“Yeni CHP”, “Kuvayı Milliye” ve “Benim Adım Kemal”

Temel’in mezar taşında şöyle yazıyormuş; “Hastayım hastayım dedum inanmadinuz. Sonunda ne oldi?” CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nunki de o hesap; Kemal Bey, aylardır “Yeni CHP”, “Kuvayı Milliye” ve “Benim adım Kemal” deyip durdu. Ancak özellikle muhaliflerini ve muarızlarını bu türlü söylemlerine bir türlü inandıramadı. Çünkü gerek parti içindeki, gerekse parti dışındaki muhalifleri ve muarızlarının bir türlü aklı kesmiyordu CHP’nin değişeceğine/değiştirilebileceğine. Çünkü CHP’de “Küçük olsun benim olsun” veya “Az olsun benim olsun” şeklinde yerleşik bir siyaset anlayışı vardı ve CHP’yi muhalefete mahkûm eden bu anlayış, yıllardır sürüp gidiyordu. Ancak sonunda ne oldu? Sonunda Sayın Kılıçdaroğlu yapacağını bir güzel yaptı ve adının Kemal olduğunu gerçekten de cümle âleme ispatladı…

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, farklı bir siyasi olduğuna, CHP’ye yeni bir çehre, Türk siyasetine ise yeni bir soluk ve farklı bir renk getireceğine uzun zamandır inanıyordum. Bu inancım, onun CHP Genel Başkanı, hatta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olmasından önceki zamanlara dayanıyordu. Ta, AKP’li Şaban Dişli ve Mir Dengir Mehmet Fırat’ı TV. Ekranlarında bitirdiği, İ.Melih Gökçek’i de siyaseten sersemletip, sendelettiği zamanlara.

Sayın Kılıçdaroğlu, bu inancımı ve tahminimi kesinlikle boşa çıkarmamıştır. Siyasi rakiplerinin onu “Dandi Kemal” şeklinde alaya alıp, makaraya sardığı günlerde bile ben, bu inancımı hep korudum ve siyasi rakiplerinin yanılgı içinde olduklarını ve Kılıçdaroğlu hakkında gerçekten de büyük bir aldanış içinde olduklarını söyledim(*).

Aslına bakarsanız Sayın Kılıçdaroğlu’nun siyasi muarızlarıyla yaşadıklarını, hemen hemen dünyanın bütün siyasi liderleri, hatta peygamberler bile yaşamışlardır. Çünkü liderler mevcut düzene aykırı yeni söylemlerle ve mevcut otoriteye başkaldırı manifestosuyla ortaya çıkmak durumundadırlar. Ve başlangıçta bütün liderler, egemen otorite ve bu otoritenin etkisinde kalan kalabalıklarca dışlanırlar. Dışlanmakla kalmaz üstüne bir de taşlanırlar.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in hayatında da buna benzer olaylar vardır. Örneğin o, İslam’ı ilk tebliğ etmeye başladığı günlerde, bir gün, Ebu Kubeys Tepesi’ni işaretle Mekkeli müşriklere dönüp şöyle seslenir:

-“Ey insanlar, şu tepeye çıkıp size, ‘tepenin arkasında bir düşman kuvveti var, size doğru ilerliyorlar ve size saldıracaklar’ desem bana inanır mısınız?”

Müşrikler hep bir ağızdan;

-“İnanırız Ey Muhammed. Çünkü biz bu güne kadar senin yalan söylediğine hiç şahit olmadık.” derler.

Müşriklerin bu sözü üzerine Hz. Peygamber onlara bu kez şöyle seslenir;

-“Peki, o zaman ben size Allah’tan başka ilah olmadığını, benim de O’nun peygamberi olduğumu, ayrıca yaklaşmakta olan bir hesap gününün bulunduğunu söylesem bana inanır mısınız?”

Müşriklerin cevabı bu sefer şöyle olur;

-“Ey Muhammed, bunları söylemek için mi bizi buraya topladın? Şüphesiz sen büyük bir yalancısın!”

Hz. Peygamber’in yalan söylemediğine inanan Müşrikler, acaba başlangıçta neden onun peygamberliğini kabul etmediler ve onu yalancılıkla suçladılar? Elbette, Hz. Peygamber yerleşik siyasi ve dini otoriteye başkaldırdığı, o günkü egemen güçlerin insanları kandırdıklarını açığa vurduğu için. İşte bu egemen güçlerin yönlendirmesiyle hareket eden müşrikler, Hz. Peygamber’i önce yalanlamışlar, sonra ailesine ve ona inananlara ekonomik ve sosyal yönden boykot uygulamışlar, Taif yolunda taşa tutmuşlar, arkasından da öldürmeye kalkışarak Mekke’yi terke zorlamışlardır. Ve sonunda da baba ocağı ve ana vatanı Mekke’den göçe mecbur etmişlerdir…

***

Teşpihte hata olmasın ama ben, CHP Kemal Kılıçdaroğlu’nun şimdiki durumunu, biraz da Hz. Peygamber’in Mekke’deki ilk yıllarına benzetiyorum. Zira siyasi muarızları, Sayın Kıçıldaroğlu’nun liderliğini hazmedemiyorlar. Öyle ki; onun “Benim adım Kemal” şeklindeki tespitini bile “Tİ” ye alıp inkâr ediyorlar. Oysa Sayın Kılıçdaroğlu’nun adının “Kemal” olduğunu söylemesinden ve adını doğru bilmesinden daha tabi ne olabilir?! Üstelik bu doğru, 2×2’nin 4 etmesinden çok daha kesin bir doğrudur ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun adını doğru bilme ve doğru telaffuz etme ihtimali yüzde yüzdür. Çünkü 63 yaşındaki Kemal Kılıçdaroğlu, doğduğu günden bu yana muhtemelen(!) hep “Kemal” ismiyle çağrılmaktadır. Yani Kılıçdaroğlu’nun bu ismi unutması mümkün değildir. Çünkü kendisi unutsa bile en azından birileri, örneğin eşi hanımefendi, ona hitap ederken ismini zikretmek suretiyle adının Kemal olduğunu hatırlatıyordur kendisine!!!

***

Siyasi muarızları, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Benim adım Kemal” çıkışını “Tİ” ye alarak, onun özellikle siyasi vaadlerinin kaynağını “Benim adım Kemal” şeklinde açıklayarak desteksiz attığını söylüyorlar. Oysa “Benim adım Kemal” çıkışında bir kararlılık ve hedefe kenetlenmişlik olduğunu fark edemiyorlar. Üstelik Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünde, kendisine örnek aldığı bir başka Kemal olduğunu ısrarla görmezden geliyorlar. Onlar hala, “Kemal” deyince Kemal Derviş, Kemal Gürüz ve Kemal Alemdaroğlu’ndan müteşekkil üç Kemal’i hatırlıyorlar! Oysa Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine örnek aldığı Kemal, bu Kemallerden hiçbirisi değildir. O kendisine, Türk Milleti’ni adeta yoktan var edip ayağa kaldıran Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek almış bulunmaktadır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Benim adım Kemal” şeklindeki çıkışındaki kararlılık, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışındaki kararlılıkla ancak kıyas kabul eder.

Başka hiçbir şeye gerek yoktur. En basitinden Sayın Kılıçdaroğlu, eski bir hesap uzmanıdır. Yani devletin gelir ve gider kalemlerini iyi bilen, kaçakların nerelerden olabileceğini, köçeklerin ise kimler olabileceğini kolayca kestirebilecek bilgi ve tecrübeye sahiptir. İşte bu tecrübe ve bilgi birikimi, rakiplerine karşı ona üstünlük sağlamaktadır. Öte yandan, AKP’nin yaklaşık 9 yıldır takip ettiği ekonomik reçeteyi yazanlar da CHP’de politika yapmaktadır. Örneğin Faik Öztrak, Kemal derviş döneminin hazine müsteşarıdır ve AKP’nin 9 yıldır dört elle sarıldığı ekonomi politikalarının mimarlarından birisidir.

Gerçek bu olmakla birlikte Kılıçdaroğlu, kendi adamlarınca yazılan ve AKP’nin övünç kaynağı olan ekonomi politikasını bile beğenmemektedir. Kılıçdaroğlu’na göre mevcut ekonomi politikası işsizliği ve ithalatı arttıran bir özellik arz etmektedir. Anlaşılıyor ki; Kılıçdaroğlu yepyeni ekonomi reçeteleriyle gelmektedir.

***

Kemal Kılıçdaroğlu “Benim adım Kemal” kararlılığının ilk işaretini, Deniz Baykal gibi son derece karizmatik bir siyasinin yerine aday olarak ve adeta bir iğneli fıçı olan CHP’nin lider koltuğuna oturarak vermiştir. Arkasından ikinci bir kurultayla Önder Sav grubunu partinin yetkili organlarından uzaklaştırarak önemli bir liderlik sınavı daha vermiştir. Nihayet 12 Haziran Genel Seçimleri için Deniz Baykal ve Önder Sav grubuna mensup siyasilerin hiçbirisini aday listelerine almayarak CHP’ye büsbütün hâkim olmuştur. Zira Sayın Kılıçdaroğlu, Önder Sav ve başta H.Süha Okay ve Kemal Anadol olmak üzere Sav’a en yakın isimleri liste dışında bırakarak Önder Sav’ın CHP’deki varlığını büyük ölçüde silmiştir!

Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının almış olduğu bir başka önemli tedbir de eski Genel Başkan Deniz Baykal’ın altını büyük ölçüde boşaltmak olmuştur. Zira Kılıçdaroğlu ve ekibi, Yılmaz Ateş ve Mehmet Sevigen gibi Baykal’a yakın isimleri listelere almayarak Baykal’ın, gelecek kurultaylarda tekrar aday olma ihtimalini de ortadan kaldırmışlardır.

Kemal Kılıçdaroğlu, ayrıca henüz CHP lideri olmadan önce Dersim söylemi konusunda ters düştükleri için istifaya çağırdığı Onun Öymen’i de liste dışı bırakarak parti içinde yanlış yapanı gerektiğinde affetmeyeceği mesajını da vermiş bulunmaktadır. Bütün bunlar, Kılıçdaroğlu’nun liderlik sınavlarıdır ve o, elbette bana göre bütün bu sınavları başarı ile vermiş bulunmaktadır. Gelecek ilk kurultayda alınacak en önemli tedbir muhtemelen CHP’nin delege yapısının değiştirilmesi olacaktır. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, bundan sonra muhtemelen Baykalcı ve Sav’cı delegeleri büsbütün partiden ayıklamakla meşgul olacaklardır. Bu ayıklamanın başarısı ise büyük ölçüde 12 Haziran’a endekslidir. 12 Haziran seçimlerindeki başarı çıtası ne kadar yüksek olursa, Baykalcı ve Savcı delegelerin CHP’den ayıklanması o derece kolay olacaktır.

CHP’deki Büyük Değişim ve Kılıçdaroğlu’nun Kutlu Doğum Konuşması

AKP, Merhum Alparslan Türkeş’in küçük oğlu Ahmet Kutalmış Türkeş’e, MHP ise yine merhum Adnan Kahveci’nin oğlu Baybora Cihan Kahveci’ye adeta birer can simidi gibi sarılarak sanal değişim görüntüleri sergilerken, CHP’de gerçekten de büyük ve gerçek bir değişim yaşanmaktadır. En önemli değişim örneği de herhalde “Yeni CHP” söylemidir. Anlaşılan bundan sonra CHP’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. En başta CHP, halktan kopuk ve elitler partisi olma görüntüsünü terk edecek gibi gözüküyor. Zira yeni CHP yönetimi, eski görüntüyle iktidar olamayacaklarının farkına varmış gözüküyor. Umarım yanılmıyorumdur ve yanılmam.

CHP’nin ikinci önemli söylemi “Kuvayı Milliye” söylemidir. Bu söylem, CHP’nin özüne, yani kuruluş yıllarındaki ilkelerine dönüş demektir. Anladığım kadarıyla CHP, bundan sonra katı laiklik söylemini bir kenara atıp, toplumun bütün kesimlerine kapılarını açacaktır. Esasen açmak zorundadır. Anladığım kadarıyla CHP’nin yeni yönetimi, bir avuç katı laiklik savunucusu ve bir grup sözde Atatürkçülerle bu ülkede iktidar olunamayacağını idrak etmiş durumdadır.

CHP’deki büyük değişimi en güzel anlatan olaylardan herhalde Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, geçtiğimiz 14 Nisan günü, Hz. Peygamber’in doğum yıldönümü münasebetiyle düzenlenen törende yapmış olduğu konuşmadır. Sayın Başbakan’ın, her zaman yaptığı gibi, Libya, Filistin ve Gazze’yi diline dolayıp hamaset nutukları attığı törende yapmış olduğu konuşmada Sayın Kılıçdaroğlu, bana göre gerçekten de tarihe not düşecek biçimde müthiş bir konuşma yapmıştır.

Medya, özellikle de yandaş medya belki de kasıtlı olarak üzerinde fazla durulmadı ama Kılıçdaroğlu’nun konuşması tamamen ayet ve hadislerden ibaret bir konuşma idi. Kıçıldaroğlu’nun konuşmasında bazı ayet ve hadisler, ayet ve hadis adı altında zikredilirken, konuşmanın diğer bölümleri de aslında büyük ölçüde ayet ve hadislerden oluşuyordu.

Örneğin Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında geçen “Sevgili Peygamberimiz en büyük zulüm olan şirki yıkmıştır. Dünya tarihinin en büyük inkılabını gerçekleştirmiştir. Allah’la kul arasına giren tüm batıl inançları bertaraf etmiştir. İslam, yalnızca Allah’a tapan, yalnız Allah’tan dileyen yüce bir inanışı getirmiştir. İslam, tevhid’i yani tek ilahlı inancı yerleştirmiştir. Diğer bir deyimle İslam kula kulluğu kaldırmıştır.” şeklindeki cümleler, büyük ölçüde “Fâtihâ” ve “İhlâs” surelerinden derlenmiştir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında geçen “O sade hayatın içerisinde hem bir öğretmen, hem adil bir hâkim, iyi bir eş, anlayışlı bir baba, sorumlu bir devlet adamı ve çoğunlukla yoksul bir Medineli olarak yaşadı. Sevgili Peygamberimiz insanların dertleriyle dertlenen, halkın içinde halktan biri gibi yaşayandı. Söküğünü diker, gariban birisi konuşsa, sonuna kadar dinlerdi. Gayet mütevazı idi. Büyüklenmenin ve kibirlenmenin dışındaydı. Kul hakkından sakındırırdı. Kul hakkı yiyenlerin iflah olmayacağını, Allah’ın bile kul hakkına karışmayacağını buyurdu. Haksız kazanç ve servet edinmenin, yalan söylemenin, emanete ihanet etmenin İslam’la bağdaşmayacağını bildirdi. Haksız kazanç ve servet edinmenin, yalan söylemenin, emanete ihanet etmenin İslam’la bağdaşmayacağını bildirdi. Sevgili Peygamberimizin ahlakı Kuran’dı.” cümlelerin ise aslında her birisi birer hadistir.

Şimdi elbette birileri, Sayın Kılıçdaroğlu’nun yapmış olduğu konuşmayı, 12 Haziran genel seçimlerine gidilirken “Siyaset icabı yapılan bir konuşma” diye yorumlayabilir. Özellikle de iktidar partisinin yandaşları bu şekilde bir değerlendirmenin içine girebilirler. Bu konuşma metni hazırlanırken 12 Haziran genel seçimleri dikkate alınmış olabilir mi? Elbette olabilir. Ancak hayır. Tamamı bundan ibaret değildir. Bana göre Sayın Kıçıldaroğlu’nun “Kutlu Doğum Konuşması” kesinlikle içten ve samimi duygularla yapılmış bir konuşmadır.  Bu konuşma, sadece seçim kaygısı taşıyan bir siyasi liderin konuşması asla olamaz. Ancak inanmış bir Müslüman bu şekilde konuşabilir.

Bu konuşma metni, elbette kendisine ait değildir. Başkalarınca, muhtemelen Sayın İhsan Özkes ve Sayın Muhammet Çakmak’ın katkılarıyla hazırlanmıştır. Ancak metni hazırlayanlar başkaları bile olsa, bu konuşma artık Sayın Kılıçdaroğlu’na aittir ve tarihlere öyle not düşülmüştür.

Bana göre Sayın Kılıçdaroğlu’nun yapmış olduğu Kutlu Doğum Konuşması, kendisinin ve Yeni CHP’nin, bu ülkenin dindarlarına ve muhafazakârlarına karşı yayınlamış oldukları bir tamim, bir beyannamedir. Şahsen ben, bu konuşmayı böyle değerlendiriyorum. Bu konuşmaya “Seçim Manevrası” diyerek öküzün altında buzağı aramaya hiç lüzum yoktur.  Bence Türk toplumu ve Türk siyaseti Kılıçdaroğlu yönetimindeki Yeni CHP’ye mutlaka şans ve destek vermeli, ancak aynı zamanda bu konuşmanın ve diğer seçim vaadlerinin de yakın takipçisi olmalıdır. Toplum Yeni CHP’yi bir nevi teste tabi tutmalıdır. Elbette objektif olarak. ÖSYM gibi şifre kullanmaksızın, hile ve desiseye başvurmaksızın ve Prof. Dr. Ali Demir gibi katakulli yapmaksızın demek istiyorum…

18 Nisan 2011

Ömer Sağlam

_______________

(*)bk. Ömer Sağlam “Söğütözü Yarma Harekâtı ve Beton Dandy Kemal!” başlıklı makalesi,10.11.2010 (https://www.turkishnews.com/tr/content/2010/11/04/sogutozu-yarma-harekati-ve-beton-dandy-kemal/)


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir