İsvicre’de temyiz durusmasi

From: Pulat Tacar [tacarps@gmail.com]

Sayin Kemal Albayrak                                07.02.2010

Sayin Turkish Forum  üyeleri

Wintherthur Mahkemesi tarafindan  Ermeni Soykirimini yadsiyarak  Isvicre Ceza Yasasinin   ayrimciliklla ilgili  261 Ek maddesinin 4 fikrasini  ihlal ettikleri icin  mahkum edilen  uc Turk vatandasinin  (Ali Mercan-Hasan Kemahli-Ethem Kayali) 9 Subat 2010 tarihinde yapilacak olan temyiz durusmasına katilma  cagrisini yapan sayin Cemal Albayrak’in  mesajini  dikkatle  okudum.

Bu davanin sonucu   onemlidir. Bu nedenle   -dava ile ilgilinen avukata/avukatlara disardan gazel okumak  pahasina da olsa-  goruslerimi   Sayin Albayrak araciligi ile

aciklamakta yarar  gordum.

Her seyden  once bu konuda   davali yurttaslarimizin duyarliliklarini ve kendilerine haksizlik yapildigi duygularini  anlayisla karsiladigimi  soylemeliyim..

Ancak, karsi karsiya bulundugumuz  durumun  (İsvicre yargisi yonunden) hukuksal  cercevesini iyi tahlil etmezsek, bu hukuksal cercevenin  İsvicre’nin kendisine  has  siyasal-hukuksal-toplumsal niteliklerinden  neden ve nasil etkilendigini  duygusal degil de akilci bir sekilde tahlil etmez isek ,   Perincek davasinda oldugu gibi , karsi tarafin  kurgusunun icine duser  ve  kaybeden taraf oluruz. Ayrica,  bu davada  ve temyiz asamasinda   Federal Mahkeme asamasinda,  ve hatta ileride    Avrupa İnsan Haklari Mahkemesine yapilacak  basvurunun temel taslarini  simdiden atmak lazimdir.

temyiz durusmasini izlemek  dogal bir haktir. Sncvak bunu siyasal  bir gosteri haline donusturmemek  gerekir.  Perincek durusmalarindan once ve daha sonra  yapilan goster, niteligindeki  bir araya gelmeler    davalilara   ve   savundugumuz  dusuncelere    dolayli da olsa  zarar vermistir. baska bir anlatyimla, ben bugune kadarki uygulamada, gerek Sayin Perincek’in gerek bu kez tyemyiz durusmasi yapilacak  vatandaslarimizin, hukuksal acidan    ve daha da onemlisi   dava ile ilgili olarak vitrine  cikarmamiz gereken soylem yonunden  -akilci olmaktan cok siyasl ve duygusal  bir davranis icinde  bulunduklari  kanisindayim.

Bu davranis modeli,  kanimca,  Sayin Dogu Perincek  davasindan önce  basladi  ve devam ediyor. Siyasal veche ile  salt hukuksal  veche  birbiri icine karistirildi. Dogu Perincek bey  ile , kendisi Turkiye’de baska bir dava nedeniyle  tutuklanmadan once bir kac  kez gorustum ve bu konudaki cekincelerimi acikca  belirtmis, partisinin  siyasal soylemi  ve buna bagli gosteriler ile , bu dava konusundaki    hukusal soylemini  birbirinden ayirmasi gerektiigini  anlatmaga gayret ettim.

Dogu Perincek’in tutumunun ardinda – kendi ifadesine gore-   İsvicre Ceza Yasasinin  261 ek maddesini  yururlukten kaldirtabilecegi  inanci vardi. Ben ise tamamemn aksi kanaatte idim. O kanim bugun de degismedi. O donemde  İsvicre Adalet Bakani olan  Blocher     Yahudi karsiti ve  İsvicrede bulunan  gocmen isciler karsiti  olan sagci partinin baskaniydi.  Bir amaci da Yahudilere  ve gocmen iscilere karsi -ceza  almadan-  irkcilik sinirlarini zorlayan  ayrimcilik  yapabilmekte. Bu nedenle  isvicre’de  – halk oylamasi  ile kabul  edilen   Ceza Yasasinin 261/ek  maddesini   kendi eylemlerinin de yardimi ile kaldirtabilecegini iddia ediyordu. Blocher – kanimca-  Sn. Perincek’i   de  kendi politikasi cvercevesinde kullanmak istedi  ve  tabirimi mazur gorun  “doldurusa” getirdi. Ayrica  isvicre yargiclarinin pek cogu  Blocher’e  irkci tutumu ve  yargiclarin haklarini kisitlamaya gitmesi nedenleriyle  karsi idiler. Blocher ile  ayni safta  bulunmak  cok yanlis  ata oynamak demekti. Bu konuyu  İsvicrede   kimse sorarsaniz  ayni yaniti alirsiniz.

Ben  bir kimsenin  1915 olaylarinin soykirimi sayilamayacagi yolundaki gorusunu ozgurce aciklayabilme  hakki bulundugunu  savunuyorum. Bu dusuncenin sonucu olarak,  karsi goruste olanlar da kendi goruslerini  savunacaklardir.  Bu nedenle  “soykiriimi  bir uluslararasi yalandir ve İsvicre uluslararasi emperyalizmin bir masasi haline getierilmistir”  soyleminin hukuki  sonuclari bulunacak bir ortamda  – oyle dusunulse bile-  aciklanmaması gerektigi kanisindayim.

Hele bu  soylem  yabanci uyruklular  ve  baska bir ulkede siyaset yapan bir politikaci tarafindan  Isvicre gibi bagimsizligina duskun olan bir ulkede  soylenirse,  bu konuda  israr edilirse,  sonuclari   ulkemize zarar verecek boyutlara varan    hukuksal prosedurlerin baslatilmasi  kacinilmaz olur.  Olmustur da . Savci Sayin Perincek’e  israr etmemesini   ve oradan gitmeasiini istedigi halde, Sn Perincek kendisinini  ifadesinin   iki saat sure ile alinmasinda  ve  prosedurun  surudurulmesinde israrci olmustur.

Bunu bana kendileri  gulerek  anlattyilar.

Soykirimi  sucu 1948  Soykiriminin Cezalandirilmasai ve Onlenmesi  Sozlesmesi ile  uluslararasi hukuk alanina sokulmus bulunan  ozel bir suctur. Bu sucun islenmis sayilmasi icin

“ozel kasit” unsurunun bulunmasi gerekir. Bu ozel kasit sadece yok  etme kasti degildir. Hukuk diliyle latince dolus specialis diye anılan ozel kasit,  “bir  ulusal, ırksal,  dinsel, etnik gruba mensup kişileri tamamen veya kismen  sirf  o gruba  mensup  bulunduklari  gerekcesiyle ortadan kaldirma……... kastinin  bulunmasini ve bunun en ufak bir tereddude mahal birakmayacak sekilde    isbatlanmasini   gerektiirir.. Bu   sucu birey isler, devlet degil.  Sucun islenip islenmedigine  yetkili mahkeme karar verir. Yetkili mahkeme ise ya sucun islendigi ulke mahkemesi ya da bir uluslararasi ceza  mahkemesidir .   Uluslararasi Adalet Divani  Bosna konusunda  verdigi kararda   ozel kastin ne anlama geldigini, nasil isbatlanmasi gerektigini  aciklamistir. Bu karar kesinlesmistir.   İsvicre acisindan da baglayicidir.

İsvicre mahkemeleri  ne  ozel kasit unsuruna  bakiyor ne de yetkili mahkemenin kararinin gerekliligine.

Daha once    Perincek karari ile ilgili  cok ayrintili (34 sayfa)  goruslerimi  sunmus ve sizlere dagitmistim.  Bu kez   Winterthur  Savcisinin  iddianamesini ve  Mahkemenin kararinin cok kisa ozetini  ekte sundum.

Savunma avukatlarimiz   Federal Mahkeme tarafindan da onaylanan  Bern  Laupen kararini  dile   getirmelidirler.  Mahkeme bu ictihadi yok saymakta  sadece  Perincek ile ilgili karari esas almaktadir.

Yukarida  sundugum  ozel kasit  konusu   savunma  tarafindan dile getirilmelidir.  Bosna davasi  kararina behemahal atif yapilmalidir.

Soykirimi  ve İnsanliga karsi suc  ayri suclardir. Bunlar Mahkeme kararinda birbirine karistirilmistir.  Davalilar  ise  ozel kasit bulunmadigi icin sadece  soykiriminin  vuku bulmadigini belirtiyorlar. İnsanliga karsi suctan soz etmiyorlar. Bu da  gerek AİHM gerek Federal mahkeme   incelemeleri acisindan  dile getirilmelidir.

Avukat  BM İnsan Haklari  Alt Komisyonunun  Ermeni soykirimini kabul ettigiini mi soylemis? Mahkeme karindan bu anlasiliyor…. Bu dogru degil.  Perincek karari nedeniyle yazdigim notta bu konuda cok ayrintili, bilgi ve belge referansi var…

Davalilarin avukati bu dava ile Perincek davasi arasindaki  baglantiyi koparmaga calismalidir.

“Herkes tarafindan kabul eddilen tarihsel gercek”  ifadesi ve  tanimi  da   itiraz edilmesi gereken bir diger onemli noktadir.   Bu ifade  AİHM ‘nin Holokost’a iliskin kararlarinda  ifadesini bulan tanimin cok uzaginda kalmaktadir.

Turkiye ile Ermenistan arasinda imzalanan protokoller olaylarin bir tarih komisyonunda  ele alinacagini gostermektedir. Bu komisyonda  taraflar  trajik 1915 olaylarinin   niteligi ve kapsami konusunda  farkli gorusler  bulundugunu, farkli kanitlar oldugunu ortaya koyacaklardir. Bu da  konsensus bulunmadiginini bir baska kanitidir.  İlgili ulkeler  İsvicre’nin araciligi ile  soruna cozum arar iken  İsvicre yargisinin   tarafllardan birinin  gerekcelerini dinlemeden  Uluslararasi Adalet Divaninin Bosna konusunda verdigi kararda bulunan   en onemli hukuksal argumanlari yok sayarak,  acele ile   karar almasi  ,   icinde bulunulan   baris ve uzlasma surecini baltalamak anlamina gelecektir.  Adalet  taraf tutmamalidir.

Yargic   davalilarin sundugu  konsensus  bulunmadigini ortaya cikaran  belgeleri   incelememis, kabul etmemis, hatta  yok saymistir. Davanin  mahkemeye iadesi ve     Avrupa İnsan Haklari Mahkemesinin dusunceyi ifade ozgurlugune  iliskin   kararlari  (Ornegin Ginievski karari)  cercevesinde   ele alinmasi gerekir.  Bu yapilmaz ise  adil yargilama hakki ihlal edilmis olur.

Bu konuda  daha fazla ayrintiya girmiyorum.  Temyiz Mahkemesinin  davaya cok formalist yaklasmasi  ve  temyizi reddetmesi bir olasiliktir.  Bu durumda federal mahkeme nezdinde yapilacak itirazin  daha iyi hazirlanmasi gerekir.

Bu alanda  hukuksal gorus  yardimi istendigi takdirde,  bunu sunmaga  elbette hazirim

Saygilarla

Pulat Tacar

From: Pulat Tacar - pulat tacar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir