Almanya’da Müslümanların varlığı siyasi, sosyal, eğitim ve günlük yaşamda yeni yeni fark ediliyor.Özellikle Müslümanların binaların arka avlularından çıkıp toplum içinde inançlarına yakışan ibadethaneye kavuşmaları kamuoyundaki tartışmaları hızlandırdı.
Her ne kadar siyasiler, ‘Müslümanlar, Almanya’nın bir parçası’ dese de Müslüman toplumu temsil eden büyük çoğunlukla bu kesime de zarar veren marjinal dini guruplar arasındaki ayrımı net bir şekilde ortaya koymaya özen göstermiyor. Bu ise, toplumdaki Müslümanlara dair olumsuz resmin pekişmesine neden oluyor. Bazıları ise Almanya’nın İslamlaşma tehlikesinden bahsediyor ve halk hareketleri adı altında Müslümanlara karşı ırkçılığı teşvik ediyor. Almanya’da Müslüman elit bir kesimin yetiştiğini söyleyen Alman Kültürlerarası Konseyi Başkanı Torsten Jäger, İslamlaşma tehlikesinden bahsedenlerin bu kesimin varlığını kabul edemeyenler olduğunu belirtiyor. Müslümanların artık temizlik ya da inşaat işlerinde çalışmadığını söyleyen Jäger, “Doktor, mühendis, avukat olmaları bazı insanları rahatsız ediyor ama buna alışmak gerekiyor. Benim de ileride doktorum ya da avukatım Müslüman olabilir” dedi. Jäger, Müslümanların Almanya’daki günlük yaşamlarını ve yaşadıkları zorlukları, Alman vatandaşların korkularını ve neler yapılması gerektiğini anlattı.
Ülkede, Müslümanların günlük yaşamları dikkate alınmıyor
Müslümanların günlük yaşamlarının yeterince bilindiğini ve dikkate alındığını söyleyemeyiz. Maalesef Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında iletişim çok az. Fakat ülke genelinde birçok vatandaşın da İslam’ı ve Müslümanları tanımak istediğini söyleyebiliriz. Öte yandan yine Müslümanlar ile barış içinde yaşayan, aynı işyerinde çalışan veya aynı takımda oynayan kişilerde mevcut. Bunu da unutmamak gerekiyor.
Bazı önyargılar diyaloga geçmeyi yavaşlatıyor
Almanya’da bazı kesimler Müslümanlara karşı önyargılardan kaynaklanan İslam karşıtı ırkçılık yapıyor.Müslümanlara karşı genelleme yapılarak genelde İslam’ın anayasayla, demokrasiyle bağdaşmadığı, kadınlara baskı yapıldığı gibi önyargılar dolaşımda. Bu önyargılar İslam’ı eleştirenler ve İslam karşıtları arasında çok yaygın. Bunlar İslam’ı tanımamaktan kaynaklanıyor. Müslümanlar ise genelde Almanlar tarafından kabul edilmediklerini, ayrımcılığa uğradıklarını, toplumda kabul görmediklerini düşünüyorlar. Müslüman olanlar ile olmayanlar arasında yapılan tartışmaların konusu yemek ve içecek, başörtüsü, eşcinsellik veya Yahudi düşmanlığı üzerine olabiliyor.
Barış içinde yaşayan Müslümanlar zan altında bırakılmamalı
Ülkede, demokratik yaşam ve anayasa ile barışık milyonlarca Müslüman, şiddet eğilimi taşıma ihtimali olan küçük bir azınlık nedeni ile zan altında bırakılmamalı. Burada suçlu ile suçsuz ayırımını çok iyi yapmak gerekiyor. Diğer dini gruplara nasıl davranılıyorsa, Müslümanlara da eşit haklar verilip eşit davranılması gerekiyor.
İslamlaşma değil bazı kesimin kabul edememe sorunu var
Almanya’da İslamlaşma sorunu yok. Müslümanların varlığını kabul edemeyenlerin alışamama sorunu var.Çünkü Müslümanlar artik sadece basit işlerde çalışmıyorlar, bilinçlendiler. Üniversiteye gidiyorlar.Avukat, doktor, öğretmen oluyorlar. Bunu kabul edemeyenler bu süreci İslamlaşma olarak görüyorlar. 4 milyon Müslüman’ın yaşadığı toplumda Müslümanların toplumun değişik katmanlarına katılmaları normal bir süreç.
Bu ancak memnuniyetle karşılanmalı ve birlikte yaşamın normalleşmesi olarak algılanmalı.Bu uyum için güzel bir gelişme. Zaten uyum için göçmenlerden istenen de bunlar.Yıllardır, Müslümanlar eğitim ve katılımlarından dolayı eleştirilmişti.Ama şimdi Müslüman benim avukatım doktorum olabiliyor. Almanların büyük çoğunluğu Müslümanlar ile birlikte barış ve huzur içinde yaşamak istiyor. Küçük bir azınlığın yaklaşımlarını bütün Alman toplumuna mal etmemek gerekiyor. Alman toplumu ve devlet ise belki çok küçük bir şiddet taraftarı insan yüzünden 4 milyon Müslümanı zan altında bırakmamalı. Ayrımı çok iyi yapmalı.Müslümanlara diğer gruplara verdiği eşit hakları vermeli.Haksızlığa, ayrımcılığa müsaade etmemeli.Bu politikasının çok önemli ve büyük bir görevi.
İslam’ın, Almanya’nın bir parçası olduğu unutulmamalı
Almanya’da İslam’ın toplumun bir parçası olduğu yavaş yavaş kabul ediliyor. İslam Konferansı’nı bunun bir adımı olarak görebiliriz. İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble’nin de Müslümanların güzel ve görülebilir camiler yapmasını istemesi bunun bir göstergesi. Devlet tarafından resmi din olarak tanınmasının da bir gün gerçekleşeceğini düşünüyorum. İslam da anayasal hakka kavuşacak. Müslümanlar ile devlet arasında yapısal bir diyaloga ihtiyaç var, çünkü imamların, İslam din dersi öğretmenlerinin yetiştirilmesi, cenaze işlemleri, cami inşaı gibi konular bunu mecbur tutuyor.
İslam algısının kötü olması, Müslümanların günlük yaşamlarını zorlaştırıyor
Ülkedeki İslam resminin olumsuz gösterilmesi, Müslümanların günlük yaşamlarını zorlaştırıyor ve onlara farklı bakılmasına neden oluyor. Mesela başörtülü bir öğrenci staj yeri bulmakta zorlanıyor ya da bir hasta staj yapan bir Müslüman öğrenciye muayene olmak istemiyor, bakıcılık yapmaları engellenebliyor. Okullarda Müslüman öğretmenlerin ve öğrencilerin başörtüsü kullanmalarının yasaklanması, ev ararken çektikleri zorluklar, bazı fizik kondisyon stüdyolarının Müslümanları almaması öne çıkan zorluklar olarak söylenebilir. Bazı restoranların başörtülü müşterilerine servis yapmamaları gibi ayrımcılıklar da buna eklenebilir.
Müslümanlar, elit olarak yeni yeni kamuoyuna çıkıyor
Kamuoyu önünde bu zamana kadar çok öne çıkmayan Müslümanların çoğunluk toplumu tarafından kabul edilmeye başlaması yeni bir gelişme. Bu zamana kadar Müslümanların varlığı okulda, üniversitede, iş hayatında çok belirgin değildi, ancak bir anda buralarda da görülmeye başladılar. Müslümanlar basit işler yapmaktan kurtuluyorlar. Temizlik, inşaat gibi kalifikasyon gerektirmeyen işlerden elit işler yapan vatandaşlar haline geliyorlar, üniversitede okuyorlar, güzel camiler inşa ediyorlar. Bu gelişmeler çoğunluk toplumundan birçok insanın huzursuz olmasına neden oluyor. Karşılıklı anlayışların gelişmesi ve buna alışılması lazım. Bu biraz zaman alabilir ama birlikte başarılacak.
Müslümanların sosyal elit yetiştirmesi kaçınılmaz
Uzun zamandan beri bu ülkede yaşayan milyonlarca Müslümanın günün birinde kendi sosyal elit kesimini oluşturması kaçınılmazdı. Bu önemli bir sosyal gelişme. Bu bazı kesimleri huzursuz etse de etmese olacak ve biz buna alışacağız. Bu ülkede yetişmiş, eğitimini almış burayı ülkesi olarak gören Müslüman eğitimli insanlar oluşuyor.Ülkede yaşayan Müslümanların toplumun her alanında temsil edilmeleri normal yaşamın bir parçası olmalı. Siyasi partilerde İslam sözcüsü olarak görev yapan kişiler ise İslam’ın partideki sözcüsü değil, partisinin İslam’a bakışını temsil ediyorlar. Siyasi partiler, Müslümanlara diğer dinin mensuplarına verilen hakların verilmesi konusunda hassas olmalı, eşitliği sağlamak için gayret göstermeli. Eşit davranış prensibine göre her din aynı haklara sahiptir. Mesela okullarda diğer dinler ile ilgili semboller taşınılabilirken, başörtüsün yasaklanabildiğini görebiliyoruz.
Irkçılığın değişik formlarını görmek mümkün
Almanya’da maalesef Müslümanlara karşı ırkçılık çok yaygın. Bazı insanlar Müslüman olmayı doğrudan anayasa ile bağdaşamayacak bir hal olarak algılıyor, Müslümanın eşini baskı altında tuttuğu yorumunda bulunuyor. Bunun gibi ırkçılığın, önyargının değişik formlarını görebiliyoruz. Bu bir ırkçılıktır. Daha önce göçmenlere, mültecilere, Alman zencilere yapılan ırkçılık şimdi Müslümanlara karşı yapılmaya çalışılıyor. Almanya’nın değişik şehirlerinde organize edilen halk hareketlerinin arka planında ırkçı düşünce yatıyor. Bazı kişiler, İslam korkusunu kullanarak halkı harekete geçirmeye çalışıyor. Bunlar aşırı sağcı düşünceye taraftar toplamak için Müslümanları ve İslam’ı kullanıyorlar.
Cami yapımı lütuf değil bir hak
Müslümanların cami yaparken zamanında o çevrede oturanlarla diyaloğa geçip karşılıklı anlayış geliştirdiği yerlerde sorun çıkmıyor, hatta aradaki diyalog gelişiyor. Müslümanların sanırım cami inşaında biraz kendileri özveride bulunup Alman komşularını kazanmaları gerekiyor. Bu diyalog önemli, şart ve sosyal yaşam için iyi ve gerekli. Ama şunu da unutmamak gerekiyor: Almanya’da Müslümanların cami inşa hakkı var. Bu hak için sadece inşaatı ve mimariyi kapsayan kuralları yerine getirmek gerekiyor. Gerekli izin çıktıktan sonra cami derneği Alman komşularla diyaloga geçebilir ama camii inşa etmek komşuları ikna etmeye ya da edememeye bağlı değil. Camiin yapımı diyalogla güçlendirilebilir ama inşa edileceği yerde yaşayanlar istemeseler de alışmak zorundalar. Burada bir haktan bahsediyoruz. Bu Hıristiyan, Yahudi ya da başka dini gruplara verilmiş bir hak olarak Müslümanların da hakkı.
Medya ve siyasiler İslam’ı imajı konusunda dikkatli olmalılar
Almanya’da İslam algısı ile gerçekler uyuşmuyor. Müslümanlar, terör ile ve şiddet ile yan yana getiriliyor. Bu bazı yayın organlarında defalarca tekrarlanıyor. Bu da Müslümanlara olan bakış açısını olumsuz yönde değiştiriyor. Eğer siyasiler İslam ve Müslümanlığı kampanyalarında kullanırlarsa ve bu da medya haberleri ile desteklenirse, birilerinin de çıkıp Müslümanlara karşı Dresden’de ki yaşananlar şeklinde şiddet uygulamasına şaşırmamak gerekiyor. Medyanın rolü çok önemli. İslam algısının iyileşmesi için medyaya sorumluluk düşüyor. İslam hakkında olumlu yazan gazeteciler de var ama yeterli değil. Medya ise ticari yaklaştığı için bazen araştırmadan hızlı şekilde yazıp, ön yargıların ve kötü algıların oluşmasına neden oluyor. Eğer ülkedeki İslam algısı iyileştirilmezse problem sadece büyür, çünkü yansıtılan İslam ile gerçekler çok farklı.
Yüzme dersi konusu tartışıldığı gibi büyük değil
Biz geçen zaman diliminde bütün eyalet eğitim bakanlıklarına kaç Müslüman ailenin kız çocuğunu yüzme dersine göndermeyi reddettiğini sorduk. 16 ayrı bakanlıktan çok istisnai bir durum olduğu cevabını aldık. Yani kamuoyunda tartışıldığı gibi büyük bir sorun değil. Bu konuda değişik mahkeme kararları var. Aileler istemezlerse çocuklarını göndermeyebiliyorlar.Mahkeme kız çocuklarının yüzme dersine katılımlarının sağlanması için cesaretlendirilmelerini tavsiye ediyor. Bence bu konuda çözüm bulmak zor değil.
Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında diyalog kuruyoruz
Alman Kültürlerarası Konseyi olarak gerçekleştirdiğimiz projelerle birlikte yaşamı destekliyoruz.Konsey olarak devlet kurumları, Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar arasında iletişim kuruyoruz. Müslüman ya da Müslüman olmayanlar ayrımcılığa uğradıkları hissine kapıldıkları zaman bizi arayabiliyorlar. Biz girişimlerde bulunup, iki tarafı bir araya getirebiliyoruz. Mesela bir öğrenci başörtüsünden dolayı staj yeri bulamadığında ya da staja başlamış bir öğrenci ayrımcılığa uğradığında bize başvurabiliyor. Zaman
23 Eylül 2009, Çarşamba
RÖPORTAJ İSMAİL ÇEVİK
Bir yanıt yazın