NATO’nun yeni Stratejik Konsepti’nin kabul edileceği ve aynı zamanda füze savunma sisteminin de gündemin önemli maddeleri arasında yer alacağı Lizbon zirvesi yaklaşırken, zirvede NATO’nun geleceği açısından önemli kararlar alınması bekleniyor. NATO’nun 19-20 Kasım’da Lizbon’da düzenlenecek devlet ve hükümet başkanları zirvesinin en önemli gündem maddelerini yeni Stratejik Konsept, füze savunma sistemi, Afganistan ve NATO-Rusya ilişkileri oluşturuyor. Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığındaki heyetin temsil edeceği zirvede, yeni Stratejik Konsept, füze savunma sistemine ilişkin belge ve Afganistan ile ilgili çeşitli belgelerin kabul edilmesi bekleniyor. Zirveye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da katılacak.
-YENİ STRATEJİK KONSEPT-
Zirvenin önemli gündem maddelerinden birini yeni Stratejik Konsept oluşturuyor. Halen geçerli olan konsept 1999 yılında kabul edilmişti. Aradan geçen 11 yılda uluslararası güvenlik ortamındaki değişiklikler göz önünde bulundurularak, yeni bir konseptin oluşturulması kararlaştırıldı.
Lizbon zirvesinde kabul edilecek Stratejik Konsept’in hazırlık çalışmaları çerçevesinde bundan önceki zirvede NATO devlet ve hükümet başkanları, ittifakın güvenliği deklarasyonunu kabul ederek, yeni konseptte yer almasını istedikleri temel ilkeleri sıraladı. Bu deklarasyonun kabulünden sonra da NATO Genel Sekreteri Anders Von Rasmussen, bu konseptin hazırlanması için Akil Adamlar olarak bilinen 12 kişilik uzmanlar grubunu oluşturdu ve grubun başına da eski ABD dışişleri bakanlarından Madeline Albright’ı getirdi. Türkiye’den de NATO Daimi Temsilciliği görevinde bulunan emekli Büyükelçi Ümit Pamir bu grupta yer aldı.
Türkiye, balistik füzelere karşı kurulacak olan füze savunma sistemi için İran gibi ülkelerin ismen anılmasını arzu etmezken, Akil Adamlar’ın Genel Sekreter’e sunduğu raporda İran bir tehdit olarak görülerek ismen zikrediliyor. Bu grupta yer alan Büyükelçi Pamir, AA’ya yaptığı açıklamada, yeni konsept hazırlanırken İran’ı bir tehdit olarak algılayarak, raporlarında yer verdiklerini belirterek, ancak Genel Sekreter’in bu raporun bütün unsurlarına uymasının zorunluluk olmadığını da kaydetti. Pamir, 1999 yılından bu yana dünyada pek çok önemli değişiklik olduğunu, 11 Eylül saldırısının yaşandığını, siber savaşlar gibi yeni unsurların ortaya çıktığını hatırlatarak, yeni konsepti de bu yeni tehditler çerçevesinde hazırladıklarını, yararlanması için de Genel Sekreter’e sunduklarını bildirdi.
Akil Adamlar’ın raporunda İran’a “Füze Savunması için Yeni Görev” başlığı altında ismen yer verilerek, İran’dan olası bir balistik füze saldırısına karşı NATO’nun kendini savunması gerektiğinin altı çiziliyor. ABD Başkanı Barack Obama’nın füze savunma sistemi yerleştirme kararının, önceki tavsiyelere göre “daha etkili, hızlı ve güvenilir bir kapsayıcılık” sağlayacağının belirtildiği raporda, füze savunma sisteminin bu çerçevede bütün NATO üyelerinin katılımı ve hepsini kapsayarak tamamıyla NATO çerçevesi içine konulacağı, ortak bir girişim olduğu zaman bu savunma sisteminin daha etkili olacağı kaydediliyor.
NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in yeni Stratejik Konsept’in hazırlanması için oluşturduğu Akil Adamlar Grubu, yeni konsepte ilişkin bir çeşit tavsiye niteliğindeki raporunu 17 Mayısta Genel Sekreter’e sunmuştu. Rasmussen bu raporu alıp çalıştı ve kendi taslağını ittifak ülkeleriyle paylaştı. Stratejik Konsept’in nihai hali, zirveye kadar müttefiklerin görüşleri de esas alınarak yapılan çalışmalarla şekillenecek.
-FÜZE SAVUNMA SİSTEMİ-
Lizbon zirvesinin en önemli bir başka gündem maddesini de Türk kamuoyunda da uzun süredir tartışılan füze savunma sistemi (FSS) oluşturuyor.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumundan (USAK) Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tayyar Arı, aslında yeni bir olgu olmayan füze savunma sistemi konusunun tarihini şöyle anlatıyor:
“ABD’nin Ronald Reagan’ın başkanlığı döneminde gündeme getirdiği yıldız savaşları projesi (Stratejik Savunma Girişimi: SDI) olarak da bilinen balistik füze savunma sistemi projesi, 80’li yıllarda ABD ile SSCB arasında ciddi bir krize yol açmıştı. SDI projesi, uzay teknolojisi kullanarak ABD’yi olası bir nükleer saldırıdan korumayı amaçlıyordu. Proje, 1980’li yılların sonlarında hem Doğu-Batı yakınlaşması ve silahsızlanma alanında önemli ilerlemeler sağlandığı için hem de savunma harcamalarında bu yıllarda yapılan kesintiler ve aynı zamanda proje oldukça maliyetli olduğu için terk edilmişti.
Bu sistem, (eski ABD Başkanı) George W. Bush tarafından 2001’de başka bir adla bu defa İran ve Kuzey Kore’ye karşı olduğu iddia edilerek yeniden gündeme getirilmiş, ancak yine Rusya’nın tepkisiyle karşılaşmıştı. Sistem, radar ve savunma füzelerinin Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirilmesini öngörmekteydi. Hatta bu amaçla 2008’de her iki ülkeyle anlaşma sağlanmıştı. Fakat sisteme Rusya ve Çin’in muhalefeti devam etmekteydi. 2008 sonunda yapılan seçimlerde işbaşına gelen ve Rusya ile yeni ilişki başlatmayı amaçlayan Obama’nın ilk icraatlarından biri, projenin askıya alındığını açıklamak oldu.
2009 Eylülünde tasarlanan ve eski sistemin yerini alması öngörülen bu yeni sistemin Bush zamanındaki sistemden en önemli farkı, bunun NATO çerçevesinde düşünülmesi ve maliyet sorununun da NATO içinde çözümlenmesiydi. Ayrıca sistem, ilk etapta uzun menzilli füze savunma sistemin kurulmasından ziyade denizden ve karadan fırlatılacak kısa ve orta menzilli savunma füzelerine dayanacaktı. Önceki sistem de esas olarak İran’a ve Kuzey Kore’ye karşı oluşturulmuş olmakla beraber, Rusya’da ciddi anlamda rahatsızlığa yol açmıştı. Bu yeni sistemin ise yine esas olarak İran’a yönelik olması düşünülmekle beraber, mümkün olduğunca bu süreçte Rusya ile işbirliği yapılması ve Moskova’nın tepkisini önlemek için gerekirse ortak çalışma yürütülmesi öngörülüyor.”
-TÜRKİYE’NİN FSS KONUSUNDAKİ HASSASİYETLERİ-
Türkiye, füze savunma sistemine (FSS) ilkesel olarak karşı çıkmazken, bazı beklenti ve hassasiyetlerinin de göz önünde bulundurulmasını istiyor. Bu konunun kamuoyunda adeta bir “yıldızlar savaşı” ya da “füze savaşları” gibi tabirlerle gündeme gelmesinden rahatsız olan Ankara, kavramların doğru kullanılması gerektiğini düşünüyor. Ankara, ayrıca NATO’da bütün kararların oydaşmayla alındığına, dolayısıyla bu konuyla ilgili kararın da Türkiye’nin görüşleri dikkate alınarak alınacağına dikkat çekiyor.
Füze savunma sistemi, “balistik füzelerin küresel düzeyde yayılmasının beraberinde getirdiği tehdide karşı NATO’nun, üye ülkelerin topraklarını, nüfus ve kuvvetlerini koruyacak bir savunma mimarisi geliştirmesi, balistik füzelere küresel düzeyde hangi ülkeler sahipse bu yetenekleri göz önünde bulundurarak ittifakın kendi savunma yeteneğini geliştirmesi” olarak açıklanıyor.
Türkiye’nin sistem konusunda genel olarak 3 temel ilkesi bulunuyor. Bu ilkeleri Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Çin ziyareti sırasında soru üzerine şöyle sıralamıştı:
“Birinci olarak Türkiye, NATO’nun dışında, NATO tarafından ikna edilen, tek başına bir ülke değil, NATO’nun merkezinde yer alan bir ülke… NATO, bir bütün olarak savunma konseptini belli aralıklarla gözden geçirir, güvenlik örgütü olarak da gerekli tedbirleri alır.Türkiye’nin de bu tedbirlere muhalefet etmesi diye bir şey söz konusu olmaz. Çünkü bu bir güvenlik örgütü ve gelebilecek güvenlik risklerinin planlaması yapılır, bundan daha doğal bir şey yok. Balistik füzeler de dünyada bir tehdittir, nükleer tehdit de vardır, terör tehdidi de vardır.
(İkinci olarak) böyle bir güvenlik yapılanması olduğunda, NATO’nun “güvenliğin bölünmezliği ilkesi” etrafında, hiçbir ülkenin güvenliğinin göz ardı edilmemesi gerekir… Türkiye’nin belli bölgelerinin dışarıda kalmasına bağlı bir savunma anlayışı da kabul edilemez. Türkiye’nin bütünüyle içine alınması gerekir. NATO üyesi ülkelerin de bütününü kapsaması gerekir.
Üçüncü olarak ise bizim açımızdan, biz çevremizde bize dönük bir tehdit algılamasına sahip değiliz. Yani komşu ülkelerin herhangi birinden… Bu İran, Rusya, Suriye ya da başkaları olabilir, kim olursa olsun… Türkiye, Soğuk Savaş’ta olduğu gibi bir cephe ya da kanat ülkesi olmayacaktır… NATO’nun tehdit tanımlaması ve planlamalarını yaparken bütününü kuşatması ve bu tehdit tanımlamasında Türkiye’yi bir grup ülkeyle coğrafi olarak karşı karşıya getirecek bir formülasyonun dışında kalması gerekir.”
Edinilen bilgiye göre Türkiye’nin FSS hakkındaki beklenti ve hassasiyetleri konusunda, özellikle de “kapsayıcılık” ilkesinde olumlu bir noktada bulunuluyor. İran’ın ismen zikredilmesine de NATO üyelerinin büyük bir bölümünün Türkiye ile birlikte karşı çıktığı belirtiliyor.
Lizbon’da düzenlenecek zirvede FSS hakkında siyasi, temel bir çerçeve kararı alınacak. Nereye neyin yerleştirileceği gibi sistemin teknik boyutu ise zirve sonrasında yapılacak çalışmalarda belirlenecek. Devlet ve hükümet başkanlarının aldığı karar, bu teknik çalışmaların yürütülmesi için zemin oluşturacak.
-AFGANİSTAN, RUSYA-
NATO zirvesinde ele alınacak önemli üçüncü gündem maddesini de Afganistan oluşturuyor. İttifak, Afganistan’da kritik bir noktaya geldi, çünkü Afganistan, 2011 yılında vilayetler düzeyinde kendi güvenlik sorumluluğunu üstlenmeye başlayacak. Bunun için de Afgan ordusu ve polis gücünün arzu edilen düzeye erişmesi önem taşıyor. Bu çerçevede Türkiye de çok önemli görevler üstleniyor.
Lizbon zirvesine BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun ve Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin de gelmesi, zirveden Afganistan’la ile ilgili de bir belge çıkması öngörülüyor.
Zirve çerçevesinde ayrıca 20 Kasımda NATO-Rusya zirvesi düzenlenecek. Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev de bu zirveye katılmak üzere Lizbon’a gelecek. Diplomatik çevreler, füze savunma sistemi konusunda belli noktaya gelindiği böylesine kritik bir aşamada, Rusya ile bu düzeyde bir toplantı düzenlenmesini de çok önemli görüyor.
AA – Gülsen Solaker
Bir yanıt yazın