Türkiye’nin bölgesel etkinliği ve gücü gün geçtikçe biraz daha artıyor. Rumların ve Yunanlıların ki ise bir düşüş trendine girdi ve hızla, hem etki hem de itibar kaybediyor.
Bu iniş ve çıkışların “Kıbrıs Sorunu”nu da aynı doğrultuda etkileyeceği kesin. Bir müddet sonra, BM’nin Kıbrıs’ta Rum Yönetimini adanın tanınan tek devleti olarak kabul ettiği 4 Mart 1964 tarih ve 186 numaralı kararı ile BM’nin yüz karası niteliğindeki 18 Kasım tarihli ve 541 numaralı KKTC’nin Bağımsızlık ilanının kabul edilmediği, geri alınmasının talep edildiği ve hiçbir ülkenin KKTC’yi tanımamasının istendiği kararının tartışılacağı veya artık geçerliliklerini kaybedecekleri günlere geleceğiz.
Dünya üzerinde adaletin olmadığı ve güçlü olanın her zaman haklı olduğu bir dönem yaşanmakta.
1950’li yılların sonunda ortaya çıkan “Bağlantısızlar” grubunun liderliğine oynayan Makarios, BM’de bu grubun desteği ile 186 No.lu kararı istediği gibi çıkarttırabilmişti. Aynı şekilde 15 Kasım 1983 tarihinde Kıbrıslı Türkler KKTC’nin Bağımsızlığını ilan edince, dönemin Rum Cumhurbaşkanı Kyprianou aynı grubun desteği ile yüz karası 541 ve 550 numaralı kararları çıkarttırmayı başarmıştı.
1987 yılında Gorbaçov’un ilan ettiği Glastnost ve perestroyka ile SSCB dağılma sürecine girince, Bağlantısızlar da dağılmaya başladı ve BM’deki etkileri neredeyse sıfırlandı. Bağlantısızların yerini Afrika’da Afrika Birliği, Arap ülkeleri arasında Arap Birliği, Latin Amerika’da Mercosur ve Pasifik’te Asean gibi hem ticari hem de siyasi gruplar almaya başladı.
Türkiye’nin Afrika’ya yüzünü dönmesi ve birçok Afrika ülkesinde Elçilikler, okullar, ticari ve kültürel ataşelikler açması kendisine hem yeni dostlar kazandırdı hem de yeni etki alanları yarattı.
Türkiye gerçekten de politik ve ekonomik olarak çok güçlü bir konuma doğru hızla yükseliyor.
Bu konudaki en son adım Orta Doğu’ya yönelik atıldı.
Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün’e çağrı yaparak masaya Doğu Akdeniz ülkeleri olarak “Levant Doğu Akdeniz Dörtlüsü Projesi”ni koydu ve söz konusu ülkeleri ekonomik işbirliğine davet etti.
Kuzey Amerika’daki NAFTA modeline benzeyen bu düşünce, önce bu 4 ülke arasında ardından da Irak ve Katar gibi diğer bölge ülkeleri arasında sıkı bir ekonomik bağ kurarak ticareti serbestleştirmeyi hedefliyor.
Levant Doğu Akdeniz Dörtlüsü Projesi kapsamında Mersin-Halep-Şam-Amman-Akabe Otoyolu’nun inşası, Hicaz demiryolunun iyileştirilmesinin hızla tamamlanması, bölgesel demiryollarının Körfez İşbirliği Demiryolu Ağı ile entegrasyonu, Mersin-Suriye ve Mersin-Beyrut feribot seferlerinin başlatılması, Ro-Ro hattı gereksinimi için etüt yapılması, Mersin ve Gaziantep’ten Şam, Beyrut ve Amman’a direkt tarifeli uçak seferlerinin başlatılması, Bankaların karşılıklı şube açmaları, ortak Levant Bankasının kurulması, bölge ülkelerinin şirketlerinin İMKB’de kote edilmesi, ortak Borsanın kurulması, Levant ticari mahkemelerini oluşturulması, Ortak sınır kapılarının açılması, ülkelerin TIR sistemine dahil olmasının teşvik edilmesi, oturma izinlerinin kolaylaştırılması, çalışma izinlerinin kolaylaştırılması, mal ve hizmet standardizasyonun sağlanması gibi hedefler var.
Çalışmalar başlatıldı ve Levant Doğu Akdeniz Dörtlüsü Projesi kapsamında, Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün’ün iş dünyası temsilcileri, Levant İş Forumu’nu kurdu. Bu kapsamda oluşturulan İstanbul Deklarasyonu ile 14 ayrı başlıkta belirlenen 75 projeye imza atıldı ve Merkezi İstanbul olacak İş Forumu’nun yönetiminde her ülkeden temsilciler yer alacak ve görev yapacak.
Hedef, sınırları sadece kağıt üstünde idari amaçlı olan, gerçekte dolaşım, yerleşim ve ticaretin serbest olduğu bir bölge ve politik güç birliği oluşturmak.
Böylesi bir gelişme KKTC için yeni ufuklar ve yeni bir gelecek demektir.
“Levant Doğu Akdeniz Dörtlüsü” içine dahil olabilmek için KKTC başvurusunu yapmalı ve gerekli her tür lobi çalışmasını da başlatmalıdır.
Aynı doğrultuda KKTC, temelleri Nahçıvan’da atılan “Türk Konseyi”ne asli üye olabilmek için de başvurusunu şimdiden yapmalı, tanıtım faaliyetleri ve ilgili siyasi kişiler ile temas kurmak işlemlerini de hemen başlatmalıdır.
Kıbrıs sorunu eğer BM’de çözülecekse, BM’deki Türk dostu kuruluşlar ile Türkiye’nin içinde yer aldığı gruplarla iletişimimizi arttırmalı ve bağlarımızı kuvvetlendirmeliyiz. Hemen, şimdi.
Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com
6 Aralık 2010
Bir yanıt yazın