Ay sonunda, bir olasılıkla Müzakerelerin Gidişatı ile ilgili olarak bir açıklama yapılacak.
Amaç belli.
Müzakereler çok gidiyormuş, üzerinde mutabakata varılan konular veya başlıklar çok fazlaymış gibi bir ortam yaratmak ve Talat’a destek vermek.
Basit düşünülmüş ama gerçekte de geri tepecek bir yöntem. Üstelik içindeki doğrular da pek fazla olamayacak.
İki liderin yaptıkları toplantılar sonrasında üzerinde mutabakata vardıkları konular hakkında, Türk basınında olmasa bile Rum basınında çıkan haberler, biraz da olsun gerçekleri ortaya koyuyor.
Özellikle evvelki gün Yunanistan’ın Lefkoşa Büyük Elçisi Vasilis Papayoannu’nun Rum Haber Ajansı’na (KİPE) verdiği mülakat, son iki yıldır iki yoldaş arasında sürdürülen müzakerelerde gözlerden saklanmak istenen birçok gerçeği ortaya koydu.
Büyük Elçi Papayoannu, Kıbrıs sorununda yürütülen müzakerelerde ilerleme olduğunu, ancak bunun soruna süratle kapsamlı bir çözüm bulunması yönünde fazla bir iyimserlik yaratacak kadar olmadığını söyleyerek, gidişatın pekte parlak olmadığını ve gelecek vaat etmediğini dile getirdi.
Papayoannu yaşanan gelişmeler ışığında önce Türkiye’ye çattı, sonra Talat’a dokundurmalar yaptı arkasından da Eroğlu’nu eleştirdi.
Türkiye’nin, Kıbrıs sorununda ve sorunun batağa gömülmesinde büyük sorumluluk sahibi olduğunu iddia etmesi aslında bu Sayın Büyük Elçi’nin Kıbrıs konusunda bir bilgiye sahip olmadığını veya gerçekleri saklamakta bir usta olduğunu göstermekte.
1955 yılından başlamak üzere Yunanistan’ın, adaya silah göndermesini, iki kez BM’den adanın Yunanistan’a devrini istemesini, Türkleri imha planı olan Akritas Planının uygulanabilmesi için adaya hem ağır silahlar hem de 20 bin kişilik bir Yunan Komando Tümenini göndermesini ve de en önemlisi bu güne değin Türklerin adaya barış gelmesi için yaptığı elliden fazla öneriye Yunanistan’ın ve Kıbrıslı Rumların sistematik bir şekilde “HAYIR” demiş olmasını unutmuşa benziyor veya da bilinçli bir şekilde saklıyor.
Varsa da yoksa da, Helen dünyası için suçlu hep Türkler.
Adanın Yunanistan’a bağlanması yani ENOSİS uğruna bu güne değin kaybedilen canları, söndürülen ocakları, karartılmış gelecekleri ve yok edilen anıları pek çabuk unutmuş Büyük Elçi Papayoannu.
30 Mart’ta “bazı konularda anlaştık” şeklinde ortak açıklama yapmaları için Talat’ın Hristofyas’tan talepte bulunduğunu açıklayan Büyük Elçi, açık ve net olarak “Hiçbir konuda anlaşma sağlanamadığı görülmekte ve Talat’ın bu konudaki tutumu da gözle görülmektedir” diyerek son iki yılın muhasebesini yapıp gerçekleri ortaya koyuverdi.
Büyük Elçi’nin bu sözlerine göre 30 Mart Salı günü yapılacağı söylenen “Ortak Açıklamayı” BM değil Talat, yoldaşı Hristofyas’tan istemiş.
Bu istemi, birçok insanımız “Bir Türk liderin, bir Rum’dan seçim kazanmak için destek isteyeceğini rüyamda görsem inanmazım” sözleri ile tanımlaması duyulan düş kırıklığının en güzel ispatı oldu.
Ve de tabii en önemlisi, tüm tutanakları satır satır okuyan ve her toplantıdan sonra konuyu kendi yorumları ile birlikte Yunanistan Dış İşleri bakanlığına ileten Büyük Elçi’nin müzakerelerle ilgili olarak “Hiçbir konuda anlaşma sağlanamadığı”nı açık olarak dile getirmesi.
30 Mart’ta bir iki lider tarafından BM himayesinde bir açıklama yapılırsa ve müzakerelerin iyi gittiği vurgulanırsa, acaba kim yalan söylemiş olacak?.
Yunanistan’ın Lefkoşa Büyükelçisi mi, açıklamayı yapan kişi mi, yoksa “Müzakereler boyunca, 80-20 ilkesinin de göz önünde bulundurulması için mücadele verdiğini” söyleyen Hristofyas mı?
Ben bu 80-20 işini daha evvel hiç duymamıştım. Duyan okuyucum var mı acaba?.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın