İngiltere’de yayımlanan The Guardian gazetesi,Türkiye’nin AB sürecinin tıkandığına dikkati çekerek ”Türkiye’nin üyelik meselesi kısa süre içerisinde ilerleyecek gibi görünmüyor. Avrupa’nın büyük kısmı rahat bir nefes alacak. Başarıya ulaşılamaması tahmin edilebilir, utanç verici ve inanılmaz şekilde basiretsiz bir durum.” yorumunda bulundu.Gazetede konuyla ilgili makaleyi kaleme alan Martin Kettle,şunları kaydetti:
Avrupa Türkiye’nin Üyeliği Konusunda Dokuz Doğururken, Gelişen Türkiye Kendi Kendine Şöyle Diyor: Bu Çok mu Mühim?
AB’nin başka sorunların yanı sıra bir de -77 milyon nüfusa sahip ve Avrupa’nın Çin’i olarak nitelendirilen, 875 milyar dolarlık bir millî hasılaya sahip bir Avrupa ülkesi olan- Türkiye ile ilişkileri konusunda, -1 milyondan az bir nüfusu ve 23 milyar dolarlık bir Gayri Safi Millî Hasılası olan- küçük Kıbrıs Rum devletinin atavik dar görüşlülüğünün esiri olmaktan kendini kurtarıp kurtaramayacağı meselesi var.
Türkiye ile AB konusunda her yıl düzenlenen Boğaziçi Konferası’na katılmak ebedî gerçekleri ve yenilerini akla getiriyor. İngiltere gibi Türkiye de Avrupa çizgisinin içerisinde yer almaktadır. Yine İngiltere gibi Türkiye de Avrupa’dan bakıldığında içeride gözüktüğü kadar dışarıda da gözükmektedir. İşte bu sebeple Türkiye, Orta Doğu’nun da hem parçasıdır hem de değildir. Türkiye’nin Müslüman dünyasındaki yeri ülkeyi Batı ile Doğu’nun kesiştiği bir buluşma noktası hâline getirmiştir. Geçmişinde emperyal bir güç olması ve her daim önemli bir askerî gücü bulunması, ülkenin komşu bölgelerinde yaşanan dönüşümlerde ilelebet önem arz edeceği anlamına gelir. Çoğu zaman hassas olan demokratik ve yasal gelenekleri ülkeye merkezî bir itibar sağlamaktadır. Ve bunların yanı sıra, Türkiye’nin ekonomik olarak ilerlediği, güvenli ve dinamik bir görünüm arz ettiğini -hem de tam olarak Avrupa’nın çoğunluğunda bunların izine bile rastlanmayan bir dönemde- fark etmek için sadece gözünüzü kulağınızı açmanız yeterli.
Türkiye’ye bundan önceki en son gidişimde Avrupa’ya yönelik iyimser bir hava hâkimdi. Türk kamuoyu ağırlıklı olarak AB’ye üyelikten yanaydı. Recep Tayyip Erdoğan’ın hükûmeti rüzgârı arkasına almıştı ve iyimserlik elle tutulur bir hâldeydi.
Oysa bu kez, en Batılılaşmış İstanbul’da bile atmosfer farkedilir şekilde daha huzursuzdu. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB üyeliğinden “hâlâ makul bir seçim” şeklinde bahsediyor ancak anlaşılır şekilde önyargılar ve çifte standartlardan şikâyet ediyor. Hırçın AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış ise halkın kırgın olduğunu belirtiyor: “Seçmenlerim millî gelirimizi -tıpkı şimdi yaptığımız gibi- üçe katlamak için AB’ye ihtiyacımız olmadığını söylüyor. Dolayısıyla çok da mühim değil.”
Geçmişteki iyimser tutumda neden pürüzler çıktığını anlamak hiç de zor değil. Gelecek yılki seçimlerin ardından bazı şeyler değişebilir. Sorunların çoğu köprünün Avrupa tarafında yer alıyor. Kıbrıs dışında asıl mesele Avrupa’nın kendi ekonomik sancıları. Resesyon başlı başına kötü. Bir de avro bölgesindeki kriz tüm siyasi enerjiyi tüketti. Avrupalı liderlerin, Avrupa olduğu yerde sayarken yüzde 10 büyüyen kalabalık bir ülkeden başka da yeterince endişe edeceği sorun var.
Sonra bir de göçmenler konusunda artan bir endişe var. Ve son olarak da genişleme yorgunluğu var. Genişlemenin çok hızlı olduğu ve aday ülkelerin girişten önce bir süre beklemeleri gerektiği yönünde paylaşılan bir kanaat bulunuyor.
Dolayısıyla Türkiye’nin üyelik meselesi kısa süre içerisinde ilerleyecek gibi görünmüyor. Avrupa’nın büyük kısmı rahat bir nefes alacak. Başarıya ulaşılamaması tahmin edilebilir, utanç verici ve inanılmaz şekilde basiretsiz bir durum. Ancak bu, en azından Türkiye’nin Avrupa’nın en ilginç ülkesi olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Şimdilik hiçbir şey bunu değiştiremez.
ABHaber, 03-11-2010 10.00
Bir yanıt yazın