Rum Lider Dimitris Hristofyas’ın 17 Şubat 2008 seçimlerinden sonra ciddi bir şekilde siyasi kayıba ve güven kaybına uğradığı açık ve net olarak göze çarpmaya başladı.
İşin ilginç yanı, benim değerlendirmelerime göre şu anda Hristofyas müzakereleri “Kerhen” sürdürüyor.
Elinde dikkate alınacak bir yetkisi, arkasında da çoğunluk desteği kalmadı.
“Üçlü Paket” diye sattığı ama gerçekte tüm 1974 Rum göçmenlerinin geri dönmesi ve toprakların tümünün iade edilmesi talebi olan önerisi, ki bu öneri hem BM’nin çözüm parametrelerine aykırıdır hem de Türk tarafınca asla kabul edilemezdir, Rum siyasi partiler ve Rum halkı tarafından da kabul görmemiştir.
Hristofyas’ın Üçlü paket önerisi sadece Genel Başkanı olduğu AKEL tarafından desteklenmektedir.
Ana Muhalefet Partisi DISI Başkanı Nikos Anastasiadis, Hristofyas’ı Kıbrıs sorununu herkesin bilgisi dışında kendi başına yönetmekle, mülkiyeti Rum Ulusal Konseyi’ne bilgi vermeksizin müzakere etmekle ve önerilerini değiştirmeye hazır olduğunu söylemekle suçlamakta. Buna ilaveten de Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde katışıksız bir Türk bölgesi, adanın güneyinde ise karma bir durum yaratılmasına doğru gidildiğini ve bunun bertaraf edilmesi gereken büyük bir tehlike olduğunu dile getirerek Hristofyas’a destek vermediğini açık ve net olarak ortaya koyuyor.
KS EDEK, 2010 yılının ilk ayları içinde Hristofyas’ın tutumunu ve müzakerelerdeki gidişatını beğenmediği için koalisyondan ayrıldı ve “Halkı Bilinçlendirmek” misyonu ile sokağa indi. EDEK’in sokak çalışmaları sonucunda şimdi Rumların yüzde 80’i Türkiye’nin garantörlüğünü, yüzde 62’si dönüşümlü başkanlığı, yüzde 71’i TC kökenli KKTC vatandaşlarının çözüm sonrasında adada kalmasını, yüzde 94’ü de Türk askerinin her hangi bir gerekçe ile adada olmasını istemiyor.
Şu anda iktidardaki AKEL’in koalisyon ortağı olan DIKO ise hem nala hem de mıha vuruyor. Hristofyas’ın “Üçlü Paket” önerisini Türklere aşırı tavizler veren öneriler olarak tanımlayan DIKO, müzakerelerde sağlanan uzlaşı noktalarının müzakereleri sürdürmeye olanak sağlayacak düzeyde olmadığını ileri sürüyor.
EURO.KO ise iyice sapıtmış durumda. BM’nin Kıbrıs Parametrelerinin temelini oluşturan “İki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümüne” karşı olduğunu her fırsatta dile getiriyor ve Hristofyas’a karşı ağır bir muhalefet yürütüyor.
Avrupa parlamentosu içindeki “Yeşiller Grubu” üyesi olan ama kendileri Mussoli’nin faşist taraflarının giydiği siyah gömlek gibi simsiyah olan aşırı sağcı “Çevreciler ve Ekologlar” partisi ise adada bırakın Türkiye’nin garantörlüğünü ve askerini, Kıbrıslı Türkleri bile istemeyen bir siyasi parti. Türklerle ortak bir “Federal Devlet” kurulmasına karşı olmalarına ilaveten, neredeyse Türklerle konuşan Rumlara bile “Niye bir Türkle konuştun” diye karşı çıkmak mantığındalar.
Rum siyasi partileri içinde müzakereleri destekleyen ve Türklerle ortak bir Federal Devlet kurmaya istekli sadece EDİ “Birleşik Demokratlar” partisi. Onların da sesleri, oyları kadar çıkıyor, yüzde 0.45.
Görüldüğü gibi Hristofyas’ın arkasında AKEL’den başka bir siyasi güç yok. Artık Rumların tümünü temsil etmiyor. Önerileri Rum siyasi partiler tarafından da benimsenmemiş. AKEL dışında tüm Rum Siyasi partileri Hristofyas’ın önerilerine karşı çıkıyor. Buna ilaveten Rum Ulusal Konseyi ve Rum Ortodoks Kilisesi de Hristofyas’a karşı ve müzakerelerdeki tutumunu tasvip etmiyor.
KKTC’de ise durum farklı.
Cumhurbaşkanı Eroğlu, sunduğu Mülkiyet önerilerinde tüm siyasi partilerin onayını ve desteğini almış durumda. Garantör ülke olan Türkiye Cumhuriyeti ile de uyum içinde çalışıyor. Bu nedenle de müzakerelerde emin adımlar atıyor ve sağlam girişimler yapıyor.
Hristofyas’ın müzakereleri sürdürmeye ne denli yetkili olduğu, temsiliyetininde ne kadar olduğu artık sorgulanmalı. Zaten masada da “Kerhen” oturuyor. Yapabileceği bir şey yok, Eroğlu ile mutabakata varabilecek yetkisi ve siyasi desteği de yok.
Prof. Dr. Ata ATUN
25 Ekim 2010
Bir yanıt yazın