ŞİRÂZE’NİN (ZAR)T DEDİĞİ YER
Hüseyin MÜMTAZ
Bertan (Zar)oğlu’ndan bahsediyorum, çünkü kendilerine teşekkür borçluyuz.
Sayelerinde KKTC’de kimlerin, ne zaman, nasıl ve hangi düşünceyle “vatandaş” yapıldıklarını öğrenmiş olduk.
Kim bilir daha kimler var?
Hele şu sıralar Türkiye’de de gündemde olan bedelli, bedelsiz, çürük yahut sağlam askerlik konularıyla ilgili söyledikleri var ki evlere şenlik.
“Net olarak beni tanıyan herkes bilir ki Bertan Zaroğlu doğduğundan beri askerdir. Türk milletinin askeriyim ben. Yüce Türk milletinin askeriyim. 2010 yılında geçirdiğim kazadan dolayı ‘askere elverişli değildir, barışta görev yapamaz, savaşta yapar’ şeklinde raporum var”.
kibrispostasi.com/mobile/index.php?news_id=243270
Dededen toruna üç nesildir asker olan bir ailenin son kuşak temsilcisiyim, askerlik mükellefiyeti ile ilgili olarak “Barışta görev yapamaz, savaşta yapar” şeklinde bir raporu ilk defa duyuyorum. Cehaletime verin.
Barışta, her yer güllük gülistanlık iken, ekmek elden/su gölden iken görev yapamayan, patates soyamayan, eğitim almayan, tüfeği/tabancayı görse patlıcan sanan biri savaşta ne yapacak, nasıl görev yapacak, hangi görevi yapacak?
Kim vermiş bu raporu ona, hangi doktor vermiş? Yoksa hemşireden, hasta bakıcıdan mı almış?
Bu doktor daha kaç kişiye böyle saçma rapor vermiş, halen görevde mi bu doktor yoksa görevden alınanlardan mı?
2004’de ülkeye gelmiş, Hataylılar Derneği Başkanı olmuş, Derviş Eroğlu Hükümeti zamanında, Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce 2010’da vatandaş yapılmış, hemen üç ay sonra da “çürük” raporu almış. Hiçbir işte çalışmadığı için bu kadar yıldır Sosyal Sigortalar Dairesi’nde de kaydı yokmuş.
Yani boş gezmiş, barışta asker olamaz raporu almayı becermiş ve sonunda “vekil” olmuş.
Onu eleştiriyor olmam, Doğuş Derya ve Asım Akansoy ile girdiği anlaşmazlıklarda muhataplarına; onların kimlik, kişilik, davranış şekilleri ve siyasi görüşlerine hak verdiğim anlamına gelmemelidir.
Biz meclis oturumlarında ne kavgalar, ne küfürler, ne yeminler gördük!
Hâttâ birçoğunun, gözlerimizin içine baka baka asla tutmayacakları yemini ederken iki ayaklarının da yerde olup olmadığını hep merak etmişimdir.
Seçimden hemen sonra gazete/meclis baskını, Polis ve mahkeme önünde gece yarısı gösterileri, tutukluların her duruşmaya pis pis sırıtarak çıkmaları ve sonunda mahkûmlara yardım kampanyası, içinde bulunduğumuz durumun ve işin şirazesinin nasıl kaydığının resmidir.
İş bu raddeye geldiyse Serdar doğru yapmıştır. Oyunu, fecaati görmüş ve küsurat partisinin iktidar olmasını engellemiştir.
İyi veya kötü, gündem olmak için ne yaparsa yapsın bundan böyle küsurat partisinin adının bile anılmaması gerekiyor. Kriz yaratıyor, doğan bunalımdan nemalanıyor.
Ya “İlâhiyat College” meselesi?
Bir önceki ve ne iş yaptığını hala anlayamadığım Eğitim Bakanı Özdemir Berova (Ondan önceki Kemal Dürüst’ün de ne işe yaradığını çözememiştim) zamanında o “college”deki mezuniyet töreninde bir öğrencinin yaptığı konuşmayı daha evvel aktarmıştım.
Değişen hiçbir şey olmadığını, kimsenin bir şey yapmadığını Hüseyin Ekmekçi’nin, “BU ÇOCUĞUN GÜNAHI KİMİN BOYNUNA?” başlıklı yazısından öğreniyoruz.
havadiskibris.com/cocugun-gunahi-kimin-boynuna/
Bu mesele kanayan yaradır, kangren olmaktadır.
Yetmiyor; “Camiler Tarikata Teslim, Cübbeli Ahmet Hoca tarikatı Kıbrıs’ta hutbe veriyor”.
haberkibris.com/camiler-tarikata-teslim-2018-03-01.html
(Hoş Anavatan’da da durum pek farklı değil.
“Türkiye’de 1 milyon çocuk tarikatların elinde”.
sozcu.com.tr/2018/gundem/turkiyede-1-milyon-cocuk-tarikatlarin-elinde-2246079/
Ve; Ahmet Takan yazıyor; “Vatan haini Said Nursi okullarımıza girdi!.. “
yenicaggazetesi.com.tr/vatan-haini-said-nursi-okullarimiza-girdi-46454yy.htm)
Hal böyleyken ve malûm “college”de Kıbrıs Türkü’nün kültür dokusuna özellikle ve tamamen zıt ithal öğretmenler “hâkim otorite” iken, Din İşleri Başkanlığı Türkiye’den 25 imam talebinde bulunmuş ve bir önceki hükümet de yine Türkiye’den 32 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeninin adaya gönderilmesini istemişken; KKTC’de 40’ı Pedagojik Formasyon Sertifikası’na sahip 70’in üzerinde mezun boşta geziyor.
Yine soralım; Özdemir Berova’lar, Kemal Dürüstler ilgili Bakan olarak ne iş yapmışlardır bu ülkede?
Ya UBP?
İktidar dönemini hep beraber yaşadık, seçimden en büyük parti olarak çıkan UBP’nin seçimden bu yana nerede olduğunu bilen, gören var mı?
Hükümet kurma çalışmaları sırasında kendisiyle kimse görüşmedi, muhatap almadı.
Hükümet kuruluyor, bütçe görüşülüyor, doğal gaz aranıyor, Rum tarafı krizi körüklüyor; biraz Rüstem Tatar, biraz Ertuğruloğlu’nun sesi çıkıyor.
“Genel Başkan” Özgürgün nerede?
Cevap, balayında… “Fit” görünümüyle; geçmişte Ercan müteahhidi Emrullah Turanlı destinasyonuyla adaya gelen Ertuğrul Özkök’ün bile dikkatini çekmeyi başaran Özgürgün “mekânlarda cemiyet hayatı” yaşıyor. İstanbul gecelerine akmış vaziyette.
Pes… Denktaş’ın kurduğu, devleti kurucusu parti bu hallere mi düşecekti?
Şiraze bu tarafta kaymış da güneyde farklı mı?
Rum-Yunan ikilisi Doğal Gaz arama bahanesiyle adanın tamamını ve Türkiye’nin batısını kuşatma telaşında. Rüyalarındaki harita gerçekleşirse bırakın Keçi Adası’nı; Çeşme’de, Menteş’de, Urla’da, Muğla/Fethiye/Bodrum’da bile denize girmek için Yunan/Rum gümrük memurlarına pasaport göstermeniz gerekecek.
Anastasiadis; “Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlaması şimdilik imkânsız” diyor
Rum konsey toplantısında KKTC ile Güney Kıbrıs arasındaki geçiş noktalarının kapatılması, KKTC yetkililerinin ’Kıbrıs Cumhuriyeti’ pasaportlarının iptali görüşülüyor.
Vallahi ben kapıların kapatılmasını alkışlarım ama onu beceremezler. Krizdeki Rum ekonomisini, ekmek almak için bile güneye geçen “kuzeyliler” kurtarmadı mı? Her tatil günü orada harcadığımız paranın haddi hesabı var mı? Bütçe neden açık veriyor zannediyorsunuz?
Da, “KKTC yetkililerinin ’Kıbrıs Cumhuriyeti’ pasaportlarının iptali” ne demek?
Hangi yetkililerde var o pasaport, neden var?
Onu da açıklayamaz, çünkü o takdirde elinde “şantaj” kozu kalmaz…
Bu kadar lâftan sonra halâ “ŞİRAZE” ile ilgili sorusu olan varsa, beklerim.
24 saat klavye başındayız efendim.
Son bir not; yazının, son günlerde yine/nedense moda olan “Magosa Limanı” türküsü eşliğinde okunması tavsiye olunur. Mümkünse Koray Avcı yorumu lütfen… 2 Mart 2018
Bir yanıt yazın