“Çanakkale Savaşı’nda taburun imamıydı. Savaşın başladığı ilk gün, tarih 18 Mart 1915. Dört arkadaşıyla tarlada yüzükoyun yatıp hücum emrini bekledi. Emir gelince… Elindeki Kur’an-ı Kerim’le ilk o fırladı. Yanında “Allah Allah” diye bağıran İstanbullu bir arkadaşı vardı. Tertibi Yahudi’ydi (Adı bilinmiyor; belki Yahuda Hekim, belki Aram Solomon). Şarapnel yanlarına düştü. Yahudi arkadaşıyla birlikte yaralandı. Hemen sağlık çadırına götürüldüler.
Doktorları, Hafız Kemal’in kardeşi çıktı: Dr. Vasıf. Hafız Kemal kolundan yaralıydı. Yahudi arkadaşının durumu ağırdı. Doktor Vasıf önce Yahudi Mehmetçik ile ilgilendi. Ama kurtaramadı. Hafız Kemal derme çatma o sağlık çadırından gazi olarak çıktı. Ve istisnasız her 18 Mart’ta, başta İstanbullu Yahudi arkadaşı olmak üzere Çanakkale’de şehit düşenler için Mehmet Çavuş Abidesi önünde mevlit okudu.
Hafız Kemal din adamıydı; Tophane Camii, Süleymaniye Camii’nde görev yaptı; baş müezzin oldu. Güreş, yüzme, okçuluk gibi sporlara meraklıydı. İstanbul Ok Spor Kulübü’nü kurdu. Musikiye âşıktı. İlk müzik öğretmeni Kasımpaşa Küçük Piyale Camii İmamı Cemal Hoca’ydı. İstanbul Radyosu’nun kuruluşunda yer aldı ve yayınlara katıldı.
Türkiye’nin en iyi mevlithanı olarak ünlendi; ezan, kaside okuması çok tutuldu. Plak doldurdu. Sadece mevlit kaydı yapmadı. Geleneksel fasıl icrası anlayışıyla şarkılar, gazeller okudu. Türkiye’yi temsil için Paris ve Atina’da konser verdi. Hafız Kemal’in gerek yurtdışı çalışmalarında, gerekse plak kayıtlarında kendisine uduyla eşlik eden bir müzisyen dostu vardı: Rum Yorgo Bacanos!
Büyük udi Rum Yorgo Bacanos çaldı, Hafız Kemal söyledi yıllarca… Musevi arkadaşıyla omuz omuza ölüme koşmak; Hıristiyan arkadaşıyla ortak kaderi paylaşmak bu topraklara özgü değil miydi?”(*).
Yazar Soner Yalçın, yukarıdaki hikâyeyi anlattıktan sonra devamla şunları söylüyor:
“Aradan yıllar geçti… Soyadını Atatürk’ün verdiği Hafız Kemal Gürses, 1939’da vefat etti. Seneler içinde Hafız Kemal’in ismi de, üzerinde ‘Memleketimizin Medar-ı İftiharı Mevlithan-ı Şehir’ yazan plakları da unutuldu gitti. Bir gün… İki solcu müzik adamı; Üsküdarlı Sünni Cemal Ünlü ve Tuncelili Alevi Hasan Saltık el ele verip Hafız Kemal Bey’in o kayıp plaklarını tek tek bulup ‘Hafız Kemal Bey’ CD’si çıkardılar!
Bize yakışan, bu gerçekleri çocuklarımıza anlatmaktır. Kanı konuşarak güzel bir gelecek yaratılamaz. Kardeşliğin sembolü çoktur bu topraklarda. Onları yazalım, onları konuşalım, onlarla gururlanalım…”(**).
***
Bu ülkenin sözüm ona sağcı geçinen aydınları ve özellikle Diyanet çalışanları, sahi siz Müezzin Hafız Kemal’i bilir misiniz? Peki İmam-Hatip Hafız Burhan’ı ya da İmam-Hatip Hafız Sadettin Kaynak’ı? Sahi onları da mı bilmiyorsunuz? Yazık! Hem de çok yazık! Oysa onlar sizlerden birisiydi. Çünkü onlar sizlerin içinden çıkmışlardı…
Bilmezsiniz! Çünkü siz daha kendinizi bile bilmiyorsunuz! Çünkü sizler, farklı sesleri, sizlerden farklı düşünenleri hep dışladınız bugüne kadar. Farklı düşünenleri hep tu kaka deyip attınız bir kenara. Onun için nereden bileceksiniz Hafız Kemal’i, Hafız Burhan’ı, Sadettin Kaynak’ı ya da şu fakiri…
Oysa ben, Hafız Kemal’in hikâyesini eski bir Marksist olan Soner Yalçın’dan değil, sizlerden dinlemek isterdim! Hafız Kemal’in gazel ve kasidelerini, Alevi Hasan Saltık’ın değil, öncelikle Sünni Diyanet’in CD’ye çekmesini beklerdim. Onun için lütfen insanların ne söylediklerini iyi dinleyin, yazdıklarını iyi okuyun ve anlamaya çalışın onları. Şu solcudur, o milliyetçidir, şu Türkçüdür diye hemen tutup atmayın kollarından…
Teşekkürler Soner Yalçın ve teşekkürler Hasan Saltık. Binlerce teşekkürler size; gerçek açılımın ne olduğunu ve ne olması gerektiğini bir kere daha anlattığınız için…
2 Mart 2010
Ömer Sağlam
____________
* Soner Yalçın, Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor, s, 338, Doğan Kitap, 1. Baskı, İstanbul, 2009.
** Age, s, 338-339.
Bir yanıt yazın