Geçen hafta Kocaeli’nde yapılan, Rumeli Balkan federasyonu ile İzmit Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin ortaklaşa düzenledikleri 20. yıl Kocaeli Uluslararası Rumeli-Balkan Sempozyumundaydım.
Hem ders aldım, hem de halimize şükrettim.
Yurt dışında doğup büyüyen, özellikle de Balkanlar ve Rumeli’nde Türk olarak doğup büyüyen ve yaşamaya çalışan kardeşlerimizin neler çektiklerini, nasıl aşağılandıklarını, sadece Türk oldukları için nasıl en doğal haklarından bile mahrum edildiklerini bu sempozyumda birebir tanıştığım kişilerin söylediklerinden ve sundukları bildirilerinden öğrendim.
Gerek Balkanlarda ve Rumeli’nde gerekse de Doğu Türkistan’da ve Çin’de yaşananları ilk ağızdan hayretle, sevgiyle, acıyla, gözlerim dolarak dinledim.
Kahroldum desem yeridir.
1974 yılına değin Kıbrıs’ta, Kıbrıslı bir Türk olarak mutlak Rum idaresi altında yaşadıklarımdan, “Azınlık olmak ne demektir”i acı bir şekilde tatmış ve öğrenmişsem de, sempozyumda dile getirilenler ve yazılı olarak sunulanlar, neredeyse son bir asırdır Balkanlarda ve Rumeli’nde yaşamak zorunda kalmış kardeşlerimizin çektiklerini ve halen daha da çekmekte oldukları sıkıntıları gözler önüne serdi.
Kıbrıs adasının da elden çıktığı 1878 Ayios Stefanos Anlaşması sonrasında yapılan Berlin Konferansı ve arkasında da Ekim 1912 tarihinde başlayan ve bir sene süren Balkan harbi sonrasında, Balkanlarda ve Rumeli’nde kalan “Evladı Fatihan”ın yani oraları fethedenlerin çocuklarının yaşadıkları tam bir trajedi.
Bu trajedi değişik şekillerde tam bir asırdır da sürmekte.
Azınlık olmanın “acıyla yoğrulmak ve bu acıyı son nefese kadar unutmamak” olduğunu öğrendim bu sempozyumda.
Yunanistan’ın Vatandaşlık Yasası’nın 19. Maddesi, 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşmasından sonra Yunanistan Trakya’sında, örneğin Gümülcine’de, İskeçe’de doğup büyüyen bir çok “Müslüman Türk”ün vatandaşlıktan atılmasına izin vermiş ve Yunanistan’ın bir AB üyesi devlet olmasına rağmen halen daha da değiştirilmemiş.
Akrabalarını görmek için Türkiye’ye giden Türk soylu Yunan vatandaşları, geri döndüklerinde sınır kapılarında vatandaşlıktan çıkarıldıkları kendilerine beyan edilmiş ve bir daha da Yunanistan’a sokulmamış. Bu işlem yüz yıl öncesi değil daha birkaç yıl evvelsine kadar da sürdürülmüş. Hiçbir neden yokken ve sadece Türk oldukları için vatandaşlıktan atılan bu kişiler halen AİHM’de vatandaşlıklarını geri alabilmek için davalarının görüşülmesini bekliyorlar.
İskeçe Müftüsü Sayın Ahmet Mete’nin ve İskeçe’den gelen katılımcıların anlattıkları ve bildirileri gerçekten de beni çok etkiledi.
“Türk olduğumuz için başımıza gelemedik kalmadı” demişti bir başka katılımcı. “Türk” dedikleri için, “Türküm” veya “Türküz” dedikleri için Milletvekillerinin, Müftülerin, Dernek Başkanlarının halen daha hapse atıldığını dile getirdiler.
Sayın Müftümüze Yunanistan Trakyası’nda kaç tane Müftü olduğunu sorduğumda “dört tane Müftü var” demişti bana.
Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığın Lozan Anlaşması uyarınca Gümülcine ve İskeçe’de oy vererek seçtiği iki tane Müftü’ye ilaveten, Yunanistan Hükümeti’nin 1990 yılından itibaren atama ile görevlendirdiği Gümülcine ve İskeçe Müftüleri var. Yunanistan Hükümeti seçilmiş Müftülerin görev yapamaması için elden geleni yapmakta.
Yunanistan Hükümeti aynı oyunu Türk Vakıfları ve Türk Vakıf malları için de oynuyor.
Seçimle veya varisler yolu ile Türk Vakıflarının yönetimine seçilen Türk azınlığa mensup kişilerin yerine Yunanistan hükümeti atama ile Vakıfların Yönetim kurullarına kendi adamlarını koymakta ve Türk Vakıf mallarını da bitirmek için elden geleni yapmakta.
Yunanistan’daki Türklerin Batı Trakya dışındaki camilerde bırakın Cuma namazını kılmasını, Mevlut okutmasını bile yasaklamış Yunanistan Hükümeti. Türkiye’de Ruhban okulunun açılması, Yetimhanenin açılması, Sümela Manastırında, Akdamar Kilisesinde ayin yapılması için koro halinde yaygara koparan Yunanistan ile Avrupa Birliği, Batı Trakya’da Türk Yetimhanesi açılmasına, İmam Hatip Lisesinin faaliyete başlamasına izin vermiyor. Bu gün sadece ve sadece bir adet Lise ile bir adet Ortaokul var Gümülcine ve İskeçe’de.
Biz açıkçası bulduk ve bunadık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde.
Balkanlarda ve Rumeli’nde yaşayan Türkler, “Türkiye bize de elini uzat, bizi de bağrına bas” diye çağrılar yapıp, dualar ederken, içimizdeki bazı hayalperestler, KKTC’den Türkiye’nin gitmesini istiyor.
Bence son kararlarını vermeden buraları bir turlasalar çok daha iyi olacak.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın