SARIKAMIŞ FACİASI

10893446_10152896998132860_1486489867_n

SARIKAMIŞ FACİASI

(-Sarıkamış Altınbulak/ Sovanlıyı biz ne bilek!)

Tam 90 bin şehit…

Toplam on bir günde…

Başkomutan vekili Enver Paşa…

Yardımcısı da Alman Bronzart Paşa’ydı…

Sarıkamış’tan ta Batum’a kadar, Türk toprakları Rus işgali altındaydı…

Üstelik bu işgal 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’na kadar iniyordu.

Türkiye bu koşullarda Almanya’nın yanında dünya savaşına bir olupbitti ile girmişti. O dönemde genç Osmanlı subaylarının çoğu Almanya’da ya da Türkiye’ye gelen Alman subaylarından eğitim görmüşlerdi.

Çoğunun kanı damarlarında durmuyor; o zamana değin eriyip giden devletlerini dirilmesini, eski gücüne yeniden ulaşmasını istiyorlardı.

Bunun için önce Ruslar yurt topraklarından atılacaktı!

Ardından da gerekirse ta Buhara’ya kadar gidilecekti.

Enver Paşa da buna kendini o denli inandırmıştı ki, amcası Halil Paşa’yı yalnızca bir tümen askerle önce Sivas’a, ardından da İran’a kadar göndermişti.

Kendisi de Sarıkamış üzerinden Rus Ordusu’na vurunca; onu arkadan çeviren bu tümen, Rusları kuşatacak ve kendi güçleriyle Halil Paşa’nın güçleri buluşacaktı.

Düşünce şu:

Bu arada da bölgeye giren Halil Paşa, bütün o yöredeki Türk dünyasını Ruslara karşı ayaklandıracaktı.

Sarıkamış’a yürüyecek üç kolordu vardı. Biri Erzurum’da, ikincisi Elazığ’da, üçüncüsü de Sivas’taydı.

Üçüncü Orduya bağlı 9., 10., ve 11. Kolordular bölgede bulunuyordu. 10. Kolordu’nun komutanı Albay Hafız Hakkı Bey’di.

Sonradan Paşa olacak olan Hafız Hakkı Bey, Sarıkamış harekatında en önemli rollerden birini oynayacaktı.

Bu planın son derece başarılı ve yetkin olduğuna Enver Paşa’yı inandıranlardan biri de oydu.

Asıl iş, 10. Kolordu’nun omuzlarındaydı.

Diğer iki kolordu kuzey ve güneyden harekete geçtiğinde O, Allahuekber Dağları’nı aşacak ve hiç beklemediği bir noktadan Rusları vuracaktı.

Oysa ki Almanların düşünceleri bu görünenin dışında çok daha derindi. Onlar önce Fransa’ya yönelmişler, Paris’e kadar ilerlemişlerdi.

Doğu Cephesi’nde de Ruslar arkadan Alman cephesine yüklenmişlerdi. Almanlar Türkler ’in Kafkas bölgesinden bir cephe açması durumunda, Fransa karşısındaki durumlarının rahatlayacağını düşünüyorlardı.

Bu nedenle Alman Genelkurmay Karargâhı bu harekata karar vermiş ve Enver Paşa’yı da buna inandırmışlardı.

Plan hazırlığı sırasında Enver Paşa, planı kimi tanıdığı paşalara göstererek düşüncelerini sormuştu.

Örneğin Hasan İzzet Paşa, Enver Paşa’ya adeta yalvarırcasına:

-“Karda, kışta askeri yola çıkarmayalım. Yoksa hepsi donarak ölür!”

Bu yanıta Enver Paşa o denli öfkelendi ki kendi hocası da olan paşaya şu yanıtı verdi:

-“İzzet Paşa, dua et Harbiye’den hocamsın… Yoksa seni şurada dağarcığında asardım!”

Olumlu hiçbir eleştiriyi kabul etmiyordu Enver Paşa.

Gel gör ki, hazırlık tam değildi.

Erzak kıttı

Askerin eğitimi tam değildi.

Üzerlerindeki giysiler bile kış koşullarında giyilemeyecek yaz kıyafetleriydi. Karlı havada, büyük rakımlı tepelerde ilerlemelerinde gereksinim duyacakları hemen hiçbir donanımları yoktu.

Anadolu insanı, dualarla çocuklarını askere uğurlamışlardı.

Ve onlar Seferberlikte vatan borcunu yerine getirmek için yeminliydiler.

Ve Kolordu 22 Aralık 1914 günü harekete geçti.

Kısa bir süre sonra üzerlerindeki elbiselerin dayanıksız olduğu anlaşıldı.

Almanlar üç gemi gıda ve elbise göndermişlerdi sözde; ancak bu üç gemi de Ruslar tarafından batırılmıştı.

Gıda olarak askere verilen yalnız bir parça ekmek ve birkaç tane zeytin ya da başka bir katıktı…

Dağlar yükseldikçe, ortalık kara ve tipiye boğuluyor; yer yer kar iki

Ve Mehmetçik, gündüz demiyor, gece demiyor; beyaz bir ölümün üzerine gider gibi Allahuekber Dağları’na doğru tırmanıyordu.

Ve zirveye yaklaştıkça; yorgunluktan, soğuktan askerin önce ayak parmaklarında uyuşmalar başlıyordu.

Sonra bir hissizlik duygusu bacaklarına doğru yürüyordu…

Ardından bir uyku hali çöküyor ve artık donmaya başlayan asker, kıvrılıp bembeyaz ölümün üzerine yatıveriyordu; sessizce.

Ve gece yarısı olduğunda, dağların zirvesinde donmak üzere olan insan çığlıkları yükseliyor; karanlıkta dalgalar yaparak yankılanıyordu.

Kar taneleri kurşun olmuş; Mehmetçiğin üzerine serpiştirerek, beyaz bir ölüme doğru itiveriyordu onları.

Ve Enver Paşa gibi düşçü bir kişinin ve Hafız Hakkı gibi olayın önemini kavrayamayan iradesiz bir subayın sürekli olarak karşılarına dikilen Rus hatlarına karşı hücum emirleri geliyordu.

Lakin Ruslar kurnazdı.

Türk askerleriyle karşı karşıya geldiklerinde fazla direnmiyor; bir oyalama muharebesi yaptıktan sonra hızla geri çekiliyorlardı.

Türk askeri açken, Rusların gıda durumu oldukça iyiydi.

Giyim kuşamı ve cephanesi tamdı.

Ve onların karşısında, sanki çıplak bedenleriyle Mehmetçik, sırtında buz kütleleriyle hücuma kalkıyordu.

Ancak onları Rus kurşunlarından daha çok, tepelerine binmiş kar, fırtına, soğuk ve açlık öldürüyordu.

Kimisi azıcık ısınırım diye arkadaşının bedenine sarılmıştı.

Ancak bu sarılış, bir süre sonra koyun koyuna donup ölüme dönüşüyordu.

Ecelin nefesi, kışın ağır soğuğunda, sanki tenlerine inen tatlı bir sıcaklık gibiydi.

Ve yürüyüşünü sürdürebilen asker, bir süre sonra bedeni terlediğinde, o terler donarak buz kalıplarına dönüşüyor ve bedenlerini sımsıkı bir zırh gibi sarıyordu.

Ter buz oluyor; ölüm mengenesi gibi Mehmetçiğin bedenini sarıyordu.

Ve tam 90 bin Anadolu çocuğu buz kalıpları içinde, anasını, babasını, yavuklusunu düşleyerek ölümün pençesine bıraktı kendini.

Yineleyelim:

Tam 90 bin kişi…

Ve Atatürk’ün bir sözünü anımsayalım:

“Tam hazırlık yapmadan yapılan bir taarruz, hiç yapmamaktan kötüdür…!”

Evet, aynen böyle…

Tam 90 bin şehit…

Ve kalan birkaç bin kişi Sarıkamış’a ulaştığında, küçük bir muharebeden sonra Ruslar tarafından hiç zorlanmadan esir alınıverdiler…

Koskoca bir ordu, on gün içinde kar, soğuk, buz, muharebe ve aymazlık sonucu yok olup gitmişti…

Enver Paşa İstanbul’a dönünce derhal bir buyruk yayınlayarak, Sarıkamış olayının basında yazılıp çizilmesine sansür koydu.

Böylece insandan gizlediğini; tarihten de gizleyebilecek gibi başka bir aymazlık içindeydi.

Şimdi soralım:

Bu bir facia mıdır?

Evet…

Aymazlık mıdır?

Elbette…

Mehmetçik işte bu faciada, bir aymazlığın kurbanı oldu. Yoksa onun mayasında yurdu için seve seve ölüme gitmek elbette vardır.

Ancak siyasi ihtiraslar, Mehmetçiğin canı üzerinden hesaplara dönüştüğünde bu kumarı yalnız ölenler ve bu hesabı yapanlar kaybetmez; bütün bir Ulus bu yanlışların kurbanı olur…

Sarıkamış binlerce ocağı söndürdü; binlerce çocuğu öksüz koydu.

Ancak anaların ağıtları ateş oldu Anadolu yaylalarını kapladı:

Sarıkamış üstünde kar;

Kar altında Mehmet’im yatar,

Gülüm donmuş kara dönmüş;

Gören sanmış yârini sarar…

Kimi Yemen kimi Harput;

Üzerinde ince çaput;

Avut yiğit gönlün avut,

Yar sarmazsa Mevla’m sarar…

Kemal Arı


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir