İletişim çağında; yazılı ve sosyal medya; öğrenmeyi hızlandırmıştır. Öylesine tüketim alışkanı yapılan, öğrenme-bilme-anlama melekeleri kilitlenen, reklamlarla sersemletilen, din-ideoloji-lider esiri yapılarak uyuşturulan halk kitleleri, kendilerini yöneten ve yönlendirenlerin kim olduğunu öğrenince, karşılaştırma yapmaya başladı. Hayal kırıklığı ile şaşkınlığa düştü.
Her insan Dünya’nın güzelliklerini görmek ister.
Her insan rahat yaşamak ister.
Her insan düşündüklerini gerçekleştirmek ister.
Her insan kendisine hizmet edilmesini ister.
Her insan kendisine kul, köle olunmasını ister.
Her insan kendisine inanılmasını ister.
Her insan övülmek ister.
Her insan kendini bulmak ister.
Her insan geleceği bilmek ister.
Mümkün mü? Değil elbet. Ama insan yine de isteklerinin olması için çaba sarfeder.
Okur, öğrenir, sorar.
İşte asalak insanla, kendini bulmuş insan ayrımı bu noktada başlar.
Birçok kişi bir diğerine gerçeği, doğruyu bulmak istiyor musun diye sorar.
Bazıları hayır der. Belki aradıklarını burada bulurum diye bazıları da evet der.
Cevap; ne evet ne de hayır ise, o kişi kararsızlardandır.
Kim kimden, neyi, niçin öğrenmek ister?
Bazı insanlar için gökyüzü bulutlarını sizin yanınıza indirdi denir.
Bazıları şanslı olduğundan bazıları da şansız olduğundan yakınır. Oysa; insan zaman zaman gelen fırsatlar, onlara dokunabilin diye kar taneleri olarak iner bulutlarla.
Bulut, yağmur, kar nedir ?
Hepsi sudan başka nedir ?
Gezegende tüm yaşam hava ve suya bağlıdır. Hava ve suyun dansıdır yağmur, bulut ve kar.
Bu dans sadece görsel bir şölen değil, aynı zamanda maddi ve manevi güzelliklerin ortaya çıkmasına vesile olan bir enerjidir.
Gezegendeki her şey gibi, su da canlıdır. Su, insan düşüncelerinden etkilenir. Suyun kristal yapısı sizin düşüncelerinizi ve enerjinizi yansıtır. Suyun yararlı olabilmesi için ona sevgi yüklemeniz gerekir. Su, gökyüzündeyken üzerine Yaratıcı’nın, Evren’in, Dünya’nın sevgisi
yüklenir. Su; yağmur veya kar olarak yeryüzüne inince bu sevgiyi toprağa taşır. İnsanlar yerdeki su’ya sevginizi sunarsa, bereket toprağa geçer ve size yararlı kaynak su veya yararlı sebzeler ve meyveler olarak geri döner. Yararlı suları içtiğinizde, yararlı meyveleri yediğinizde ömrünüz uzar, mutluluğunuz artar, huzurunuz artar.
Dünyanın güzelliklerini görmek, kendinizi bulmak, geleceği bilmek, mutlu olmak. Gerçekten bunları istiyorsanız doğru akılcı, gerçekçi düşünmek ve yaşamak gerekir.
Bütün bunlara kavuşmak, ulaşmak için yürüyeceğiniz yol Gerçeklerin Yolu’dur. Günümüz insanı şu anda yalanlarla dolu bir dünyada yaşıyor. Ne sözler doğru, ne özler doğru.
Beklentiler böyle olunca da dünya cennet yerine cehenneme dönüyor elbette. İnsanlık kendi yarattığı bir cehennemde yaşıyor. İnsanlara cennet bir dünya sunmuş, insanlar onu inatla cehenneme çevirmeye çalışıyor. Yalanlar, arsızlıklar, hırsızlıklar, hainlikler, aç gözlülükler. Bitmek tükenmek bilmeyen hırslar ve ihtiraslar.
Nedir insanı bu kadar tatminsiz yapan ?
Nedir insanı yalanları yaşamaya iten ?
Nedir dünyanın güzelliklerinin görülmesini engelleyen ?
Kutsal kitaplarda adı şeytan olarak geçen varlığın-enerjinin yarattığı Ben‘dir.
Gerçeklerin Yolu, benlerin tenlerin aşıldığı yoldur. Ben ile ten iyi arkadaştır, hep birlikte dolaşırlar.
Bugün insanlık son model arabalar, çok katlı villalar, geniş ekran LCD televizyonlar, çok akıllı cep telefonları ve onlarca kredi kartı olmadan yaşayamıyor gibi… Daha fazla, daha fazla, hep ben, hep bana. Peki nereye kadar?
Hırslardan vaz geçmeden huzur olmaz. Korkulardan vazgeçmeden yiğitlik olmaz. Benlerden vaz geçmeden gerçekler ortaya çıkmaz.
Kendini bulmuş insanla asalak insan ayırımını yapabildiğimiz sürece insan olma gerçeğini de algılamış oluruz.
Günün Sözü; İnsanı insan olarak göremeyen, insan olamamıştır demektir.
Bir yanıt yazın