MİT VE PKK , MÜZAKERELER VE SONRASI
Başbakan Erdoğan’ın isteğiyle MİT Müşteşarı Hakan Fidan’ın PKK yöneticileriyle Oslo’da başlattığı müzakereler sürecinde,
2010 yılının son aylarında Kuzey Irak’ta Selahaddin’de, Mesut Barzani’nin karargahında yapılan 5.oturuma ait ses kaydı internete düşüyor.
Ses kaydının yayımlanmasındaki karanlığın anlaşılması için Oslo’da başlatılan müzakerelerin ardından, yeniden terörün tırmanması ve silahlı mücadeleye dönüşmesi süreci saiklerinin bilinmesi gerekiyor.
*
Küresel lider ABD; İsrail ve Avrupalı müttefikleriyle birlikte farklı uluslar,kültürler,diller,dinler ve mezheplerde Ortadoğu’dan, Güney Kafkasya, Güney Hazar ve OrtaAsya’da kaynaklara el koymak ve güvenliği sağlamak zorundadır.
Ne ki Rusya,”Tek kutuplu dünyanın kabul edilemezliği yanısıra modern uygarlık için ahlâkî bir temel olmadığı”esasındadır ve Bağımsız Devletler toplulukları ve Şangay İşbirliği Örgütü aracılığıyla yürüttüğü rekabette Ortadoğu’da, Orta Asya’da nüfuz oluşturabildiği taktirde yeniden süper güç olmanın mücadelesindedir.
Ve Çin! Ekonomik büyümesi için serbest ticarete devletçi müdahalelerde bulunuyor, devasa ihracaatı ve sermaye fazlasıyla giderek ABD’ye ihtiyacı kalmıyor.
Ya İran? Şii Devrimi ideolojisiyle ilahi kanunların uygulanmasını teminen tağut’a ve gayr-ı ilahi hükümetlere karşı kıyam ettiği savındadır ve nükleer programı nedeniyle Ortadoğu güvensizliğinin biricik amili kabul ediliyor.
Eh,İsrail! Bölgesinde İran rejimini düşürmek için sürekli olarak ABD ve müttefiklerini yardıma çağırıyor!
*
Nasılsa en büyük nükleer silah stokuna sahip ABD ve Rusya, Stratejik Silahların Sınırlandırılması Anlaşmalarıyla kıtalararası balistik füzeleri sayılarını askeri güçlerini dengeleyecek sınıra indirmiş, diğer ülkelerin de askeri güç dengelerini kurmuştur.
Yerine; karmaşık ve uzun dönemli, ulusal sınırları aşan hüviyette,doğrudan doğruya hasmın kültürüne tecavüz eden psikolojik,politik,ekonomik ve askeri tüm unsurları kullanan,düşük yoğunlukta yeni bir savaş konseptini de belirlemiş bulunuyor.
*
İşte,yeni savaş konseptinde ABD’nin Büyük Ortadoğu ve Medeniyetler İttifakı projeleri en önemli başlığı oluşturuyor.
ABD temin ettiği ülkelerin siyasetçileri,akademisyenleri,işadamları,askerleri ile devlet organizasyonunu, siyasi partileri,sivil toplum kuruluşlarını bir istihbarat ajanı gibi kullanıyor ve çıkarını güdüyor.
Ya da savaşların yüksek ekonomiler ve teknolojilerle farklı boyutlara taşınmış olması nedeniyle savaşan tarafların düzenli ordular olmasını gerektirmediği ve zayıfın galibiyetine de fırsat vermesinden faydalanıyor;asimetrik savaş denilen usulle askeri gücün geliştirilmesi,uluslararası siyasette güç olmak, uzman personel,silah ve ekipman temini ,istihbarat gibi çatışmanın kaderini etkileyecek imkanları dış destekle sağlamak zorunda kalan kimi ülkelerin ordularını da çıkarlarına ilişikliyor.
*
2009 Temmuz’da ABD’nin Büyük Ortadoğu ve Medeniyetler İttifakı projelerinin Eşbaşkanı, Başbakan Erdoğan’ın Suriye ziyareti sırasında, hükümetinin Türkiye’de Kürt sorunun çözümü için pratik adımlara birfiil başladığı açıklaması ve bunu “Kürt Açılımı” olarak adlandırdığı sürecin amacı bölgesel güvenliğin sağlanmasıdır.
Nitekim o sıralarda ABD, Güçlerin Statüsü Anlaşması gereği Irak İşgal Ordusunu 2011 sonu itibaren Irak’tan tamamen geri çekmenin hesabındadır.
Haziran 2010 da BM vasıtasıyla uranyum zenginleştirdiğinden dolayı duyulan endişe ve dünyada nükleer silahların yaygınlaşmasında risk oluşturduğu kaydıyla İran’a yaptırım kararı alınıyor.
Sadece bunlar değil!Bir yandada İran’ı nükleer teknolojiden vazgeçirmek için yürütülen BM ekonomik ve siyasi yaptırımlarından daha etkilisini,yaptırımların ancak bölge ülkeleri ve komşular işbirliğiyle etkili olacağı varsayımıyla bölge ülkelerinin siyasi rejimlerine müdahale planlanıyor.
Tunus’tan başlayarak mevcut rejimler İslam dininin bir siyaset teorisi olmamasına rağmen ordu ve polis güçleri desteğinde İslami sivil toplum kuruluşları ve sermayeleri öncülüğünde islami liberalizme çevrilme sürecine sokuluyor.
İslami Cihad’a yatkın yasaklı islami sivil toplum örgütleri; meşrulaşıyor, yönetimlere ortak edilerek ülkelerinin ekonomik kalkınma ihtiyaçlarında sorumluluk almaları hedefleniyor-bu suretle, ABD’nin net kontrol ve denetimine geçiyor.
Bu sürecin gelişmesi ve yerleşmesi sürecinde o coğrafyada İsrail’e,Yahudi dinine ve Siyonizme beslenen negatif duygulara Türkiye paratoner ediliyor; bizzat Türkiye,ülkelerinde yeni rejim peşinde Arap İslam toplumlarını gölgede bırakıyor, çıkarttığı sahte gerilimle, İsrail’i arkasında saklıyor!
Hem İran’a yansıyan demokratikleşme hevesiyle hükümetinin sarsılabileceği ve İran’ın nükleer gelişimine engel olunacağı,
Hem de artan emtia fiyatları ve enflasyonla ABD ekonomisinin canlanmasına engel olan korumacı kimi ülkenin ekonomi politikasının hizalanması savaşımı yürütülmeye başlanıyor.
*
Mayıs 2011’te Usame Bin Ladin’in öldürülmesi küresel terör örgütlerinin marjinalize edildiği anlamındadır -fakat, hiçbir önlem ABD ve müttefiklerinin küresel terör devleti saydıkları İran’ı nükleer prosesinden vazgeçiremiyor.
Üstelik ekonomik güçlükleri ABD’nin bir başına İran’la savaşımını imkansız kılmaktadır-çare; müttefik NATO’nun gerektiğinde İran İslam Cumhuriyeti rejimini askeri usullerle yıkmasının yolu döşeniyor.
*
Kürtçü hareket “Kürt Açılımı” coşturmasıyla, “Demokratik anayasa ulus,siyaset,vatan konsepti”nde “Kürt Statüsü”nün belirlenmesi taleplerini yoğunlaştırmıştır.
Rağmen Başbakan Erdoğan’ın isteğiyle MİT, İmralı’da Öcalan’ı muhatap alarak yürüttüğü müzakerelerinde terör örgütü kontağını Oslo moderatörlüğü ile sağlamaktadır!
Aniden 12 Haziran seçimleri bahanesiyle müzakereler kesiliyor, bir yanda Kürt toplumunun hassasiyetleri önemsemedenaskeri,hukuki,ekonomik,dini ve kültürel tahrik ve baskılarla duyarsızlık yaratmak amacı yürütülürken,öte yanda PKK’da terör eylemlerine hız veriyor.
*
Kandil; Türkiye,Irak,Suriye ve İran coğrafyalarında Bağımsız Kürdistan Devleti idealini güden ve baştan beri ABD,İsrail ve müttefiklerinin desteğinde PKK örgütünün yönetim merkezidir.
Üstelik Kandil, ABD ordusunun çıkmaya hazırlandığı Irak’ta ve İran ‘ın yanıbaşında NATO kuvvetlerinin bir davet alması halinde konumlanacağı bir bölgedir.
İran bu formülün engellenmesi için Kandil’de Kürt Yönetim mekanizmasını çökertmek gereğiyle-işte,mütemadiyen savaşıyor.
Türkiye bu formülü gerçekleştirmek üzere Kandil’e kara harekâtı yapmak ve o mahalde üs kurmak talebinde bulunuyor.
*
Sürece Rusya,Çin ve Irak’tan farklı ikballere bakan Barzani ve Talabani’de dahil olmuşlardır-o nedenle, hızlı sonuçlar alınamıyor!
İyi ama İslam ülkelerinin rejimlerinin değiştirildiği şu süreçte Arap İslam halklarının İsrail’e tarihi öfkelerini ve oluşturduklar gerilimi vazife edinerek danışıklı bir yumuşama sağlayan Başbakan Erdoğan’ın kaş yaparken göz çıkardığı sert politikaya ne demelidir?
*
Egemen İsrail devletine ağır hakaretler,ABD ve İsrail’in muhalefetine ve islam coğrafyasındaki hercümerce rağmen Filistin Devletinin bağımsızlığına verilen sınırsız destek,İslam ülkelerine liderlik etme cakası; büyüğün küçüğü hizalamasına yol açıyor.
ABD, İsrail ya da Türkiye gibi aynı çıkara yatmış ülkelerin o çıkarlar hizmetindeki ajanları ya da- olayın geçtiği coğrafyaya daha yakın olan MOSSAD; dilediği herkesi emri altına almıştır ve birlikte birer MOSSAD ajanıdırlar!
Bir emirle müzakere ses bantı piyasaya sürülüyor;sürecin işleyişi için hem Erdoğan hem Kürt Hareketi ikaz ediliyor.
Yeni savaş konsepti uyarınca dünyanın gözü önünde,”Haddini bil yumuşa -fakat, daha da sertleşin”mesajı verilirken,
Erdoğan,”Aynı yoldan geçmişiz biz,aynı sudan içmişiz biz”havasında dostu için,”Hakan Bey’i harcamayız”diyor!
Bir yanıt yazın