhangi bir örgütünden referanslı olarak gelseydi, TBMM'de bu garip savsaklamayla karşılaşır mıydı?
Kesinlikle hayır.
Türbanlı diye okula alınmayan bir öğrenciyi anında telefonla arayan bir Başbakan, aynı duyarlılığı neden göstermez, göstermeyenlere hesabını sorup gerekeni yapmaz?
Vatan elbette bölünmez ve bunu düşleyenin en son Türk bireyini de yok etmeden bunu başarmasının söz konusu olamayacağını bilir. Gaflete düştüğünde ise, atalarının popolarındaki, yüce ulusun tekmelerini derhal anımsar.
Ancak, bizi bölemeyen hain ve dış egemen güçlerin yapamadığını biz yine kendimize yaparız ve inançlarla, partizanlıkla, adam kayırmacılıkla, kadrolaşmalarla mutlak bunu başarırız!.. Garip ama gerçek bu.
İşte bu nedenledir ki; bugün şehit ana- babasına yapılan bu çirkinlik bizi iyice düşündürmeye başladı ve kalbimizde yaşayan yüce ruhların, aramızda yaşayanlarının unutulduğunu iyice anladık, yıkıldık...
Ve yine işte bu nedenledir ki; "Şehitler ölmez vatan bölünmez" derken, bin düşünüp, bir söylemeliyiz ve ardında bıraktıklarını bağrımıza basmanın yollarını derhal bulmalıyız!..</p>
<p>Yılmaz Ergül - SEHIT2

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir