HABER – YORUM Hükümet Uyum Zirvesi’nde kendi çalıp, kendi mi oynadı?

Uyum Zirvesi’nin katılımcılarından biri “Siz Başbakan’a şikayetlerinizi, taleplerinizi sunuyorsunuz. Arkanızdan yine Türkiye kökenli olan biri kalkıyor tamamen sizi çürütecek şekilde konuşuyor. Yani sizi, yine sizden olarak görülen biri ile çürütüyorlar. Katılımcılar adeta bunu gerçekleştirmek üzere kurulmuş bir dengeyle bilinçli şekilde davet edilmiş” diyor.

İnsanoğlu genelde haklı olmayı, haklı çıkmayı sever. Ama bazı haller vardık ki; “Keşke haksız çıksaydım” dersiniz. Almanya’da federal hükümet, ülkedeki göçmenlerin uyumu için 2006 yılından beri Uyum Zirvesi gerçekleştiriyor.

3 Kasım’da yapılan 4. Uyum Zirvesi’nden bir gün önce yayınlanan, “Zirve ve yasalar göçmenler için mi, seçmenler için mi?” başlıklı yazımızda, bütün bu zirvelerle aslında türbüne, yani seçmene oynandığını belirtmiş, 4. Uyum Zirvesi’nden de göçmenleri sevindirecek somut bir şey çıkmayacağı öngörüsünde bulunmuştuk. Maalesef haklı çıktık.

Medyadan izlediğimiz, okuduğumuz ve katılımcılardan dinlediğimize göre Zirvedeki 120 katılımcıdan 35’ini teşkil eden göçmen sivil toplum kuruluşlarının (STK) temsilcileri, genel oturumdan önce Başbakan Angela Merkel (CDU) ile kapalı oturumda buluşmuşlar. Burada Başbakan Merkel’e, son aylarda yürütülen ve göç, göçmenler üzerine haksız saldırılar da içeren tartışmalardan duydukları rahatsızlıkları iletmişler, tarihte İslam’ın da Avrupa, dolayısıyla Alman medeniyetini nasıl etkilediğini anlatmışlar. Bir de, “Yeni bir tartışma kültürü” adlı, 700 imzalı bildiri sunmuşlar Başbakan’a. Merkel’e onlara hak vermiş. Belki de zirvenin tek olumlu olayı da bu olmuş. Çünkü göçmen temsilcileri asıl müzakere yeri olan genel oturumda söz sahibi olamamış.

Hükümetin zirveye çağırdığı Berlin’li uzman, göçmenlere karşı önyargılarla dolu bir konuşma yapmış, ama göçmen temsilcilere, bu ithamlara cevap verme hakkı verilmemiş. Üstelik kapalı oturumda göçmen temsilcilerine hak veren Başbakan, orada konuşulan konuları genel oturumda hiç gündeme getirmemiş. Kendisiyle konuştuğumuz bir katılımcı, “Genel oturumda hükümet kendi çaldı, kendi oynadı” diye özetledi durumu. Anlaşılan göçmenlere yine konu mankenliği yapmak düşmüş.

Uyum Zirvesi katılımcıları bir konudan daha yakındı ki, Almanya İslam Konferansı (DIK) sonrasında en çok yakınılan konuyla bire bir örtüşüyordu. Bir katılımcı, “Siz Başbakan’a şikayetlerinizi, taleplerinizi sunuyorsunuz. Arkanızdan yine Türkiye kökenli olan biri kalkıyor tamamen sizi çürütecek şekilde konuşuyor. Yani sizi, yine sizden olarak görülen biri ile çürütüyorlar. Katılımcılar adeta bunu gerçekleştirmek üzere kurulmuş bir dengeyle bilinçli şekilde davet edilmiş” diyor.

Müslüman göçmen temsilcilerin savlarını çürütme görevi aynen DIK’ta olduğu gibi yine Türkiye kökenli olan ve Almanya tarafından başka bir dini cemaat olarak tanınmış bir kurumun temsilcisine verilmiş yine. Üzerinde biraz düşünülünce kim olduğu hemen anlaşılabilecek bu kişi İslam Konferansı’nda da sürekli bunu yaparak, İslami organizasyonların adeta önünü kesiyor. Burada insanın aklına (Siz buna gazeteci sezgisiyle de diyebilirsiniz) şu gelmiyor değil doğrusu: Acaba bu grup, resmi olarak inanç grubu ve muhatap olarak tanınırken devlet tarafından böyle bir görevle de mi görevlendirildi?

Peki 4. Uyum Zirvesi’nin sonuçları ne oldu? Dağ fare mi doğurdu? Sonuç olarak bir iddialı argüman var ki sormayın. “30 yıldır, (aslında 50 yıldır) ihmal edilen göçmenlerin uyumdaki eksiklikleri 2015 yılına kadar giderilecek!” 50 yılda ihmal edilen 4 yılda nasıl giderilecek acaba. Ancak burada nelerin kastedildiğine de açıklık getiriliyor. Meslek eğitimi, eğitim ve istihdam alanlarında şans eşitliği. Bu konular hem göçmenler için, hem de Almanya için elbette önemli. Ama sadece bunlar değil ki eksikler!

Avrupa Birliği (AB) üyesi ülke vatandaşlarına tanınan yerel seçimlerde oy hakkı, çifte vatandaşlık gibi haklar, Almanya doğmuş, 50 yaşına gelmiş bir profesör veya işadamı da olsanız size tanınmıyor. Diğer yandan zirvenin bir katılımcısının da hatırlattığı gibi zirvede anadil eğitimine destek, İslam’ın diğer dinler gibi tanınması ve Almanya’ya yapısal entegrasyonu da hiç gündeme gelmedi. Ama öbür yanda yukarıda bahsettiğimiz federasyonu hemen dini cemaat olarak tanıyabiliyor aynı devlet.

Özetle uyumun yolu eşit hakların tanınması, eşit ve birinci sınıf vatandaş muamelesinden, bu şekilde verilecek aidiyet ve vatan duygusundan geçiyor. Bunları biz biliyoruz da Alman hükümeti, politikacılar bilmiyor mu? Elbette biliyor. Ama asıl hedefin, “Dostlar alış verişte görsün” misali, başta muhafazakar Alman seçmenler ve saf göçmen seçmenler olmak üzere, seçmene görüntü vermek olduğu anlaşılıyor. “Hükümet kendi çalıp, kendi mi oynadı?” buna siz karar verin.

07.11.2010

ZİVER ERMİŞ KÖLN

ZAMAN


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir