MAHMUR-BRÜKSEL-İMRALI
Hüseyin MÜMTAZ
3-4 Şubat 2010 günü Brüksel’de Avrupa Parlamentosu binasında 6. Kürt Konferansı yapılmış..
Leyla Zana, Emine Ayna, Hasan Cemal ve AB Komisyonu Yetkilisi Filori’nin yaptığı konuşmalardan sonra PKK 11 maddelik bir çözüm paketi sunmuş.
“1 — Demokratik bir Anayasa yapılsın, Kürt kimliği tanınsın
2 – Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komitesi kurulsun
3 — Kürtçe, ilkokuldan Üniversiteye kadar eğitim dili olsun, Kürtlerin yoğun olduğu yerlerde de ikinci resmi dil olsun.
4 – Kürtçe radyo, TV ve basına hiçbir kısıtlama uygulanmasın
5 – Düşünce, inanç, ifade ve Örgütlenme Özgürlüğü üzerindeki yasaklar kalksın
6 — Yerel yönetimlere demokratik özerklik verilsin
7 – Koruculuk kaldırılsın
8 – Zorla göç ettirilenlerin dönüşü için tüm imkanlar sağlansın
9 – Kürt bölgelerinde Ekonomik Kalkınma Seferberliği başlatılsın
10 – Kürt ve Türk toplumları birbirini karşılıklı olarak affetsin. Öcalan ve tüm siyasi tutuklular serbest bırakılıp Siyasete katılmalarına izin verilsin.
11 — Kalıcı çözümün sağlanmasıyla birlikte Gerilla yasalar çerçevesinde yerel Asayiş gücü olsun mevcut veya, yeni bir Statü ile varlığı korunsun..”
Bunlar yetmemiş gibi Konfreans sonunda yayınlanan Sonuç Bildirgesi’nde ayrıca şu isteklere yer verilmiş;
“-Türkiye, ‘Kürdistan’ ve Irak’taki askeri operasyonlara son versin.
-Türk Devleti ve PKK arasındaki silahlı çatışma, Türk Hükümeti ve Kürt halkinin temsilcileri arasında siyasal diyalogla sona erdirilsin.
-Terörle Mücadele Yasası kaldırılsın
– “Kürt Açılımı”, Kürt temsilcileri ile (PKK kastediliyor) ve daha geniş topluluklarla Dayanışma sağlanarak sürdürülsün
-Nevruz ‘un barışçıl bir şekilde kutlanması için tüm imkanlar sağlansın.
-Tüm bu maddelerin uygulanmasında AB ve Uluslararası kurumlar yardımcı olsun”.
“Şaşkın bakkal”ız ya; bunları duyunca veresiye defterlerini bir karıştıralım dedik..
|
Biliyorsunuz üç- beş ay önce, kapatılan DTP’nin 3 milletvekili Mahmur’a gitmişti. Sevahil Bayındır’ın dönüşte aktardığına göre de “Mahmur Halk Meclisi”nce yapılan açıklamada Türkiye’ye dönüş için şu 10 koşul öne sürülmüştü.
“1.Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılsın, yol haritası açıklansın.
2.Operasyonlar durdurulsun.
3.Kürt sorununun çözümü için barışcıl demokratik adımlar atılsın.
4.Çözüm çatışmalarla değil, müzakere ve diyalog yoluyla gerçekleşsin.
5.Kürt kimliği ve kültürüne anayasal güvence verilsin.
6. Kürtçenin önündeki yasal engeller kaldırılsın.
7.Çocuklarımızı Kürtçe adlandırmak, eğitmek ve büyütmek için yasal zemin hazırlansın.
8. Kültürel özgürlük alanında somut adımlar atılsın.
9. Edebiyatımızı ve sanatımızı kendi dilimizle yapma olanağı verilsin.
10. Korucu baskısı son bulsun. Koruculuk sistemi kaldırılsın”.
Talepler arasında ayrıca Kuzey Irak’ta 8 ayrı kampta yaşayan TC yurttaşlarının Türkiye’nin Kürt bölgesinde, özgürce yaşayabilmeleri de yer alıyor. Dönüşlerinin BM denetiminde olmasını isteyen Mahmur sakinleri, Türkiye’de de kendileri için toplu yerleşim birimi yapılması çağrısında bulunuyorlar.
Mahmur’un görünen özelliği nedir? “Terör”den kaçan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının derme çatma şartlarda yaşadığı bir “kamp” olmasıdır.
Görünmeyen özelliği ise BM koruması altında ve PKK’nın kontrolunda olmasıdır.
“Terör’den kaçan” bütün vatandaşlar Mahmur’a mı gitmişlerdir? Hayır, önce kırlardan yakın kentlere, sonra da komşu kentlere gitmişler, sonra peyderpey köylerine dönmüşler ve dönmeye de devam etmektedirler.
Mahmur? O farklı..
Pilot bölge.. BM korumasında, PKK kontrolunda, AB ve ABD’nin koruyucu şemsiyesi altında..
Dön, dönmezler; gel, gelmezler..
Ama koşul; koşarlar..
Türkiye Cumhuriyeti’ni test ederler…
Görüyor musunuz, Devlet’i kimler test ediyor?
Peki, Brüksel’deki toplantı ile Mahmur’un isteklerinin bu kadar benzeşmesine ne diyorsunuz?
Öyleyse şimdi; “Brüksel’den Mahmur’a yol bağladık” türküsünü çağırmanın zamanı mıdır, değil midir?
Peki şuna ne diyorsunuz?
AB üyesi Almanya’da iki yıl önce yürürlüğe giren GÖÇ YASASI’na göre;
“Almanya’ya gelmek isteyen göçmenlerin, Almanya’ya gelmeden önce 400 saatlik Almanca kursuna katılmış olması, Aile birleşimi kapsamında Almanya’ya getirilecek yabancı eşlerin asgari yaşının en az 18 olması ve Almanya’ya gelmeden önce uyum sağlayacak kadar Almanca öğrenmiş olması gerekiyor. Almanya’da yaşayan göçmenlerin Almanca öğrenme ve entegrasyon kurslarına gitme zorunluluğu getirilerek bu kurslara katılmayanların cezai yaptırıma tabi tutulacağı ifade ediliyor. Kursların bitiminde yapılacak sınavlar sonucu sınavları geçemeyen göçmenlere oturma izni verilmiyor. 6 yıldır Almanya’da olduğunu ispat edenler uyum ve dil kurslarına katılması, imtihanlarda başarılı olunması ve 2009 yılına kadar iş bulunması zorunluluğu getiriliyor. Yabancılar dairesinin yetkileri genişletiliyor, uyumsuzluk yarattığını düşündüğü göçmenleri göz altına alma yetkisi veriliyor. Öğretmen ve Doktorlara da kamu görevi yüklenerek, uyumsuzluk yaratan göçmenleri ihbar yükümlülüğü getirilerek göçmenlerin entegrasyonu sağlanıyor!.”
Yani Almanya’ya gelecek göçmen Almanca bilecek.. Bilmiyorsa ceza verecek, öğretmen ve doktorlar gördüklerini ihbar edecek..
Peki henüz AB üyesi yapılmayan Türkiye’de Mahmur eşrafı ile Brüksel kapitülâsyon efradı; göçmen değil, “vatandaş Türkiyeliler” için yukarıda ne istiyorlardı?
“Kürtçenin önündeki yasal engeller kaldırılsın. Çocuklarımızı Kürtçe adlandırmak, eğitmek ve büyütmek için yasal zemin hazırlansın. Kültürel özgürlük alanında somut adımlar atılsın. Edebiyatımızı ve sanatımızı kendi dilimizle yapma olanağı verilsin. Kürtçe, ilkokuldan Üniversiteye kadar eğitim dili olsun, Kürtlerin yoğun olduğu yerlerde de ikinci resmi dil olsun. Kürtçe radyo, TV ve basına hiçbir kısıtlama uygulanmasın”..
AB üyesi olan ile olmayan arasındaki bu fark neden?
Yine bitmedi..
Cumhuriyet’in haberine göre (2 Mart 2010) Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK), Diyarbakır’da düzenlediği “Uluslararası Müzakere ve Çözüm Deneyimleri Konferansı”nda konuşan Öcalan’ın avukatlarından İrfan Dündar, Öcalan’ın çözüm için hazırladığı yol haritasının hala verilmediğini hatırlatarak, yol haritasını ana başlıklar halinde şöyle sıraladı: “1.Devlet Kürtlerin haklarını güvence altına almalıdır. 2.Kürt tarafı da şiddeti çözüm olarak görmediğini ilan etmelidir. Bunun sonucunda çatışmasızlık ortamı oluşur. 3.Öcalan’ın önünün açılması gerekir. Ev hapsi modeli uygundur. 4.Öcalan muhatap olarak kapatılan DTP’yi göstermişti. Kendisi ve PKK’nin de dolaylı biçimde görüşlerinin de alınması gerektiğini belirtti. 5. Diğer bir konu da sınır dışına çekilme, devletin verdiği güvencelerin hukuki mevzuata geçirilmesi, mevzuatın değişiklikler oldukça geri dönüşler de olacaktır”..
Gördünüz mü?
Mahmur’dan başladık, Brüksel’e uğradık, Öcalan’a ev hapsinde karar kıldık..
“Ev hapsi modelini uygun bulduklarını” belirtiyorlar..
Kim belirtiyor, DTK? Kime söylüyor? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne..
O halde filmi geriye sarmanın tam zamanıdır..
On yıl önce 12 Ocak 2000 günü akşam saatlerinde Türkiye şu açıklamayla “uyandı”..
“Hükümet, terörist Öcalan hakkındaki infaz dosyasının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına kadar Başbakanlık’ta bekletilmesini kararlaştırdı.
Koalisyonu oluşturan partilerin Genel Başkanları DSP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit, MHP Genel Başkanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ile ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Başbakanlık Merkez Binası’nda Abdullah Öcalan’ın idam cezası konusunda izlenecek tutumu belirlemek üzere 12 Ocak 2000 Çarşamba günü saat 14.00’de biraraya geldiler.
Hükümet ortağı parti liderlerinin yaklaşık 7,5 saat süren toplantısından sonra açıklama yapan Başbakan Bülent Ecevit, Anayasa’dan ve uluslararası taahhütlerden kaynaklanan süreç tamamlandığında, terör örgütü elebaşı hakkındaki dosyanın, gereği için ivedilikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderileceğini bildirdi”.
Başbakan Ecevit’in okuduğu açıklamanın son bölümü aynen şöyleydi:
“Genel Başkanlar, hukuka saygı içinde aldıkları bu kararı, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce, milleti ve devleti ile Türkiye’nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek, infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır”.
Şimdi ey millet…
2000-2010; tam 10 yıl geçmiş…
Nereden, nereye?
Bu on yılda gelinen noktada… Mahmur-Brüksel-İmralı üçgeninde savrulduğumuz bu günlerde “Öcalan’a ev hapsi modelinin uygun görülmesi” bağlamında…
Ve geçtiğimiz on yılda yaşanılan bunca terör olayı ile verilen yüzlerce şehite rağmen..
Siz de şu Genel başkanların aldıkları kararın; “terör örgütü ve yandaşı çevrelerce, milleti ve devleti ile Türkiye’nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiği” mealindeki meşhur ve malûm “erteleme kararı”nın hâlâ, daha ve bir türlü nasıl olup da “değerlendirilemediğini” düşünmüyor musunuz?
Ne bitmez tükenmez bir değerlendirme imiş bu?
Uygun görülen “ev”in şekli, şemaili, metrekaresi, triplex mi olacağı ve en önemlisi dağa-denize nazır manzara seçimi, “denize sıfır” lığı;
Lütfedilip kime bırakılmış acaba?
Bir sonraki aşamada yazılması muhtemel romanın adı büyük bir ihtimalle “Liderler Zirvesi’nden Ev hapsi modeline” olacaktır.
Kürsüden ipi önce lütfen, günahı en az olan fırlatsın.. 2 Mart 2010
“57’İNCİ ALAY HERYERDE..
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERİYİZ.”
Bir yanıt yazın