1989’dan bu yana İstanbul’da yaşayan ve Türkiye’de asker sivil ilişkileri, güvenlik ve istihbarat konularında çalışmalar yapan gazeteci yazar Gareth Jenkins, “PKK gibi laik bir örgütün, güneydoğu gibi muhafazakar bir bölgede bu derece destek görebilmesi için, Türk devletinin birşeyleri çok yanlış yapıyor olması gerek” dedi.
Kürt muhalefetine, Güneydoğu’da güçlü olan İslam ve Kürtçülük akımlarını birleştiren bir örgütün öncülük yapmamasının, Türkiye devleti için bir şans olduğunu da belirten Jenkins’e göre, hükümetin başlattığı demokratik açılım sürecinin sonuçlarını görmek uzun zaman alacak:
‘İlk kez bir hükümet halkın açılımı destekleyeceğini düşünüyor’
Gareth Jenkins: Hükümetin şiddeti gerçekten durdurmak istediğine inanıyorum. Fakat bir siyasi parti olarak oy almak da isteyecektir. Benim, Türkiye’de bulunduğum 20 yıllık süre içinde ilk kez bir hükümet, halkın Kürt sorununa barışçıl çözümü destekleyeceğine inanıyor. “Belki bu açılımdan dolayı biraz oy kaybederiz ama kaybettiğimizden fazlasını kazanabiliriz.” diyor. Bence, en önemli şey, insanların şu an konuşuyor olması ve kamuoyunun büyük kısmının bir çözümden yana olması. Fakat, tüm bunlara rağmen, sonuçlar görmek uzun zaman alacak.
Güney Yıldız: Bazıları 1993 yılında Turgut Özal’ın başbakanlığı sırasında da girişimlerde bulunulduğunu söylüyorlar. Fakat her iki dönemde de, Kürt sorununu çözme girişimleri, taraflardan birinin yenildiği ya da oldukça zayıfladığı bir durumda yapılmıyor. Sizce açılımları böylesi durumlarda yapmak başarısını hangi ölçüde etkiler?
Gareth Jenkins: Bence PKK’nın şu anda geçmişe göre çok daha zayıf olduğu konusunda bir kuşku yok. Bugün PKK’nın kendisi bile askeri olarak kazanamayacağının farkında.
Eski tarzlarından farklı olarak bugün çok daha küçük birimler halinde hareket edebiliyorlar ve eskisi gibi ordunun kolay kolay giremediği alanlar yaratamıyorlar. PKK artık Suriye gibi bir devletin desteğine sahip değil ve bu nedenle de helikopterlere karşı kullanabilecekleri nitelikli silahlar elde edemiyor.
“PKK dışında Kürt örgütleri çıkabilir”
Bence, böylesi bir açılımın başarıya ulaşması için, Türkiye’nin Kürt milliyetçilerini PKK’dan ayırmanın bir yolunu bulmasında gerekiyor. Bunun için de DTP ile ilişkiler geliştirilmeli. Bazı DTP üyeleri PKK ile yakından ilişkiliyken, bazıları değil. Türkiye devleti, PKK dışındaki Kürt örgütlerin var olabilecekleri bir alan yaratmalı. 1993 ile bugünün farkı belki de burada yatıyor. Şimdi PKK dışında bir Kürt örgütünün çıkma olasılığı daha güçlü.
DTP’nin de katıldığı son mitinglerde, DTP’yi destekleyen kitlelerin, “müzakereler PKK ile yapılsın” yönünde slogan attıklarını takip ettik. Tabandaki bu tavrı göz önüne aldığınızda, PKK dışında bir örgütün ortaya çıkma ihtimali yine de güçlü görünüyor mu?
Gareth Jenkins: Sanırım bu biraz zaman alacaktır. Türkiye devletinin şimdiye kadar yaptığı en büyük hata, Kürt milliyetçisi olan her kişinin aynı zamanda PKK’yı da desteklediğini varsaymasıydı. Bu da pek çok kişiyi PKK’ya yönelmeye zorladı. PKK’nın güçlü bir desteğe sahip olduğu konusunda bir kuşku olduğunu düşünmüyorum. Fakat, eğer Türkiye PKK dışında, barışçıl bir Kürt siyasi partilerine izin verirse, PKK’ya yönelen desteğin bir kısmı, şiddet yanlısı olmayan partilere gidecektir. Şu anda özellikle pek çok genç insan için PKK dışında bir alternatif yok.
Daha önce Ergenekon soruşturması nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin toplumdaki imajının zayıfladığını bunun da PKK ile mücadeleyi etkileyeceğini söylemiştiniz.
Gareth Jenkins: Evet, bu soruşturma üzerinden şimdi, Ergenekon PKK da dahil olmak üzere her şeyi yönetiyor sonucu çıkarılıyor. Bu özellikle ilk iki iddianamede böyle ele alınıyor. Öyle bir durum söz konusu ki, artık PKK herhangi bir eylem yapabilir ve sorumluluğu Ergenekon’a atabilir.
Dolayısıyla, bilinçli olarak yapılmamış olsa da, Ergenekon iddianamesi PKK’yı daha güçlü bir konuma getiriyor. Türk Silahlı Kuvvetleri ise, artık ülke içinde siyasi olarak on yıl öncesindeki kadar nüfuza sahip olmasa bile askeri olarak daha güçlü bir konumda çünkü eski hatalarından dersler aldılar. Taktiklerini, silahlarını değiştirdiler. PKK’nın ise eskisi gibi iyi eğitilmiş silahlı militanı yok. PKK militanlarının standartlarında 10-15 yıl öncesine göre önemli bir düşüş var. Türk ordusu ise askeri olarak çok daha güçlü bir konumda.
Türk Silahlı Kuvvetleri, artık ülke içinde siyasi olarak on yıl öncesindeki kadar nüfuza sahip olmasa bile askeri olarak daha güçlü bir konumda çünkü eski hatalarından dersler aldılar.
PKK’nın militanlarını eskisi kadar uzun süre eğitemediğini söylediniz fakat PKK Türkiye topraklarında saldırılar gerçekleştirmediği yıllar boyunca daha uzun silahlı eğitim yapma fırsatı kazanmadı mı? Basına yansıyan çatışma bilançolarında da, geçmişe oranla daha az kayıp veriyor gibi görünüyorlar.
Gareth Jenkins: Ben böyle yorumlamıyorum. Birincisi PKK eskisine oranla, uluslararası arenada fazlasıyla izole edilmiş durumda. Daha güçsüz oldukları için taktiklerini değiştirdiler, eskisine göre çok daha küçük birimler halinde hareket edip daha az risk alıyorlar.
Geçmişte ise 30-40 militanın bir arada olduğu gruplar halinde hareket ediyorlardı. Arada sırada büyük baskınlar yapıyorlar. Çatışmanın başında bir üstünlük gösterebilseler de Türk ordusu Kobra ve Süper Kobra helikopterlerini devreye sokarak büyük kayıp verdirebiliyor. 1990’larda ise Türk ordusunun pratikte giremediği geniş alanları kontrol edebiliyorlardı. Artık bunu yapamıyorlar. Bunun da nedeni Suriye gibi bir devletin desteğinden mahrum kalmış olmaları. Önceleri devletler sayesinde, helikopterlere karşı kullandıkları omuz üzerinden atılan füzeler gibi nitelikli silahlar edinebiliyorlardı.
PKK bu şekilde 10 yıl dahi çatışsa da aynı pozisyonda olacak.
Ama bu PKK’nın şiddeti düşük düzeyde daha uzun süre sürdüremeyeceği anlamına gelmiyor. Dolayısıyla, PKK’yı da askeri olarak bitirmek mümkün değil. Fakat, PKK bu şekilde 10 yıl dahi çatışsa da aynı pozisyonda olacak. Bence, PKK’nın şu anki amacı, şiddete başvurarak kazandıklarını düşündükleri üzerinden kendisini siyasi bir harekete çevirmek.
Eğer söz edildiği gibi kapsamlı bir açılım yapılacaksa, bu devletin, çözüm iradesine sahip olduğu anlamına mı geliyor, yoksa çatışmaları sürdürme iradesinin zayıfladığı anlamına mı?
Gareth Jenkins: Bence her iki anlama da geliyor. 20 yıldır Türkiye’de yaşıyorum ve bu açılımın kısa zaman içinde somut sonuçlar doğuracağı konusunda iyimser olmasam da, sözünün edilmiş olması bile çok önemli bir gelişme diye düşünüyorum. Türkiye’ye ilk geldiğimde, resmi olarak ülkede Kürtler yoktu bile. Bazı köylerde insanlar başka bir dil konuşamıyor olsalar da, Kürtçe konuşmak yasaktı. Ayağa kalkıp da ben Kürt’üm dediğinizde, hapse götürülebiliyordunuz.
Hükümetin bu inisiyatifi başlatmış olması dahi, işlerin ne kadar değiştiğine işaret ediyor. Peki bu noktaya nasıl gelindi? Sorun eğer askeri yöntemlerle çözülebilseydi, şimdiye kadar çözülürdü. Aynı taktiklerle savaşı on yıl daha da sürdürseniz, sorunu çözemezsiniz. Bence, ordu bunu herkesten daha iyi biliyor.
Uluslararası düzeyde izole olmak, PKK’yı yüzünü Türkiye’ye dönmeye daha mı çok mahkum ediyor?
Gareth Jenkins: Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da terör örgütleri listesinde olmak PKK’nın mali kaynaklarını ve silah edinmesini önemli ölçüde daraltıyor. PKK’yı bastırması için Iraklı Kürtler üzerinde ciddi bir Amerikan baskısı var.
Iraklı Kürtler tabii ki, PKK’yı dağlarda izleyip yok etmeye yönelemezler, ama örgütün Kuzey Irak içindeki hareket etmesini sınırlayabilirler. Yalnız Türkiye’deki Kürt sorunu devam ettiği ve bu nedenle PKK’ya katılmaya hevesli gençler olduğu sürece, PKK’yı bitirmek mümkün olmaz. Fakat, PKK da, silahlı faaliyetlerini bir üst aşamaya taşıyamaz.
PKK dışında bölgede başka silahlı grupların çıkma olasılığı görünüyor mu bugün?
Gareth Jenkins: Bence, PKK gibi kurulduğunda Marksist olan ve şimdi de oldukça laik olan bir örgütün, Güneydoğu gibi Türkiye’nin en muhafazakâr bölgelerinden birinde bu derece destek bulabilmesi için Türkiye devletinin bir şeyleri çok yanlış yapıyor olması gerek.
PKK gibi kurulduğunda Marxist olan ve şimdi de oldukça laik olan bir örgütün, Güneydoğu gibi Türkiye’nin en muhafazakâr bölgelerinden birinde bu derece destek bulabilmesi için Türkiye devletinin bir şeyleri çok yanlış yapıyor olması gerek.
Buradan, PKK’nın zayıflamasıyla birlikte İslamcı Kürt grupların ortaya çıkabileceği gibi bir sonuç mu çıkarıyorsunuz?
Gareth Jenkins: Bence, sorun çözülmediği müddetçe farklı örgütler çıkabilir. Ben, Türkiye devletinin belli açılardan çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Bu şans da, Kürt milliyetçiliğinin öncülüğünü yapan örgütün laik bir örgüt olmasında yatıyor. Çünkü, eğer, 1920 ve 1930’lardaki Kürt muhalefetine baktığınızda, bu muhalefetin, Kürt kimliği ile bazı unsurları birleştirdiklerini görürsünüz.
Türkiye devletinin önündeki bir tehlike de burada yatıyor. Eğer PKK giderek zayıflar ve bu sırada Türkiye güneydoğu’daki sorunu çözmüş olmazsa, o zaman, Kürt muhalefeti, radikal İslamcılık, muhafazakarlık ve Kürt milliyetçiliğini birleştiren bir örgütün öncülüğüne geçebilir. Türkiye’de Hizbullah diye anılan örgüt buna bir örnek.
Türk Hizbullah’ı bugün tekrar şiddete dönmüş değil, ama tabanda bir desteğe sahip ve kontrol ettiği medya kuruluşları, sivil toplum kuruluşlarıyla da oldukça güçlü. Bence, Türkiye’nin PKK’nın güçsüzleşmesinden önce sorunları çözmek için önünde sınırlı bir zaman var.
Türk devletinin kabusu, Kürt muhalefetin, güneydoğudaki iki hakim unsuru, İslamı ve Kürt milliyetçiliğini birleştiren bir örgütün öncülüğüne geçmesi olmalı.
Güneydoğuda etkinliği olan bir başka gücün de Gülen cemaati olduğu söyleniyor.
Gareth Jenkis: Kesinlikle. Burada, üçlü bir iktidar savaşı yaşanıyor. Tabi ki, Gülen cemaatinin şiddete bulaşmışlığı yok ve şiddet kullanıma karşı. Fakat, güneydoğuda nüfuzu sağlamak için üç yönlü bir mücadele var. Son yıllarda bölgede oldukça aktif olan Gülen cemaati, Hizbullah ve PKK. Burada olması gereken ise, mücadelenin devlet dışı üç grup arasında geçmesindense, devletin devreye girip beklentilere cevap olabilmesi.
* Gareth Jenkins ile “Türkiye’deki demokratik açılım süreci hangi aşamada?” konulu gündem programımız için görüştük. Aynı program için görüştüğümüz Carnegie Vakfı Orta Doğu uzmanı tıklayın Henri Barkey ve Profesör tıklayın tıklayın Murat Belge mülakatlarını okumak için isimleri tıklayabilirsiniz.
GARETH JENKINS ERGENEKONCU MU?
Bu “yabancı sulandırıcı” hangi odağın emrini yerine getiriyor?
22.11.2009 12:40
Gazeteci Gareth Jenkins’in ABD Kongresinin bir toplantı salonunda Ergenekonla ilgili bir konferansa katılacağını sütunlarımızda okumuştunuz. Arı Vakfı’nın düzenlediği bu toplantının gerçekleşmeden önce Gülen cemaatinin saldırılarına maruz kaldığını da yazmıştık.
Jenkins, Ergenekon davası hakkında daha önce yazmış olduğu raporu özetlediği olan bu konuşmayı dün yaptı.
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan da bu konuşmayı bugünkü yazısının “Yabancı sulandırıcı” başlıklı bölümünde değerlendirdi.
İşte o bölüm:
“HADİ diyelim ki biz…
Darbeciyiz, darbe şakşakçısıyız, “tank sesi”ne müptela olmuşuz, İlhan Selçuk severiz, Gürbüz Çapan’a kefaletimiz var, “devlet gazetesi”nde yazıp çiziyoruz, demokrasi fikrini yeterince özümseyememişiz, her askeri darbede hazır ola geçmeye alışkınız, tehlikenin farkına varamayacak kadar aymazız, her konuyu olduğu gibi Ergenekon’u da sulandırmaya yatkınız falan…
Hadi diyelim ki biz böyleyiz…
Peki 1989’dan beri Türkiye’de yaşayan, AK Parti iktidarına gayet ılımlı bakan, demokrasiye inanan İngiliz gazeteci Gareth Jenkins’e ne oluyor da…
Ergenekon konusunda aykırı gidiyor.
Ve o da tıpkı bizim gibi konuşuyor.
* * *
Ne mi diyor Gareth Jenkins?
Mesela şunu diyor:
“Ergenekon soruşturması odağında bir doğruluk payı taşıyor. Geçmişte gizli operasyonlar gerçekleştiren bazı kişilerin nihai olarak hükümeti istikrarsızlığa sürüklemek için bir örgüt oluşturduklarına inanıyorum. Ancak soruşturmanın her dalgası, asıl odaktan giderek daha da uzağa savruldu.”
Vallaha ben de aynen böyle diyorum.
Başka?
Mesela şunu diyor:
“Soruşturmanın hükümetin emriyle yürütüldüğünü söyleyemem. Ama hükümetin, bazı savcılara hoşgörü göstererek alan açtığını söyleyebilirim.”
Güzel… Bunun da altına imzamı hemen çakarım.
Başka?
Mesela şunu diyor:
“Gözaltına alınan kişiler arasında aşırılık yanlısı, ırkçı görüşlere, antisemitik bir bakış açısına sahip insanlar da var ve ben bunların görüşlerine katılmıyorum. Ama birilerinin terörist bir örgütte aktif olarak yer alması ile beğenilmeyen görüşlere sahip olması arasında bir fark vardır.”
Tamamdır… Buna da zerre itirazım yok.
Başka?
Mesela şunu diyor:
“İddianameler aceleyle hazırlanmış, tutarsızlıklarla dolu, dili kötü, komplo teorilerine ve varsayımlara dayandırılıyor. Ergenekon örgütünün yapısı, finans kaynakları hakkında bilgi vermiyor. Bu soruşturma adalet sistemini zedeliyor. Ortada Türkiye’nin derin devletiyle ya da karanlık geçmişiyle yüzleşmesi diye bir olay yok.”
Aynen… Benim bakışım da aynen bu…
* * *
Şimdi en başa dönüyorum…
Hadi diyelim ki bize “sulandırıcı” rolü verilmiş, onu oynuyoruz…
Peki bu “yabancı sulandırıcı”, hangi odağın emrini yerine getiriyor?
Yoksa o da mı Ergenekon’un adamı?”
Odatv.com
Bir yanıt yazın