‘Made in Germany’ imamlar yolda!

Önümüzdeki hafta imam yetiştirecek iki ya da üç üniversite belli olacak. Hükümet, Bilim Konseyi’nin önerdiği bütün çalışmaları tamamlamış gibi görünüyor ve iş sadece hangi üniversiteye para verileceğinin kararlaştırılmasına kaldı. Birçok üniversite eğitim vermek için başvuruda bulundu.

Yalnız Almanların tahmin edemedikleri daha doğrusu beklemedikleri bir pürüz ortaya çıktı. Pürüz şu sorunun cevaplandırılmasında yatıyor: Mezuniyetten sonra bu imamlara kim iş verecek? Öyle ya, Almanya’da din ve inanç özgürlüğü var, isteyen istediği gibi ibadetini yapar ve ibadet için istediği kadar da para harcar. Fakat devlet din görevlisi istihdam etmiyor. Herhangibir camisi de yok. (Bu kiliseler ve sinagoglar için de böyle. İş cemaate bırakılmış)

Daha proje fikir aşamasındayken Alman eğitim bakanı, cemaatlerin kapısını çalmış, onlardan destek sözü almıştı. Cemaatler, bakana Almanya’da hem din dersi öğretmeni hem de imam yetiştirilmesine sıcak baktıklarını bildirmişti. Hatta aralarında Diyanet’in Almanya örgütlenmesi olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) başta olmak üzere dört büyük İslami federasyonunun biraraya gelerek oluşturdukları, Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi  (KRM) de projeye ‘partner’ olarak katıldığını açıklamıştı. Şimdi iş pratiğe geldiğinde, her grup başka bir bahane öne sürerek ortalıktan kayboldu.

ÖRGÜTLENEN İSLAMCI İYİ İSLAMCI
Belki de proje başlarken Türklerin kafasında “Biz bunları kendimize benzetiriz” vardı. Almanlar ise, birlikte iş yaparak bu cemaat ve tarikatları ‘Euro İslam’ diye de tabir edilen ‘seküler İslam’a yaklaştırmayı umuyordu. Hâlâ da Alman devletinin hedefinin, politik olmayan, seküler eğitimi engellemeyen bir aydınlanmacı İslam yaratmak olduğu söylenebilir.
Aslında Alman devleti uzun bir süredir Müslümanların meşru temsilcilerini arıyor ve Müslümanları örgütlenmeye teşvik ediyor. Bunda oldukça başarılı oldu da. İslamcılar örgütlendikçe Alman devletinden maddi dâhil her türlü desteği gördü. “Her kim nasıl inanıyorsa ve inancı gereği nasıl ibadet ediyorsa, ona uygun örgütlensin” diyen Alman devleti, yalnızca ibadetin ve örgütlenmenin ‘denetlenebilir bir açıklıkta olmasını’ istiyor. Bir türlü bunu elde edemediği için de, kendi yetiştirdiği imamları cemaate, din bilgisi öğretmenlerini de okullara göndermeyi planladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin 80 küsur yıl önce yapmaya karar verdiği şeyi aslında Almanya şimdi denemeye kalkıyor. DİTİB ve diğer federasyonlar Almanların ciddi olduğunu anlayınca, önce işi savsaklayıp “hallederiz” durumuna getirdi, şimdi de ortalıktan kayboldu.

DİYANET TEMSİLCİLİK TEKELİNDEN VAZGEÇMİŞ
Normalde hiçbir zaman biraraya gelmeyen çeşitli cemaatler, özünde Alman devletinin imkânlarından yararlanmak ve tacizlerinden kurtulmak için, Mart 2007’de Müslümanlar Koordinasyon Konseyi adıyla göstermelik bir birlik oluşturdu. Birliğe üye 4 büyük federasyon kendi gündemini takip ederken, Alman devletinin ‘Müslüman muhatap’ ihtiyacını da karşılamış oluyor. Bu çatı örgütünün diğer yararı ise, tarikatlar ve Türk devleti arasında, “Almanya’daki Müslümanların temsilcisi kim?” sorusuna “hepimiz” yanıtını verecek bir konsensüs oluşması. Yani Diyanet pratikte Türkiye’de elinde tuttuğu ‘temsilcilik tekeli’nden Almanya’da vazgeçmiş durumda. Çatıyı oluşturan federasyonlar şunlar: İmamları Türk devlet memuru olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), Süleymancıların çatı örgütü İslam Kültür Merkezleri Birliği (VIKZ), Milli Görüşçülerin İslam Konseyi (IRD) ve Alman Müslümanların kurduğu, muhafazakâr Türklerin ve Arapların da üye olduğu Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi (Zentralrat). İşte bütün bu federasyonlara, “mezun olan imamlardan ne kadarına iş verirsiniz?” diye soruluyor. Hangi cemaat mezuniyetleri sonrası bu imamlara iş vermeyi garanti ederse, o cemaatin imam eğitimi sırasında hocaların seçiminden, ders programının oluşturulmasına kadar çeşitli kademelerde söz hakkı olacak.

CEMAATLER İMAM EĞİTİMİ VERİYOR
Müslümanlar “söz hakkına evet, iş verme garantisine hayır” diyor gibi görünseler de, aslında devlet üniversitelerinde imam yetiştirilmesine de karşı olduklarını Alman basınına yansıyan demeçlerde örtülü bir biçimde hissettirmeye başladılar. Örneğin Almanya’da imam yetiştirilmesini savunan İslam Kültür Merkezleri Birliği’nin sözcüsü konumundaki (kendileri diyalog görevlisi diyor) Erol Pürlü, en son Almanya’da imam yetiştirilmesine karşı olmadıklarını ancak, imam yetiştirmeyi de cemaate bırakmak gerektiği yönünde bir açıklamada bulundu.
Pürlü’ye göre, “devlet üniversitesi yetişmiş imamlara ileri eğitim versin.” Çünkü yaklaşık 300 camisi olan İslam Kültür Merkezleri Birliği harıl harıl imam eğitimi de veriyor. Aynı birliğin bazen başı Alman devletiyle derde giren öğrenci yurtları ve kuran kursları da var. Pürlü, örneğin Spiegel dergisi muhabirlerine, birliğin Köln’deki imam eğitiminden vazgeçmeyeceğini düşündüğünü de söylemiş. Çünkü “orda İslam mistik elementlerle öğretiliyor…” Bu mistik elementleri merak edip birliğin Almanca şık internet sitesine girdiğimizde ise, Süleyman Hilmi Tunahan Efendi’ye rastlanıyor.  Süleymancılar, kendi yetiştirdikleri imamlara Alman devleti geçerliliği almak için projeyi desteklemiş ama şimdi iş değişmiş. Diğer tarikatlarda da benzer bir durum var. Örneğin Hessen eyaletinde Risale-i Nur Dersleri yoğunluklu eğitim çalışmaları yürüten Hessen İslam Cemaati Başkan Yardımcısı Ünal Kaymakçı, Alman imamların hiçbir yerde iş bulamayacağına inananlardan.

‘ALMAN İMAM TÜRKİYE’DE EĞİTİLSİN
Almanya’da imamların en büyük işvereni konumundaki Diyanet de bu imamlara iş verecek gibi görünmüyor. DİTİB diye bir dernek altında örgütlenmiş Diyanet’e bağlı toplam 896 dernek bulunuyor. Derneklerin hepsinde en az bir imam bulunuyor ve imamlar en fazla 3 yıllığına Türkiye’den atanıyor.
Almanya’da bağımsız biliminsanları, uzmanlar, politikacılar ve bakanlık temsilcilerinden oluşan Bilim Konseyi’nin, imam eğitimini projelendirirken Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Daire Başkanı Prof. Dr. Ali Dere ile de Köln’de görüştüğü anlaşılıyor. Dere’nin Konsey üyelerine söylediklerinden basına yansıyanlara bakılırsa, DİTİB, Almanya’dan imamlar yetişmesine karşı değil, hatta bunu savunuyor. Ama, Dere’nin derdi başka: “Almanya’dan gelen adayları biz cemaatte veya Türkiye’deki seminerlerde eğitelim. Bakalım hangi yol en iyisi. Bekleyelim…” Elbette DİTİB ya da Diyanet, 1.000’e yakın camisi ile kontrol ettiği yaklaşık 3 milyon Müslümanın kontrolünü Alman devletine bırakmayı istemez.

DİYANET DERNEK İMAMININ PARASINI ÖDÜYOR
Bir de olayın maddi yanı var ki,  DİTİB’in denetiminin gevşek olduğunu düşünenler arasında, Deniz Feneri e.V’deki gibi bir skandalın hâlâ nasıl çıkmamış olmasını soran çok. DİTİB, aslında Diyanet’e ya da Türk devletine hiçbir biçimde resmen bağlı değil. Ama DİTİB imamlarının parasını Türk devleti gönderiyor. Çünkü Almanya’da din işleri devlete değil cemaate bırakılmış. Olay biraz karışık ama şöyle: DİTİB sonunda e.V olan tıpkı Deniz Feneri gibi, sadece bir dernek. Dernek bağış topluyor, yardım yapıyor, cami satın alıyor, kuruyor, devlet kurumlarının yapamayacağı ticari faaliyetler yürütüyor vs vs. Türkiye’nin Almanya Büyükelçiliği Din Hizmetleri Başmüşavirliği’ne kim atanıyorsa, hemen DİTİB Genel Kurul yapıyor ve bu müşaviri dernek başkanı seçiyor. Bu arkadaş Berlin yerine Köln’e geliyor ve DİTİB genel merkezindeki işlere bakıyor. Şimdiki müşavir ve DİTİB Başkanı da aynı kişi: Sadi Arslan. Bilin bakalım DİTİB’in 2. adamı ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı kim? Evet, Prof. Dr. Ali Dere. Bu kadro da hep Diyanetten bir üst düzey yönetici oluyor. Türk devlet memurlarının bir derneğe yönetici seçilerek asıl işlerini bıraktıkları bir örnek daha var mı bilinmez. Ali Dere’nin Almanya’daki asıl kadrosu ya da Almanya’da yaşayıp yaşamadığı da bilinmiyor.

Çocuklar, mahkemeyle yüzmeye gidebiliyor

ALMANYA din dersi öğretmenini ve imamı özellikle yeni nesil için istiyor. Her şeyden önce, din dersinin ve ibadetlerde de en azından Cuma hutbelerinin Almanca olmasını şart koşuyor. Almanya yeni neslin radikalleşmesinden, birinci kuşak Müslüman göçmenlere göre daha fazla şerri hükümlere itibar etmesinden korkuyor. Araştırmalara göre, birinci kuşak, çocuklarını Alman çocukları gibi yetişsin diye okula gönderirken, şimdiki 3. ve 4. kuşak daha fazla şeriata uygun öğrenim istiyor.
Almanya’da İslamcıların bir kısmı, çocuklarının yüzme, beden eğitimi, biyoloji ve cinsellik bilgileri derslerine girmelerine ya da okul gezisine katılmalarına izin vermediklerinde okul yönetimleriyle sorun yaşıyor. Bu dersler zorunlu. Bazı okullar, bu tür ailelerin isteklerini yerinde bulsa da, bazı okullar buna kesin karşı çıkıyor. Bu tür olayların mahkemelere taşındığı bile gözlemleniyor. 2008 Mayıs ayında Duesseldorf İdare Mahkemesi’nde ilginç bir dava karara bağlandı ve en azından Kuzey Ren Vestfalya Eyaletindeki çocuklar, mahkeme kararıyla yüzme dersine girmeye mecbur edildi.
Remscheid kasabasında yaşayan bir aile 12 yaşındaki kızlarının sınıf arkadaşlarıyla yüzme dersine girmesine ve yüzme havuzunda yüzme öğrenmesine karşı çıktı. Aile, kızlarının yüzme dersinde diğer çocuklar tarafından bedeninin görüneceğini bunun da islamda yasaklandığını iddia etti. Okul idaresi çocuğun t-shirt ya da haşemayla derse girebileceğini, dersten muaf olamayacağını bildirdi. Aile buna da, ıslak elbise beden hatlarını daha çok ortaya çıkarıyor gerekçesiyle karşı çıktı. Olay mahkemeye gitti.
Mahkeme, aileyi değil, okulu haklı buldu. Mahkemenin kararının temeli şu: Yüzme dersi bireyin dini özgürlüğüne bir saldırı olsa da, devletin eğitim verme görevi, bireyin inancı dolayısıyla engellenemez. Birey, bu derse girmesine imkân sağlayacak elbiseyi kendisi bulmak zorunda. Kız ve erkek öğrencilerin ayrı eğitilmesi imkânı da yoktur.

11 YAŞINDAKİ ERKEK ÖĞRENCİ KIZLARA BAKARSA…

Bu yüzme ve diğer mevzulardaki sorunlar 90’lı yıllarda başladı ve o yıllarda mahkemeler ve Almanya Yargıtay’ı daha çok inançlı ailelerin lehinde karar veriyordu. Son dönemde inancın, seküler hukuk ve toplumu tanımayan, paralel hukuk ve toplum oluşturma hedefinden korkuluyor. Bir de Müslümanların her gün yeni bir kuralının çıkmasından Alman eğitim sistemi bunaldı.
Yüzmeyle ilgili başka bir örnek ise yine içler acısı: 2005’de yine aynı mahkemede 11 yaşında bir erkek öğrencinin davası görüldü. Aile, çocuğunun mayolu kızlara bakacağı gerekçesiyle yüzme derslerine girmesini yasakladı. Okul mahkemeye gitti. Mahkeme daha somut ve açık bir karar verdi: Öğrencinin derste mayolu kızları göreceği için günah işlemesi düşünülemez. Almanya’da yaz boyunca rahat giyinmiş bir sürü insan meydanlarda olacak ya da duvarlara asılmış afişlerde, mayo reklâmlarında çocuk zaten her zaman yarı çıplak insanlar görecek.

Fethullahçıların camilerde gözü yok!

“BİZİM cihadımız eğitimdir” fikri üzerinden taban kazanmayı başaran Gülen cemaati, Almanya’da imamla ya da camiyle değil öğrencilerle ilgileniyor. Evrensel gazetesi Almanya muhabiri Yücel Özdemir’in derlediği rakamlara göre, Almanya’da Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen 14 kadar özel lise (Privatgymnasium) var. Sadece başkent Berlin’de 2004’te açılan özel okul bünyesinde 4 anaokulu, bir lise ve bir ortaokul bulunuyor. Okullar Spandau, Treptow-Köpenick ve Kreuzberg ilçelerinde kuruldu. Spandau’daki lise geçen yıl 310 öğrenci ile eğitime başladı. Lise yöneticileri talebin yıldan yıla arttığını söylüyor.
Almanya’daki ‘eğitim cihadı’,  tarikat mensubu ‘öğrenci ve akademisyenlerin’ biraraya gelerek kurduğu dernek ve vakıflar üzerinden okul sonrası ‘ders yardım kursları’yla başladı. Köln, Berlin, Stuttgart, Münih, Hamburg, Frankfurt gibi büyük kentlerde Gülen’e yakın çevreler tarafından kurulan dernekler, Türkiye kökenli göçmenlerin yoğun yaşadığı semtlerde ders yardım kursları açarak işe başladı. Bu kursların sayısının 150’yi geçtiği tahmin ediliyor. Kurslarda ders yardımı elbette, öğrenci ile öğretmen arasında ‘eğitimle’ sınırlı bir ilişki olarak kalmadı, geniş bir sosyal çevrenin oluşmasına da hizmet etti. Öğrenciler ve aileleriyle ders yardım kursları üzerinden kurulan ilişkiler daha sonra kurs dışı alanlarda da ‘sosyal etkinlikler’, davetler, toplantılar şeklinde sürdü. Çok sayıda ‘ışık evi’ de bu çevreye hizmet veriyor. Buralarda daha çok Türkiye’den veya başka ülkelerden ışık evlerinde yetişmiş, Almanya’ya okumaya ya da mastıra giden öğrenciler kalıyor ve bu kurslarda öğretmen olarak çalışıyorlar.
Çoğunlukla, en alt okul tipi olan Hauptschule’ye devam eden Türkiye kökenli öğrencilerin aileleri, çocuklarının okulda başarılı olabilmesi ve bir üst okul tipine geçebilmesi için çaresizlikten bu kursların kapılarını çalıyor. Türkiye kökenli öğrencilerin eğitim durumuyla ilgili rakamlar da işler acısı. Öğrencileri yarısı herhangi bir diploma almadan okulu bırakıyor. Gençlerin yüzde 40 ise, herhangi bir meslek öğrenmiyor.

DİYALOG MU TAKİYYE Mİ?
Gülen’in ‘dinler arası diyalog’ taktiğini kendilerine dayanak edinen bu kursların yöneticileri belediyeler, kiliseler, siyasi partilerle de iyi ilişkiler kurmaya özen gösteriyor ve böylece kendilerini kabul ettirmeye çalışıyor. Bu konuda da aldıkları mesafe küçümsenemez. Örneğin Cem Özdemir’in Berlin’deki okulun bir toplantısında “Buralarda geleceğin demokratları yetişiyor” dedi. Alman entegrasyon bakanı da okulları “Rüyayı gerçeğe çeviren okullar” diye övmüştü. Stuttgart’ta BIL, Köln’de Dialog, Mannheim’de Sema, Ludwigshafen’de Forum, Hannover’de VIB, Hamburg’da Alsterring-Gymnasium adlı okullar aynı yöntemle kuruldu ve işliyor.
Önce bir grup ‘eğitim gönüllüsü’ dernek kuruyor, sonra esnaftan topladığı ‘bağışlarla’ özel lise kurmak için belediye ve eyalet eğitim bakanlıklarına başvuruluyor. Almanya’da 3 yıl boyunca kendi ayakları üzerinde durmayı başaran özel liseler daha sonra devlet tarafından maddi olarak destekleniyor. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde özel liselerin giderlerinin yüzde 94’ü eyalet eğitim bakanlığı tarafından karşılanıyor. Aşağı Saksonya’da ise bu oranın yüzde 90 olduğu belirtiliyor.

ERDOĞAN ‘PAT’ DİYE SÖYLEDİ AMA…
Başbakan Erdoğan’ın bir Almanya ziyaretinde Köln’e topladığı ve çoğu Diyanet’in sağladığı otobüslerle gelen yaklaşık 10 bin kişiye yaptığı konuşmada Almanya’da Türk liselerinin açılması gerektiği yönündeki çıkışı, Fethullah Gülen cemaatini hem memnun hem de tedirgin etti.
Memnun etti, çünkü Türkler bu konuşmadan sonra Fethullah okullarına daha çok çocuk göndermeye başladı. Tedirgin etti, çünkü Erdoğan’ın konuşması Alman basınında yer alınca, Fethullahçılar’ın ısrarla söyledikleri “Biz Türk okulu değiliz” sözü biraz inandırıcılığını kaybetti. Berlin’deki Fethullahçı okulların genel başkanı İrfan Kumru, Alman basınına gönderdiği tekziplerde ha bire, okullarının Türk okulu olmadığını ve Fethullahçılıkla da ilgilerinin bulunmadığını yazıp duruyor. Ama bu okullardaki Türkiye kökenli olmayan öğrenci sayısı da hiçbir yerde yüzde 1’in üzerine çıkmadı.

SELAMİ İNCE

Önümüzdeki hafta imam yetiştirecek iki ya da üç üniversite belli olacak. Hükümet, Bilim Konseyi’nin önerdiği bütün çalışmaları tamamlamış gibi görünüyor ve iş sadece hangi üniversiteye para verileceğinin kararlaştırılmasına kaldı. Birçok üniversite eğitim vermek için başvuruda bulundu. - synagogue sinogog

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir