Kamuoyu anketlerinde yüzde 23’e ulaşan destek oranıyla en iddialı partilerden biri haline gelen Yeşiller’in eşbaşkanı Cem Özdemir, Başbakan Merkel’in “çok kültürlülük başarısız oldu” açıklamasına tepki gösterdi.
Bir Türk işçi ailesinin oğlu olarak dünyaya gelen, 18 yaşında Alman vatandaşlığına geçen ve bir siyasi partinin liderliğine yükselen Cem Özdemir, aslında Başbakan Angela Merkel’in “çok kültürlülüğün öldüğü” iddiasının gerçeği yansıtmadığının bir örneği. Özdemir, Almanya’yı ve çok kültürlülüğü nasıl gördüğünü şöyle anlatıyor:
“Eşcinsel, lezbiyen, tek başına çocuk dünyaya getiren kadınların ve evlenmeden birlikte yaşayanların gizlenmek zorunda kaldığı 50’li yıllar geride kaldı. Çok kültürlülük benim için tam da bunu ifade ediyor. Federal Almanya Cumhuriyeti farklı sosyal kökenlere, yönelimlere, görüşlere ve hedeflere sahip insanların ülkesi.”
Özdemir’e göre çok kültürlülüğü ifade eden bu yapının dayandığı zemin ve çizilen çerçeve de açık. Yeşiller Partisi eş başkanı Özdemir, “Bu Anayasa’nın farklı yorumlanabildiği bir toplum değil. Tek bir Anayasa var resmi dil Almanca ve herkes tereddütsüz buna uymakla yükümlü” diyor.
Almanya’da İslam tartışması
İslam’ın, Alman öncü kültüründe yeri olmadığı iddiasına “Benim öncü kültürüm bizim Anayasamızdır” sözleriyle yanıt veren Cem Özdemir, Alman öncü kültürünün Yahudilik ve Hrıstiyanlığa dayandığı yönündeki tezin Alman toplumunu böldüğünü, Müslümanları dışladığını savunuyor. Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Özdemir, “Aydınlanma, Fransız Devrimi ve Anayasa’nın” çizdiği değerlerin izlenecek en iyi yolu ortaya koyduğunu savunuyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bunlar içersinde Hrıstiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar dahası dinsizler için değerler yer alıyor ve birlikte yaşamak için ideal zemini oluşturuyor. Geri kalan her şey paralel toplumlara farklı tanım arayışı ve dışlama girişiminden ibarettir. Ben paralel toplumlara karşıyım.”
Cem Özdemir sıraladığı bu gerekçeler ışığında Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un İslam’ın da Almanya’nın bir parçası olduğunu söylemesinin sevindirici bir mesaj olduğuna vurgu yapıyor. Özdemir, İslam’ı katı bir din ve Batı değerlerine yönelik tehdit olarak algılayanlara İslam’da Avrupai geleneklerin bulunduğunu söyleyerek yanıt veriyor.
Bosna’da ve eski Yugoslavya’daki İslam’ın hoşgörülü olduğunu ancak 90’lı yıllardaki savaş döneminde Avrupa’nın oradaki Müslümanları yalnız bıraktığını anımsatan Cem Özdemir şu dikkat çekici soruyu gündeme getiriyor:
“Müslüman Boşnaklar, Hrıstiyan komşularına ateş etseydi, Hrıstiyan kadınlara tecavüz ettikleri kamplar kursalardı müdahale etmek için kaç saat beklerdik? Boşnak Müslümanlar, Suudi Arabistan veya Tahran’dan yardım beklemedi, Berlin, Paris, Brüksel ve Londra’dan destek beklediler. Çünkü onları kardeş olarak gördüler. Çünkü Aydınlanma, Fransız Devrimi’nin değerleriyle yaşıyorlardı. Ancak Batı’nın olanlara seyirci kaldığını hatırlatmak istiyorum.”
Avrupa’ya insan hakları eleştirisi
Bu hayal kırıklığı eskiden Bosna-Hersek’te hiç var olmayan yeni bir siyasi akımın ortaya çıkmasına, İslam’ın radikalleşmesine yol açtı.
Cem Özdemir, Avrupalıların sadece Bosna-Hersek’te değil, birçok yerde Müslümanların insan haklarını daha az önemsediklerine dikkat çekiyor ve bu tavrın Avrupa’nın öncü kültürüyle bağdaşmadığının altını çiziyor:
“Bizler mağdurun kim olduğuna bakmadan herkesin insan haklarını savunmalıyız. Birinci, ikinci veya üçüncü sınıf insan hakları diye bir şey yok.”
© Deutsche Welle Türkçe
Zoran Arbutina/ Çeviren: Değer Akal
Editör: Ahmet Günaltay
Bir yanıt yazın