[Yorum – Novruz Mammadov]
Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki son gelişmeler ve bu bağlamda Azerbaycan’ın rolü ile ilgili Türkiye medyasında birçok yazı yazıldı.
Bu yazıların çoğu Ermenistan’la ilişkilerin onarılmasını Türk dış politikasının global bir vizyona kavuşması için bir şart ve Türkiye’nin demokrasi yolunda aşması gereken büyük bir sınav gibi göstermekte, Azerbaycan’ı ise bu sürece mani olmakla itham etmektedir. Bazıları hatta Azerbaycan’ın Türk dış politikasını rehin almasından bahsediyor. Bir çoğu Ermenistan tarafından dile getirilen iddialara binaen yazılan bu makaleler gerçeği yansıtmıyor.
Türkiye-Ermenistan ilişkilerini engelleyen esas mesele Ermenistan’ın yurtdışında Ermeni diasporası ile birlikte soykırım kampanyası yürütmesi ve Türkiye sınırlarını tanıdığını açıkça söylemeye yanaşmaması olmuştur. İlişkileri şekillendiren diğer bir faktör ise Türkiye’nin Ermenistan’ın Dağlık – Karabağ ve etrafındaki Azerbaycan topraklarını işgal etmesine tepki olarak 1993 yılından beri bu ülke ile sınırını kapalı tutmasıdır. Ermenistan ile ilgili konulardaki tutumlarını kendi ülkelerindeki Ermeni lobisinin etkisiyle belirleyen Amerikalı ve Avrupalı yetkililer işgalci bir politika yürütmesine rağmen Ermenistan’ın durumunun iyileştirilmesi için büyük çaba sarf etmişlerdir. Son dönemde özellikle Amerika, soykırım iddialarının tanınabileceğini ileri sürerek Türkiye’ye Azerbaycan topraklarındaki Ermeni işgalini göz ardı etmesi ve hiçbir ön şart koşmadan Ermenistan ile sınırı açması için baskı yapmaktadır.
Hem Türkiye hem de Azerbaycan’ı sadece Ermenistan’ın işine yarayacak bu planı kabul etmeye sevk etmek için ileri sürülen başlıca argümanlar şunlar: Birincisi, Türk-Ermeni sorununun Karabağ’la bir ilgisi yoktur ve bu yüzden bu iki konu ayrı ele alınmalıdır. İkincisi, Türkiye-Ermenistan sınırının açılması Amerika’da her yıl gündeme gelen ve Türkiye için büyük baş ağrısı olan Ermeni soykırımı meselesini bertaraf edecektir. Üçüncüsü, sınırın açılması hem Türkiye hem de Azerbaycan’ın çıkarınadır, çünkü bu Ermenistan siyasetinde bir yumuşamaya yol açacak ve dolayısıyla Karabağ sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır.
Öncelikle, biz aynı milletin iki devleti olan Türkiye ve Azerbaycan’ın karşılıklı olarak birbirinin çıkarlarını korumasını manevi bir yükümlülük olarak görüyoruz. Türkiye’nin Karabağ sorununu göz ardı etmesini isteyenler Karabağ’daki Ermeni savaşçıların, kendi anlattıklarına binaen, Türklerle hesaplaşma güdüsü ile hareket ettiğini, bir milyona yakın insanı topraklarından sürdüklerini görmemezlikten geliyorlar. Türk oldukları için etnik temizlemeye maruz kalan insanların Türkiye’den destek beklemeleri doğal değil midir? Nüfusunun yüzde birinden daha azını oluşturan Ermenileri memnun etmek için soykırım tasarıları hazırlayan ve okyanus ötesi ülkelere baskı yapan ABD yetkilileri, Türkiye’nin kardeş Azerbaycan halkının önemli bir derdini göz önünde bulundurma isteğini iyi anlamalı.
Bunun dışında, Ermenistan’la sınırın açılmasının soykırım sorununu bertaraf ederek Türkiye’yi büyük bir dertten kurtaracağı hiç inandırıcı bir argüman değil. Ermeni diasporası soykırım meselesini kendisi için hayat kaynağı olarak görmektedir ve bulunduğu her ülkede bu konuyu siyasi bir alete çevirmiştir. Ermenistan yetkilileri de soykırımın tanınmasının milli bir dava olduğunu ve bu yöndeki çalışmalarından vazgeçmeyeceklerini belirtmektedirler. Soykırım meselesi ister Amerika’nın iç siyasetinde, isterse de Türkiye ile olan ilişkilerde hep bir siyasi araç olarak kullanılmıştır. Bugün sınırı açması için Türkiye’ye karşı soykırım kartını baskı unsuru olarak kullananların, normalleşme sürecinden sonra soykırım meselesi bertaraf olacak, demesi akla hakaret niteliğindedir. Asıl düşünmemiz gereken soykırım iddialarının tanınmasından sonraki senaryo, çünkü Ermeni davasının diğer iki ayağının tazminat ve toprak talebi olduğunu biliyoruz.
Sınırın açılmasının Ermenistan’ı yumuşatarak Karabağ sorunun çözümüne katkı sağlayabileceğini veya benzer mantıkla Türkiye’nin Karabağ meselesini önşart olarak koşmakla Azerbaycan’ı yüreklendirdiğini ve bizi sorunun çözümünde uzlaşmaz tavır izlemeye ittiğini yazanlar anlaşılan bu konudan pek haberdar değiller. Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini işgal etmiş ve bir milyona yakın insanı mülteci durumuna düşürmüştür. Bu soruna barışçıl bir çözüm bulabilmek için Azerbaycan AGİT Minsk Grubu çerçevesinde Ermenistan’la sık müzakereler yürütse de karşı tarafın uzlaşmaz tutumu yüzünden bugüne kadar bir sonuç elde edilememiştir. Ermenistan’ın taviz vermez tutumu işgali devamlı sürdürmeye niyetli olduğu kanısını pekiştiriyor. Bu durumda taviz olarak Azerbaycan’dan beklenen işgali kabul etmemizse, bu mümkün değildir. Türkiye ve Azerbaycan’la sınırının kapalı olması, Ermenistan’ı sorunun barışçıl çözümü için adım atmaya itebilecek en önemli faktörlerden biridir. Ermenistan böyle bir adım atmadan sınırların açılması, barış ihtimaline ve Azerbaycan’a büyük bir darbe olacaktır.
Son olarak, Azerbaycan’ın Türkiye’yi yeteri kadar desteklemediği doğru değildir. Azerbaycan’ın Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde Türkiye’nin yanında olamamasının sebebi zirveye davet almamış olmasıdır ve bu da medyada Amerika yetkililerinin Azerbaycan’ı Türkiye-Ermenistan müzakerelerinden sıkıştırma çabalarının bir diğer işareti olarak yorumlanmıştır. Türkiye ve Azerbaycan’ın her yerde, sadece soykırım iddiaları konusunda değil, bütün konularda tek devlet gibi hareket ettikleri iyi bilinmektedir. Başta Cumhurbaşkanı İlham Aliyev olmak üzere, Azerbaycan devlet adamları ve diplomatları olarak biz açık ve kapalı her forumda, başta AB üyeliği olmak üzere Türkiye’yi ilgilendiren meseleleri dile getirip müdafaa etmeyi bir borç olarak addediyoruz. Birkaç gün önce Gürcistan parlamentosunda soykırımı tanıma müracaatına karşı ilk tepki ve girişim Azerbaycan toplumundan geldi. Özellikle soykırım sorununu Azerbaycan hep kendi meselesi gibi ele almış ve bu iddiaların siyasi bir alet gibi kullanılmasına karşı mücadeleyi yurtdışındaki temel çalışmalarından biri yapmıştır. Hatta bazı dönemlerde Azerbaycan bu konuda Türkiye’den daha faal olmuştur. Çünkü soykırım iddialarından en çok zarar gören ülke Azerbaycan’dır. Bağımsızlığının ilk gününden komşu bir ülkeye saldıran Ermenistan, yapmış olduğu işgali ve etnik temizlemeyi, yürüttüğü soykırım kampanyası ile gölgelemeyi başarmıştır. Bu kampanyanın Türkiye’nin içinde bile başarılı olduğunu görmek bizim için acı verici.
Türkiye – Azerbaycan ilişkileri tarihî bir geleneğe, aynı milletten olmamıza ve bunun da ötesinde karşılıklı çıkarlara dayanmaktadır. Azerbaycan her zaman Türkiye’yi kardeş ülke olarak görmüştür. Son yirmi yıl içinde Türkiye, Azerbaycan’ın Batı’ya, Azerbaycan ise Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan kapısı olmuştur. Büyük baskılara rağmen Azerbaycan, Türkiye odaklı bir enerji siyaseti benimsemiş, doğalgaz ve petrol rezervlerini dünya pazarına bu ülke üzerinden nakletmek için büyük bir çaba sarf etmiştir. Azerbaycan’ın zor günlerinde güçlü desteğiyle bizim yanımızda olan Türkiye devleti, Azerbaycan halkının saygı ve sevgisini kazanmıştır. Halklarımız arasındaki derin bağlara dayanan ilişkilerimizin güçlü baskılarla yüzleştiğimiz bu zorlu süreçten başarıyla ve daha da güçlenmiş olarak çıkacağına inanıyoruz. ZAMAN
Büyükelçi Novruz Mammadov- Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Dış İlişkiler Daire Başkanı
20 Nisan 2010, Salı
Bir yanıt yazın