Kemal Kılıçdaroğlu, “Abbas” mı?

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL - TA3 1905 ppCHP’de “değişim” rüzgârları adeta ters tepmeye başladı. “Kemal Kılıçdaroğlu” ismi bu gidişle büyük bir hayal kırıklığına dönüşecek gibi…

Yakında, Türkiye içinde bulunduğu suni gündemden kurtulup, ciddi anlamda bir seçim atmosferine girmeye başladığında, açıklanan ilk anket sonuçları bu tabloyu daha net bir şekilde ortaya koyacaktır.

Referandum gecesinden bu yana CHP kan kaybetmektedir.

Bu bağlamda Baykal operasyonu anlaşıldığı kadarıyla birilerinin eline yüzüne bulaşmıştır ya da tam tersi, hedefine koşar adım gitmektedir.

Hadiseye CHP ve yüzde 42 açısından bakıldığında köklü bir siyasi geleneğe sahip bir parti içinde, özellikle referandum sürecinde yaşanan disiplinsizlik ve bir takım kontrol dışı eylemler, açıkçası “Güçlü Parti, Güçlü Türkiye” ile pek örtüşmemektedir.

Dolayısıyla daha yolun başında olan Kemal Kılıçdaroğlu için çanlar erken çalmaya başladı denilebilir.

Kılıçdaroğlu bunun ne kadar farkındadır bilinmez ama yakın çevresinin bu gidişatı fark etmemesi imkânsız. Hatta bazılarının Kılıçdaroğlu’nu tasfiye sürecinde taşları “gönüllü” bir şekilde Ankara yollarına döşemeye başladığı bile söylenebilir.

Peki, Kılıçdaroğlu ve CHP için vakit geç mi?

Tabi ki hayır, eğer radikal anlamda bir ikinci operasyon dalgası gerçekleştirilebilir ise…

Öncelikle mevcut süreç ile ilgili bir durum tespiti yapmakta fayda var. Buna göre:

  1. CHP’de ciddi manada “güçlü bir liderlik” sorunu bulunmaktadır.
  2. Kılıçdaroğlu’nun fazlasıyla uyumlu ve “parti içi demokrasi” adı altında oldukça demokrat-sakin görüntüsü; içeride istismarlara, dışarıda ise “zayıf liderlik” olmak üzere çok farklı olumsuz algılamalara sebebiyet vermektedir.
  3. Kılıçdaroğlu CHP içinde kendisinden beklenilen tasfiye sürecini gerçekleştirmeden hemen “aktif muhalefet liderliğine” soyunması, bu kapsamda kendisi açısından ciddi bir hata olmuştur.
  4. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu kaygan bir zemin üzerinde alana çıkmış ve ilk ciddi darbeyi “yandaş basın”ın “dostça” uyarılarına rağmen referandumda oy kullanamamak suretiyle bizzat kendi partisinin lider kadrosundan yemiştir.
  5. Oysa partideki lider değişikliği sonrası, “kadro partisinden kitle partisine doğru CHP” hedefi kapsamında hiç vakit kaybetmeden bir gece operasyonu ile CHP içinde ciddi bir tasfiye gerçekleştirmesi ve “çevre” ile uyumlu, kavgacı üsluptan uzak, yeni Türkiye gerçeğini benimsemiş olan kendi ekibini kurması gerekirdi.
  6. Böylece Kılıçdaroğlu hemen hemen her adımda parti için dengeler adına, Önder Sav ve öteki faktörleri hep göz önünde bulundurmak zorunda kalmaz, daha seri bir şekilde, partisine hâkim bir lider olarak sonuç alıcı adımlar atabilirdi.
  7. Ayrıca, eylem-söylem bazında bir tezat oluşturan parti vitrini ile sahalara inmez ve kişisel popülaritesi ile eski CHP arasında da sıkışıp kalmazdı. Dolayısıyla kendisini ifade sorunu da olmazdı.
  8. Nitekim, bugünkü ekibin önemli bir kısmının zihniyet yapısı-hedefleri ve arkaplanı ile Kılıçdaroğlu’nun misyonu-vizyonu ve Yeni CHP projesi arasında ciddi bir uçurum söz konusudur. Bundan dolayı partide adeta bir çok seslilik, çok gündemlilik söz konusudur. Hatta Kılıçdaroğlu üzerinde köhnemiş derin liderlik kendisini çok yakından hissettirmektedir.
  9. CHP, halen gündem yaratan değil, gündemin peşine takılıp giden bir parti görüntüsü taşımaktadır.

Dolayısıyla, bu ve benzeri faktörlerden dolayı, “Yaşlı ve yaralı kurt” Baykal’a yönelik operasyon ile birlikte kendisine beklemediği anda siyaseten bir manevra alanı yaratılan yeni CHP lideri, ne yazık ki Türkiye’deki “siyasi tasfiye sürecindeki ilk başarısız örnek” pozisyonuna doğru itilmektedir.

Bu bağlamda 2011 dananın kuyruğunun koptuğu yıl olacaktır. Bunun için Kılıçdaroğlu’nun ve Yeni CHP’nin daha gerçekçi bir gündeme dönmesi ve paralel bir operasyon yürütmeleri gerekmektedir.

Peki, bu durumda Kılıçdaroğlu ne yapabilir?

Cevap, aslında Kılıçdaroğlu’nu bu noktaya getiren sebeplerin içinde fazlasıyla yer almaktadır. Fakat, daha açık bir şekilde bunları ifade etmek gerekirse:

  1. Liderlik sorununu bir an önce çözmeli ve vitrindeki bir takım kalıntıları temizlemelidir. Aksi takdirde CHP’ye yönelik güven sorunu aşılamayacaktır.
  2. “Yeni CHP-İktidar” hedefini gerçekleştirme noktasında partide A’dan Z’ye yeniden bir yapılandırma ve zihniyet devrimi kaçınılmaz görülmektedir.
  3. Bu kapsamda kadro partisinden kitle partisine doğru değişim süreci hızlandırılmalı, teşkilatlarda da aynen merkezde yapılması gereken değişiklikler gerçekleştirilmeli, halk ile iç içe olabilecek isimler partide görev alabilmelidir.
  4. Bu noktada Yeni Türkiye ve toplum gerçeğinin ve taleplerinin çok iyi etüt edilmesi ve 2011 seçimleri için ahbap çavuş ilişkisi ya da bağnaz particilik anlayışına dayalı bir aday seçiminden ziyade, tüm topluma hitap eden dinamik, halktan adayların tercih edilmesi gerekmektedir.
  5. Partiye dönük ciddi bir muhasebenin yapılması kaçınılmazdır. Bunun için, referandum sürecinden başlamak üzere, geriye doğru CHP’nin seçim süreçleri karşılaştırmalı bir şekilde masaya yatırılmalı, objektif bir şekilde analiz edilmeli ve buna uygun yeni bir yol haritası oluşturulmalıdır.
  6. Medya-propaganda faaliyetlerine ağırlık verilmesi, yeni TV, radyo kanallarının ve gazetelerin açılım süreci desteklenmesi, mevcutlar ile olan ilişkilerin ise daha da güçlendirilmesi gerekmektedir.
  7. Parti’nin sivil toplum ayağının güçlendirilmesi, referandum sürecinde yaşanılan bir takım olumsuzlukların da göz önünde bulundurulmak suretiyle bir takım militan duruşlardan, eylemlerden uzak durulması gerekmektedir. Bu kapsamda başta CHP Gençlik Kolları olmak üzere, partinin ilgili kollarında yeni bir yapılanma ve hizmet içi eğitim süreci kaçınılmazdır.
  8. Partinin ciddi manada birden fazla düşünce merkezine ihtiyacı söz konusudur. İstanbul ve Ankara’da bu kapsamda en azından birer think tank acilen kurulmalı ve parti merkezini destekleyici faaliyetlere başlamalıdır.
  9. Dış ilişkilerini daha da güçlendirmeli, dünyada hâkim olmaya başlayan Türkiye’deki siyaseten alternatifsizlik görüntüsünü izole etmenin yollarına bakmalıdır.
Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL - TA3 1905 pp1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir