Toplumsal akıl, toplumsal düşünceyi meydana getirirken hem ideal toplumu kuruyor hem de onu yönetiyor.
Aklın gitmediği yerdeyse insan değil şeytan bulunuyor…
Bu çerçevede Pazar günü seçmenler 81 il ve bağlı ilçelerde belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ile on binlerce köy ve mahalle muhtarı seçtiler…*
Cumhuriyet Erzurum ve Sıvas Kongre’lerinde alınan,”Ulusal sınırlar içinde yurt parçaları bir bütündür,birbirinden ayrılamaz” kararını Anayasa yoluyla toplumsal yaşama katmış,
“Ulusal Birliği” devleti kuran, ulusu oluşturan topluluk ya da bireylerin etnik kökeni ne olursa olsun yuttaşlık kurumu içinde ayrımsız birliktelikleri olarak saymıştı.
“Batı medeniyeti bir bütündür, ancak bütünlüğü ile alınabilir” prensibi benimsenmiş ve Doğu’nun Ortaçağ zihniyetinden kurtulma cehdi olarak kabul edilmişti.
Bunların sağlanabilmesi için bireyin ve toplumun bağımsızlıkçı ve antiemperyalist olması temel edinilmişti…
*
Ne ki,kimileri her zaman etnik kimliğinin kurumsallığı peşinde, farklı ideoloji, görüş ve inançta, kısıtlı, içe kapalı siyasi oluşumlar, demokratikleşme perspektifinde ortak dil, siyasal nicelik ve niteliklerini geliştirmeye çalışıyordu.
Kimileri savaşılacaksa taklitçi olan inkilap yobazlarıyla, sahte devrimcilerle, dertleri Batı’ya yaranmak olan bu irtica ile savaşılmalı düşüncesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nden açıklar bekliyordu.
Ya da yüzyılların kavgası ve birikimiyle emperyalizm en küçük gaflette dahi gücünü, idealini ve refahını herşeyin bir bedeli ve katılım şartı olarak gündelik,geçici ve yüzeysel, bugün yarattığını yarın öldüren ve alternatifsiz bırakıldığında halkları başka büyük idealler ve çıkarlara köle eden kültürünü Türk toplumunun dokusuna işleyebiliyordu.
*
Yazık ki, Türkiye’de herşey “gücünün ve etkisinin kaynaklarını geliştirmeli ve 21. Yüzyıl’ın sınamalarının üstesinden gelebilecek bir uluslararası ortam şekillendirmelidir” ana fikrinde ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi doğrultusunda gelişti.
30 Mart Yerel seçimlerine de bu gelişim damgasını vurdu…
*
Sandıkta toplumsal aklı oluşturan büyük bir kesimi, Türkiye’nin İslam ülkelerinde tüm müslümanların haklarını savunan dini bir çekirdek olması kaydıyla bir kadro hareketiyle Türk Milleti çerçevesinde devletin elit kadrolarını tüm yapılardan silenler, hareketlerini kısıtlayan ekonomik dengeleri yeniden düzenleyenler oluşturdu.
Onlar, Cumhuriyeti Osmanlı’nın İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kurumları ve kültürel kodlarının çağdaşlaşmasına yönelik politikalarıyla kurumsallaştırmış ve yeni Türkiye’yi kurmuşlardı -ki, bunlara eklemlenen ve gündelik yaşantıları için çaresiz “bir lokma, bir hırka”ya aldatılan milyonlardı.
*
Birlikte Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen’in bir demokrasiyi yapan “Milli İrade” ve “Hukukun Üstünlüğü” ilkelerini 12 yıldır bir partinin ve bir cemaatin paralel yapısında tekelleştirdiğine ve bir anayasa suçu işlediklerine aldırmadılar.
Sandıklarında ülkelerinin “Rüşvet ve Yolsuzluk”tan arınmasını ve temiz toplum özlemini ya da Tayyip Erdoğan ve şürekasının ithamlardan arınması talebinde de olmadılar.
Aziz başbakanlarının arınmasını ahlak dışı kaset, montaj,iftira ve çamur siyasetten sorumlu tuttukları Fethullah Gülen örgütüne fatura ettiler.
*
Sandık başındaki bir kesimi de Cumhuriyet Devleti karşısında yengi sağlamış Kürt vatandaşlar oluşturdu.
Cumhuriyet devleti yıllar süren terörle mücadelesinde halkı teröristlerin baskısından koruyamamış ve devleti örgütün bölücü taleplerinden uzak tutmak mücadele stratejisini fiyasko ile sonuçlandırmıştı.
İstisnaları dışında ne teröristlerin bulunduğu alanda hakimiyet kurulabilmiş, ne teröristler nerede ise bulunmuş ve etkisiz hale getirilmiş, ne sınır bölgelerinde giriş-çıkışlar kontrol edilebilmiş, ne de siyasal alanda yapılan mücadelenin yasal çerçevede olması temin edilebilmişti.
Ne terör örgütünün uluslararası desteği kesilmiş, ne finansman yolları engellenmiş, ne de herşeyden önce terörle mücadelenin önce ulusal gücün ekonomi, sosyo-kültürel, eğitim, güvenlik gibi bütün unsurlarıyla yapılması ve ulusal sınırlar ötesinde terör örgütünün yuvalanabileceği ülkelerle de ortak hareket edilmesi sağlanamamıştı.
*
Pazar günü sandıkları başında devletin ulus bağlantısından koparılmış olan milyonlarca Kürt, kadının öncülüğünde tüm kitle örgütlerinde ve yönetimlerinde eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden en ücrada evlere kadar derinleşmişti.
Özyönetim modeline adanmış her birimin bireyi derin Kürt Devleti iradesi altında belediyelerin statüsünün yıkılması için oy kullandılar.
Şimdi, kazandıkları Diyarbakır, Mardin, Van büyükşehirlerinde üç kanton oluşturmaya yürüyorlar.
*
Türkiye ard-arda seçim sandıklarıyla böylesi ağır bir karşı-devrime uğramaktayken,
Cumhuriyet Türkiye’si kültürünü oluşturan CHP’li milyonların çoğu yıllardır emperyalizmin gücü, ideali ve refahının bedelini gündelik,geçici ve yüzeysel, bugün yarattığını yarın öldüren ve alternatifsiz bırakıldığında halkları başka büyük idealler ve çıkarlara köle eden kültürü içindeydi.
Cumhuriyet’in yok edilen niteliklerine sahip olunması mücadelesinde yoğunlaşmaları gerekirken, AKP’nin oluşturduğu merkezin diğer kutbu haline gelmek üzere bölüşüm tartışması, sınıfsal sorunlar, kişi hak ve özgürlükleri savunuculuğunda sandık başındaydılar.
*
Bu yüzden, “ABD küresel liderliği için üstesinden gelebilecek bir uluslararası ortam şekillendirmelidir” ana fikrinde Ulusal Güvenlik Stratejisi doğrultusunda 30 Mart Yerel Seçimlerinin küresel istikrara,güven ve büyümeye ivme verecek bir sonuçla kapandığı söylenebilir.
Başbakan Erdoğan’ın uluslararası boyutta tartışılan meşruiyetine küçük bir ara verilmiştir.
Erdoğan bu arada meşruiyetine yeniden kavuşabilmenin hayaliyle küresel istikrar,güven ve büyümeye katkı vermek üzere yeni Türkiye’ paralel devlet yapısından cemaati ve destekleyen unsurları tasfiye edebilecek ve üniter yapıyı federal yapının yanıbaşına getirebilecektir-ki,
1.5.2014
Bir yanıt yazın