Çuval üstüne çuval!

Yazar : Harun Kılıç
Tarih : 17 Haziran 2010, 09:04

Yaz mevsiminin gelmesiyle havalar iyice ısındı. Çevremizde gelişen olaylarla siyasi hava da ısındı! Ortalığın ısınması ve toz duman olması yetmiyormuş gibi bilgi kirliliği, yanlış yönlendirmeler de had safhada.

Ülkemizin içinde ve hinterlandımızda gerçekleşen olaylar bir anda patlak verip büyük bir hızla seyrediyor. Yazan, çizen, konuşan herkes bir şeyler söylüyor..

Hemen yanı başımızda gerçekleşen meşum olay, canımızı acıttı. Hem de iyicene acıttı! İlk defa devlet terörünü kendine şiar edinmiş olan İsrail Devleti bir gemimize saldırarak 9 vatandaşımızı katletti.

Aradan birkaç gün geçti ve ortam berraklaşmaya başladı. İsrail’in vatandaşlarımıza karşı kalleşçe yaptığı katliam sonrası hepimizde oluşan infial yavaş, yavaş dinmeye başladı.

Olayın sıcaklığıyla İsrail’e karşı yek vücut olan millet, olayın öncesini, sonrasını ve hükümetin tavrını da haliyle sorgulamaya başladı.

Çünkü başta genç Furkan’ımız olmak üzere 9 canımız hain kurşunlara hedef olmuştu..

İşin en ilginç yanı, uzun süredir hastalığı nedeniyle Pensilvanya’da ikamet eden “Hoca Efendi’nin” “İsrail’den izin alınmalıydı.” Sözüyle özetlenebilecek açıklamaları sonrası İsrail’e karşı şedit bir şekilde kükreyenlerin çoğu sessizce geri adım attılar..

“Hoca Efendi’nin” söylediklerini açıklamaya veya anlamlandırmaya çalıştılar..

İsrail’e demediğini bırakmayanlar bir anda çark ettiler.

Böylesi durumlarda avamın bir kısmının farklı tutum takınmalarını anlayışla karşılarım..

Ayrıca doğrudur yanlıştır ben ona da karışmam. Çünkü insanların kendi özelleridir.

Ancak mesele devlet ricali boyutuna gelince iş değişir…

Ya ağzınıza geleni hemen söylemeyeceksiniz yada “O ne diyorsa doğrudur” demeyeceksiniz…

Tekrar edeyim kişilerin değer yargılarına ve iç dünyalarına karışamayız, tamamen kendi tasarruflarıdır. O nedenle eğer her şeyi O’nun dediklerine göre şekillendirecekseniz veya şekillendiriyorsanız. O takdirde “O’nun” açıklamalarını bekleyeceksiniz..

Şimdi soruyorum bu açıklamalar sonrası Sayın Bülent Arınç nerede?!

Tabii ki Türkiye’de. Ancak gelinen nokta sonrası olayın soğumasını ve kamuoyu hafızasından bir nebze olsun silinmesini bekliyor.

Yukarıda anlatmaya çalıştıklarımızı yeniden ve kısaca izah etmek gerekirse:

Devlet idaresini uzun süredir yaptığınız üzere, “ulemaya sorarak” veya Okyanus ötesinden gelen talimatlarla idare etmeye kalkarsanız işte aynen bu olayda olduğu gibi kendi, kendinizle tenakuza düşersiniz…

Milli irade sizlere bu şekilde yönetin diye mi? Yetki verdi sorusuna muhatap olursunuz!

Bütün bunların üstüne, yaşanan vaka sonrası yönetim zafiyeti bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilmiştir. Daha da yetmemiş hükümet üyeleri arasında da fikir ayrılığı olmuştur. Çünkü Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın konuya ilişkin açıklamaları söylediklerimizi doğrular niteliktedir. Beri taraftan ortam berraklaşmaya başlayınca, yürütülen politikaların yanlışlığı iyice su yüzüne çıkmış. Bu nedenle de kamuoyunda çatlaklar oluşmuştur..

Değerli okur;

Bütün bunları üst üste topladığınız zaman şu ortaya çıkmaktadır. AKP Hükümeti vatandaşını uyarıp, koruyamamış ve maalesef olan ölenlere, yaralananlara olmuştur..

Eskiden beri terörden sabıkalı İsrail ile ülkemizi çatışma noktasına getirmiş. Başımıza yeni bir çuval daha geçirilmiştir. Öte yandan “çevremizde uyguladığımız dış politika ile sıfır sorun gerçekleştirdik” denirken. Tersi olmuş, AB-D ve neredeyse bütün dünyaya karşı Türkiye’yi yalnız vede güçsüz bırakmıştır…

Hele, hele Irak işgal edilip, bir milyonun üstünde Müslüman ölürken, kadınların ırzına geçilirken sesi çıkmayan AKP hükümetin arkaladığı Hamas’ın Türkiye’yi değil de, sadece Mısır’ı arabulucu olarak kabul edeceğini açıklaması işin tuzu biberi olmuştur..

Özetle binlerce yıllık devlet geleneğine sahip devletimiz; AKP hükümetin hesapsız, kitapsız ve tamamen iç politikaya yönelik bir uygulamasına daha tanık olmuştur.

Şimdi size gündemimizdeki konuyla ilgisiz görünse de aslında birebir ülkemizi ilgilendiren başka bir mevzuu daha ele almak istiyorum..

Bunun içinde sizlerle beraber Asya’nın bir hayli doğusuna, oradan da yakınlarımıza doğru birlikte tur atalım istiyorum…

Tur atarken, Türkiye’nin iki buçuk katı kadar büyüklükte ve 17 milyon insanın açık hava hapishanesinde yaşadığı bir ülkeden bahsetmek istiyorum!

Tıpkı hepimizin yoğunlaştığı Gazze benzeri uygulamalara ve hatta soykırımlara tabi tutulan Müslüman bir milletten söz etmek istiyorum..

Halkı 1949 yılından beri esaret altında inim inim inleyen, katliamlara ve zulümlere maruz bırakılan başka bir köşeyi hatırlatmak istiyorum..

Millet olarak dünya sahnesinde ilk defa yer aldığımız topraklardan bahsediyorum…

Aslında Çin Seddi gibi doğal sınırlarla birbirinden ayrılmış fakat toprakları komşusunca işgal edilerek insanları ile dünya arasında bağlantısı tamamen kesilen ülkeden bahsediyorum..

Türk’üm ve Müslüman’ım demenin bedelini canıyla (idamla) ödeyen gözü yaşlı, boynu bükük imdat bekleyenlerden bahsediyorum.

Evet hepinizin bildiği gibi burası Türklerin ata yurdu Doğu Türkistan’dır!

Doğu Türkistan’ın biraz batısına yöneldiğimizde, başka bir sancının daha bizleri beklediğini görüyoruz..

Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan,Tacikistan gibi Türk Cumhuriyetlerinden bahsediyorum. AB-D, Rusya, Çin ve Hindistan’ın kıskacında ve onların kışkırtmasıyla; her gün olayların ve iç karışıklıkların yaşandığı, can kayıplarının olduğu anımsatıyorum. Ayrıca oraya iyice çöreklenmek isteyen sömürgeci devletler yüzünden istikrarın bir türlü sağlanamadığı ve aynı dili konuştuğumuz insanlardan bahsediyorum. Anadolu’da yaşayan bizlerle aynı dine iman etmiş soydaşlarımızdan söz ediyorum..

Biraz daha beriye doğru geldiğimizde, medeni dünyanın(!) gözleri önünde işgallere uğrayan, halkı başta Hocalı olmak üzere, değişik yerlerde soykırıma uğrayan Azerbaycan’daki aynı kültür iklimini soluduğumuz Azerbaycan Türklerini..

Hemen güneyinde İran’ın tahakkümü altındaki ve sayıları yaklaşık 30 milyonu bulan, Güney Azerbaycan Türklerini hatırlatmak istiyorum…

Ardından bize göre Karadeniz’in tam karşısında bulunan, çeşitli sürgünlere, kıyımlara uğrayan ve var olma mücadelesi veren Kırım Türklerini..

Balkan Türklerini, Yunanistan’da sıkışıp kalmış ve hakları son derece sınırlı tutulan Batı Trakya Türklerini..

Akdeniz’in ortasında uluslar arası antlaşmalara ve sözleşmelere rağmen bütün dünya tarafından izole edilen. Tek çıkış kapısı Türkiye olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve soydaşlarımızı..

Ve sınırlarımızın hemen ötesinde bir yerde bulunan, geçmişte Saddam yönetiminin zulmüne, günümüzde de peşmergelerin insafına terk edilen yokluk ve sefalet içerisindeki Irak Türklerini de dikkatlerinize sunmak istiyorum..

Velhasıl aynı dine, dile ve kültüre sahip olduğumuz insanların yaşadıkları çileleri, sorunları hatırlatıyor ve milli iradeye soruyorum:

-Benim gibi sizlerin de içi sızlamıyor mu?

-Yetki makamında olup aynı iklimi paylaştığımız insanlara neredeyse sırtını dönenlere hiç mi bir ikazınız olmayacaktır?

Birkaç soru da AKP hükümetine sormak istiyorum:

-Gazze’ye ve oradaki mazlumlara (yerinde bir davranışla) sahip çıktığınız kadar, yukarıda saydığım yerlere de sahip çıkıyor musunuz?

-Başımıza geçirttiğiniz çuvalları ne zaman ve nasıl çıkartmayı düşünüyor sunuz?

-Daha doğrusu böyle bir hedefiniz var mı?


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir