DOĞRU SİYASET VE DOĞRU HAREKÂT

DOĞRU  SİYASET VE DOĞRU HAREKÂT
Terörle mücadelenin ana stratejik  prensibi, mücadelenin insan odaklı olmasına dayanıyor.

Öncelikle teröristlerin ve destekleyicilerinin  terörle bir yere ulaşabileceklerine dair umutlarının kırılması gerekiyor-çünkü, ümit duygusu; gurur ve başarılı olma azmini ivmeliyor.
*

Güvenlik güçlerinin  amansız mücadelesi sonucunda  PKK Terör Örgütü, azim ve iradelerinde zafiyete düşmeleriyle eşzamanlı,

1994’te strateji değiştirmiş -o günden bu yana, terör eylemlerine devam ederken asıl mücadeleyi siyasal alanda da yürütmektedir.
*

Bugün PKK terör örgütünün yönettiği uyuşturucu  kanalları ve Avrupa’daki para kaynakları -dolayısıyla; haberleşme,muhabere ve  lojistiği kesilmiştir.

Örgüt için Kuzey Irak Kürdistan bölgesi emniyetli bir bölge olmaktan çıkmış -o nedenle, örgütün Irak’ın kuzeyinden ya da yurt içinde hareketi sınırlanmış,örgütün komuta ve kontrolünde  sorunlar büyümüştür.

Türkiye örgütle mücadelesinde ABD ve Irak’la birlikte etkinleşmiştir.

Üstelik  Başbakan Erdoğan Türkiye’nin iç barışıyla da ilgili kararların alınmasında sivil ve askeri bürokratik vesayet organlarını tamamiyle AKP iktidarına  çevirmiş ve siyasi istikrarsızlık bahanesi de sona ermiştir-ki; örgütün moralinin de çökmüş olması,

O halde teröre de  mazeret  olmaması gerekiyor!
*

Oysa PKK’nın Lice’de iki asker ile bir sağlık teknisyenini kaçırması ardından başlatılan operasyonlarda Silvan kırsalında 13 şehit verilmesi akla,hatanın nerede olduğu sorusunu getiriyor.
*

Çünkü, AKP iktidarı Türkiye Cumhuriyet Rejiminin özgünlüğünün geliştirilmesi  yerine Osmanlı  deneyiminden geliştirilen islamcı ve çok kültürlülük politikasıyla,Türkiye’den Arap İslam coğrafyasına topyekün  siyaseti ve sosyo-kültürel yapıyı  dönüştürmenin siyasetindedir!

İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı öngörüsünde, bütün varlıklara mutlak hakim  Allah katından hareketleniliyor ve hakimiyet O’na ait olduğuna göre  kutsalmışcasına- mesela;uluscu,ulusalcı ve Atatürk Milliyetçiliği,Lâik gibi  esaslarıyla belirlenen bir devletin olamayacağı vurgusuyla siyaseten bu hakimiyetin müslüman halklar  tarafından kullanılacağı düşüncesinden yürünüyor.
*

İktidar olmak için “her yolun mubah sayıldığı ve muhalif gördüklerini anında ortadan kaldıran” Osmanlı siyasetinin geleneği sürdürülüyor.

Alttan alta müslüman halklar  -mesela,şöyle bir  Hizbullahî propagandayla, “Büyük fırtına başlamak üzeredir.Müslüman kardeşim,sen bu savaşta bitaraf kalamazsın.Ben namazımı kılar,tesbihimi çekerim,etliye sütlüye karışmam deyip de zulum edenlerden olma!Cihat eden zelil olmaz.Sağ kalırsa gazi olur.Canını veren şehit olur ” denilerek yükleniyor.

Ne ki geleneğe Emperyalizm çoktan el koymuştur-tıpkı, Cezayir’de dinci,şeriatçı “GIA” ve “FIS”, Afganistan’da “Taliban”,Endonezya’da “Yarasa” örgütlerinin benzerleri -bugün,Türkiye’de AKP’ye verilen destekle ve AKP’nin kol kanat açmasıyla kimi devlet kuruluşu ve kimi sivil toplum örgütleriyle faal bulunuyor.

Ne adına,kimin adına adalet,suç,ceza ve hukuk istendiği ve uygulandığı belirsiz bir siyaset yürütülüyor…
*

İslami siyasetin karakteri Türkiye’nin  ötesinde “Arap Baharı” adıyla  Ortadoğu’dan  çok açık  görülüyor

Mesela Suriye’de halk ayaklanmasının önderleri başta  İhvan-ı Müslimin Hareketi liderlerinin, Paris’te Fransız Siyonistlerinin tertiplediği  Suriye konferansına katılımı;islamcı hareketlerin Emperyalizm ile ilgisini göstermesi bakımından dikkat çekiyor ve tartışılıyor.

Ya Suriye’de ayaklanmayı destekleyen ulemaya ne denmelidir?Suriyeli ulema Halid Kendu; müslüman halkı,Hizbullah’ın,İran’ın ve Suriye Rejiminin hedefleriyle İsrail’in hedeflerinin aynı olduğu yolunda  yanlış enforme  ediyor ve dinî aksine yorumlamaktan medet umuyor.

Ya da Türkiye Pendik’te  MazlumDer’in organizasyonuyla yapılan Suriyeli muhalifler toplantısı,”Bundan böyle vatandaşlık hakkı olmayan yüzbinlerce Kürt,Suriye’nin özgür ve vatandaşlık hakkı olan özgür Suriyeliler olacak” ifadesiyle yapılan davetine  Kürtler “Kürt Ulusu” tabiri kullanılmadığı için muhaliflere”ümmetçi” eleştirisinde bulunuyor ve  toplantıya katılmıyor.
Ya da Beşşar El Esad, muhalif hareketleri yöneten islami  örgütlere” Suriye’ye komplo yapıyorlar”diyor. “Suriye’nin önemli politik konumu, siyasi tutumları, ilkelerine ve çıkarlarına tutunmuş olması gibi nedenlerle  komplo yoksa Suriye’ye karşı hırçın dış baskılar nedir, Suriye’nin içişlerine yapılan müdahaleler nedir”diye soruyor.
*

Emperyalizme ilişiklenmiş,dinî işine geldiği gibi kullanan,ümmetçi,komplocu ve ne için adalet istediği belirsiz siyasi islam!
*

Nitekim  devlet  Abdullah Öcalan ile mütemadiyen görüşmelerdedir.

Öcalan örgütüne son talimatında Barış Konseyinin kurulması için mutabakata varıldığı ve Konseyin ne resmi bir devlet organı ne de sadece sivil bir organ olacağını ve bir veya bir aydan daha kısa sürede kurulması gerektiğinden bahsediyor.

BDP nin yemin krizine de değiniyor ve “hükümetle bir mutabakata varılarak yemin edebilirler.Yapacakları mutabakat metni, devlete sunduğum protokollerle paralel olabilir veya kendi koşulları ve durumlarına göre yapabilirler. Örneğin bu protokollere Hatip Dicle’nin durumu, diğer beş tutuklu vekilin serbest bırakılması, KCK’lilerin serbest bırakılması gibi hususlar eklenebilir”diyor!

İmralı’da bir göz hücre’de dünyası küçülmüş Abdullah Öcalan’a mütemadiyen umut aşılandığı anlaşılıyor!
*

Çünkü Demokratik Açılım’ın sahibi AKP iktidarı, tam demokrasi için köklü reformlar sunumuyla 12 Eylül 2010 Referandumu kampanyasından başlayarak 12 Haziran Genel Seçimleri kampanyası sürecini, islamcı siyasetinin genişlemesi ve yayılması amacında mükemmel kullanmıştır.

Bir taraftan devletin yüklediği umudla  Öcalan, eylemsizlik sürecini bir ay- bir ay daha ileri ötelelerken,kampanyalar döneminde daha fazla oy almak görüntüsü verilerek, “Kürt Sorunu” söylemi,”Kürt Sorunu yok,Kürt vatandaşımın sorunu var”şekline değişmiştir.

İrşad ekipleri,imamlar,özel güvenlik güçleri,ticari hayatta baskılama, önde gelen binlerce  Kürt’ün tutuklanması ve askeri operasyonlar;

Sonuçta umudu azalmamış aksine artmış  terörü azdırmış bulunuyor.
*
Türkiye’de emperyalizme ilişiklenmiş,dinî işine geldiği gibi kullanan, ümmetçi,komplocu ve ne için adalet istediği belirsiz siyasi islam terörle mücadele ediyor!

13 Mehmetçik düşüyor ve  Demokratik Özerklik  Şırnak’ta havai fişeklerle kutlanıyor!

Terörle mücadele ciddi bir iştir ve doğrusuna Mustafa Kemal işaret ediyor,”Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar”diyor.

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir