Ne yazsak veya ne söylesek boşuna mı olacak?
AQP hükümetinin anayasa ile kendi çıkarttıkları çoğu kanun veya yönetmelikleri bile yok sayan. En önemlisi dillerinden asla düşürmedikleri hâlde ahlak, vicdan ve etik kuralları hiçe sayarak yürüttüğü bir seçim kampanyasına daha şahit oluyoruz. Hatta öyle ki, seçimlerin adil ve düzenli bir şekilde yapılmasını sağlaması beklenen kurum olan Yüksek Seçim Kurulu dahi kendi oluşturdukları HSYK eliyle yaptıkları son atamalarla, tarafsızlığını tamamen yitirip. Yasak savar bir kurum (YSK) haline getirilmiştir!
Nitekim bunun en bariz başka bir örneği yine bizim vergilerimizle ve kullandığımız elektriklerden zoraki kesilen parayla yayın yapan TRT ile ilgili “uyarı” cezasıdır.
Tarafsız olması beklenen ancak Hükümetten yana ve beyin yıkamaya yönelik olarak yaptığı yayınlarla, aslında yıllardan beri 1’inci “Alo Fatih” işlevini layıkıyla(!) yerine getiren İbrahim Şahin ve onun ekibinin yönettiği TRT. İktidar kadar sorgulanması acilen gereken bir kurum haline geldi.
Sizlerinde farkında olduğunuz üzere başta TRT ve AQP iktidarı tarafından aşırı beslendirilerek obez büyütülmelerine şahit olduğumuz ve candaş niteliğini büyük bir başarıyla(!) kazanan görsel medya; son altı ayda giderek dozunu arttırarak yaptıkları taraflı yayınlarla; Başbakan’ı ve partisini adeta “sütten çıkmış ak kaşık” olarak beyinlere kazıma işlevi görmektedirler..
Yazılı medya derseniz o da tam bir fecaat durumdadır. Kamu veya hükümetin iş yaptırdıkları bilindik(!) firmaların, ilanlarıyla yada iktidara mensup belediyelerce mali açıdan beslenen. Böylelikle finansman sorununu kolayca halledip devasa kârlar elde edilmesi sağlanmış (bedava dağıtılan) onlarca gazete ve dergi yoluyla. Türk milleti tam bir sarmalın içerisine alınmış durumdadır!
İşte böylesi adaletten yoksun, hak ve hukuka aykırı olarak yapılan yayınlara karşı, yukarıda ne hale getirildiğini yazdığımız YSK, haksızlık ve hukuksuzluğun odak noktası haline gelen TRT ve diğer medya kuruluşlarına ancak ve ancak sadece uyarı cezası verebilmektedir…
Gerisi yok. Hal böyle olunca bahse konu kuruluşlar daha da fütursuzca hareket etmektedir. Çünkü dediğimiz gibi tarafsız yayınlarını engelleyecek herhangi bir yaptırım cezası uygulanamamaktadır.
Çoğunluğunu iktidarın belirlediği üyelerle kendisine verilen yetkiyi hükümetten yana kullanan RTÜK derseniz ha keza; aynı yukarıdaki kurumların yaptığı yandaşlık görevini o da büyük bir özveriyle(!) yerine getirmektedir..
Hele hele iktidarın son düzenlemeyle adeta “Demoklesin kılıcı” gibi başımızda duran, cep ve sabit telefonları, interneti, internet vasıtasıyla yapılan tüm haberleşmeleri veya sosyal paylaşım siteleri dahil bütün yayınları kontrol altına alan bir TİB’imiz var ki, tam da evlere şenlik!
Hasılı muhalif sesler birer birer kısılıp yok sayılırken. İktidarın propagandasını yapmanın önü alabildiğine açılmaktadır…
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi. Dahası da, sıra kendinde olmadığı halde Başkan Cemil Çiçek tarafından apar-topar görevlendirilen TBMM Başkanvekili Sadık Yakut’un, milli iradenin tecelligahı mecliste başrolü oynadığı ve birkaç gün önce sahneye konan fezleke komedisi ise işin iyice çığırından çıktığının en büyük göstergesi olmuştur..
Hatırlayacağınız üzere AQP iktidarının 4 bakanı, yakınları, bazı bürokratları ve onlarla işbirliği yapan sözde yerli veya yabancı işadamlarından birkaçı hakkında 3 ay önce ortaya çıkan yolsuzluk, rüşvet, irtikâp iddialarının soruşturulmasına ilişkin oyalama; kamuoyundan gizlemek üzere üstünü örtme çabalarının son aşaması mecliste parmak sayısıyla gerçekleşmiş. Fakat bu haksız girişimde vicdanları bir kez daha derinden yaralamıştır.
İşte bu yasak ve engellerle, uygulanan çeşitli sansürlerle veya iktidardan yana yanıltıcı maksatlı haber ve senaryolarla gerçekleri görüp, duyması kasıtlı olarak engellenen; göz ve kulak gibi duyu organları bilinçli bir plan dâhilinde tahrip edilen insanlarımız bu durum karşısında milli iradelerini nasıl ortaya koyabilecektir?
Ayrıca birileri deveyi hamutuyla götürürken, güç bela kazandığı üç-beş kuruşa şükreder hale getirilen vatandaşımıza; yaptıkları ayni veya nakdi yardımları, iktidar mensupları sanki kendi ceplerinden çıkan bir lütufmuş gibi yansıtıp. “Bak bu yardımların karşılığını seçimlerde bize oy olarak beklerim” diyerek önemli bir kesimin oylarını ipotek altına almak da işin nirengi noktasını oluşturmaktadır.
Sonuç itibariyle, günden güne fakirleşen, zenginle fakir arasındaki uçurumlar gittikçe büyüyen. Dahası başkalarına muhtaç hale getirilenlerin çoğalıp, işsizlik ve yoksulluğun had safhaya ulaştığı. Çeşitli yasak ve sansürlerle demokrasinin gittikçe geriletildiği. Bebek katilinin ağzının içine bakılarak bazı illerimizde göndere asılı Türk Bayrağını görmenin neredeyse imkânsız hale getirildiği günümüz Türkiye’sinde; ne yazsak ne söylesek boşuna mı olacaktır?!!
Yoksa “yalan, talan ve çalan ustalarına” sandıkta verilecek bir dersle son verilip, mutlu yarınlara mı koşacağız?
Son söz!
İktidar tarafından sadece ve sadece başı sıkıştığı zaman hatırlanan Ey Türk milleti!
Ya sadece umuma açık yerlerde göstermelik olarak “alnı secdeli” gözüküp, riyakarca dini değerlerimizi tepe tepe kullanan. Beri tarafta ise aksini yaparak türlü dolap çevirenlerin, yakın geçmişte olduğu üzere yine yanında olacaksınız…
Ya da, gerçekten dinine, ezanına, adalete, hakka ve hukuka, demokrasiye sahip olup, bayrağın, vatanın ve dilin tekliğine inanıp her zaman ve her şartta Türk milletinin yanında duranlarla beraber olacaksınız…
Bunun cevabı da, kararı da 30 Mart sabahı sizde!
Yeni bir yazımızda buluşmak üzere esen kalınız…
Bir yanıt yazın