1.12.1963
AKRİTAS PLANI
Genel Prensipler
ÇOK GİZLİ
KARARGÂH
(Not: Bu bölüm Glafkos Kleridis’in “ANILAR –MY DEPOSITION” isimli kitabının I. Cildinden alınmıştır.)
“Başpiskopos Makarios’un verdiği son demeçler ile Millî davanın yakın bir gelecekte alacağı yön belirlenmiş oldu. Geçmişte de vurguladığımız gibi millî mücadeleler ne bir günde çözümlenebilir ne de değerlendirilebilir. Millî davaların çeşitli aşamalarının geçilmesi için süre belirlemek de mümkün değildir. Ulusal davamız, ancak şimdiye kadar yer almış gelişmelerin, belirmiş koşulların ve alınmış önlemlerin ışığında incelenebilir. Her önlemin uygulanacağı taktiği ve zamanı, içte ve dışta o gün hakim olan koşullar tayin eder. Bütün bu çaba gerçekten güçtür ve birçok safhadan geçilmesi şarttır; çünkü sonucu etkileyen faktörler çok ve çeşitlidir. Herkesin, alınan önlemlerin daha önce yapılmış ve yapılmakta olan incelemeler sonucu alındığını ve gelecekte alınacak önlemlerin temelini oluşturduğunu bilmesi yeterlidir. Ayrıca, şimdi düşünülen bu önlemlerin, self determinasyon hakkımızın kayıtsız şartsız ve tam olarak uygulanması olan nihai ve değiştirilemez milli gayemizin sadece ilk adımını ve basit bir safhasını teşkil ettiğinin de bilinmesi kifayet eder.
Amaç değiştirilemez olduğuna göre, incelenmesi gereken konu taktiktir. Bu da, zorunlu olarak, iç ve dış (uluslararası) taktik diye ikiye ayrılmalıdır, çünkü her iki halde de davamızın sunulması ve yönetilmesi farklıdır.
A. DIŞTA (ULUSLARARASI ALANDA) KULLANILACAK METOD: Mücadelemizin son safhasında Kıbrıs sorunu, dünya kamuoyuna ve diplomatik çevrelere, Kıbrıs halkının self determinasyon hakkını kullanması istemi olarak sunulmuştu. Bu hakkın kullanılmasında Türk azınlığı sorunu, bilinen şartlar altında ortaya atılmış ve toplumlararası çarpışmalar bahane edilerek iki toplumun birleşik bir idare altında birlikte yaşayamayacağı görüşü kanıtlanmaya çalışılmıştı. Son olarak da sorun, birçok uluslararası çevreler için, karşıt taraflar arasındaki görüşmeler sonucunda varılan bir anlaşma yolu ile çözüm olarak gösterilen Londra ve Zürih anlaşmaları ile halledilmiş oluyordu.
İLK HEDEF:
a) Bu nedenle ilk hedef, Kıbrıs sorununun tam olarak çözümlenmediği ve yeniden gözden geçirilmesi gerektiği izlenimini uluslararası alanda yaratmak olmuştu.
b) İlk gaye, Rum çoğunluk olarak haklı çıkmak ve,
(i) Bulunmuş olan çözüm tatminkar ve adil değildir.
(ii) Varılan anlaşma, çatışan tarafların gönüllü ve baskısız rızaları sonucu elde edilmemiştir.
(iii) Anlaşmaların gözden geçirilmesi, Rumların imzalarını inkâr etme çabası değildir zorunlu bir varoluş koşuludur.
(iv) İki toplumun bir arada yaşaması mümkündür.
(v) Yabancıların güvenmesi ve dayanması gereken güçlü unsur Türkler değil Rum çoğunluğudur.
izlenimini yaratmak olmuştur.
c) Yukarıdaki gayeleri gerçekleştirmek çok güç çaba gerektirmişse de tatminkar sonuçlar alınmıştır. Birçok diplomatik temsilcilikler, anlaşmaların tatminkâr ve adil olmadığına, baskılarla ve gerçek görüşmeler yapılmadan imzalandığına, çeşitli tehditler sonunda empoze edildiğine inanmış bulunuyorlar. Liderliğimizin, aklıselimle hareket ederek, anlaşmalar sonucu varılan hal çaresini, bir referandumla veya başka bir şekilde, halka resmen onaylatmaması, elimizde önemli bir kozdur; aksi halde, 1959’daki atmosfer içinde halk anlaşmaları mutlaka onaylardı. Genel olarak, şimdiye kadar Kıbrıs’ın yönetiminin Rumlar tarafından yürütüldüğü, Türklerin ise sadece olumsuz ve köstekleyici bir rol oynadığı kanıtlandı.
D) İKİNCİ HEDEF:
Birinci aşamayı böylece tamamladıktan sonra ikinci aşama eylemlerimizi ve gayelerimizi uluslararası alanda gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bunlar genel hatlarıyla şöyledir:
(i) Rumların niyeti, Türkleri baskı altında tutmak değil, hükümet etmenin makul ve adil olmayan kurallarını ortadan kaldırmaktır.
(ii) Bu kuralların bugün ortadan kaldırılması gerekir, çünkü yarın geç olacaktır.
(iii) Bunların ortadan kaldırılması, uygun ve kaçınılmaz olmasına rağmen, Türklerin mantıksız tutumları yüzünden mümkün olmamaktadır ve, o nedenle de Türklerle ortaklaşa ve anlaşarak hareket etmek gerçekten imkansız olduğundan tek yanlı hareket haklı olur.
(iv) Bu gözden geçirme konusu Kıbrıslıların bir iç sorunudur ve bunun için kimseye, güç kullanarak veya başka şekilde, dıştan herhangi bir müdahale hakkını vermez.
(v) Önerilen değişiklikler makuldür, adildir ve azınlığın makul haklarını garanti eder.
e) Bugün uluslararası havanın, her türlü baskının ve özellikle azınlıklara yapılan baskının karşısında olduğu genellikle kanıtlanmıştır. Şimdiye kadar Türkler Adanın Yunanistan’a ilhak edilmesinin kendilerini köle durumuna sokacağına dünya kamu oyunu inandırmakta başarılı oldular. Bu şartlar altında talebimizi, mücadele süresince olduğu gibi, Enosis değil de self determinasyon için hür irademizi uygulama hakkımız temeline dayayarak dünya kamuoyunu kendi yönümüzde etkileyebilmek çabamızda ciddi başarı olanağımız bulunduğu değerlendirilmektedir. Self determinasyon hakkımızı tamamen ve engellenmeden kullanabilmemiz için de anayasanın ve anlaşmaların (Garanti ve İttifak anlaşması vs. gibi) halk iradesinin kayıtsız bir şekilde ifade ve uygulanmasını engelleyen ve dış müdahale tehlikesine gebe tüm hükümlerinden kurtulmamız gerekiyor. Bu nedenlerle ilk saldırı hedefimiz, bundan böyle Kıbrıslı Rumlarca kabul edilmediğini ilk olarak belirttiğimiz Garanti anlaşması olmuştur.
Bu sağlandıktan sonra, hukuki ve manevi hiçbir güç, kendi başımıza ve hür olarak kendi geleceğimize karar vermemizi ve bir plebisit ile self determinasyon hakkımızı kullanmamızı engelleyemeyecektir.
Yukarıdakilerden anlaşılacağı üzere, plânımızın başarısı için bir girişim ve gelişmeler zinciri gereklidir. Bunların her biri kaçınılmaz ve zorunludur, çünkü aksi halde, gelecekteki girişimlerimiz yasal olarak haksız ve politik yönden başarılması imkansız olur; ayrıca halkımızı ve ülkemizi ciddî tehlikelerle karşı karşıya bırakmış oluruz. Hareket hattımız başlıklar halinde şöyledir:
a) Anlaşmaların olumsuz maddelerini değiştirmek ve buna paralel olarak Garanti ve İttifak anlaşmalarını fiilen zayıflatmak. Bu adım kaçınılmazdır çünkü olumsuz yönleri tadil etmek ihtiyacı genellikle bütün dünyaca kabul edilmiştir ve makul addedilmektedir (tek yanlı hareketimizi bile haklı gösterebiliriz), buna karşılık böyle bir tadil çabamızı engellemeye yönelik bir dış müdahale haklı gösterilemez ve uygulanamaz.
b) Yukarıdaki işlemden sonra Garanti Anlaşması (müdahale hakkı) hukuken ve esas olarak uygulanamaz.
c) Kıbrıs, self-determinasyon hakkının kullanılmasındaki kısıtlamalardan (Garanti ve İttifak anlaşmalarındaki) kurtulduğunda, halk kendi arzusunu ifade edip uygulamakta serbest olacaktır.
d) O zaman tamamen bağımsız olacağımızdan, Devlet kuvvetlerinin (Polis gücü ve hatta dost askerî güçler) herhangi bir iç veya dış müdahaleye yasal olarak karşı koyması;
Görülüyor ki `a)’ maddesinden `d)’ maddesine kadar olan harekât şarttır ve yukarıdaki sıraya göre ve birbirlerini izleyerek yapılmalıdır.
BUNUN SONUCU OLARAK DA BELİREN GERÇEK ŞUDUR: Eğer yukarıdaki eylemlerden herhangi bir uluslararası başarı olanağımız olmasını umuyorsak mücadelemizin herhangi bir aşamasını bir önceki aşama tamamlanmadan açıklamamak zorundayız. Örneğin, yukarıda belirttiğimiz dört aşamanın gerekli yol olduğu kabul ediliyorsa, (d) maddesi açıklanmışsa tadilattan (a maddesi) söz etmek anlamsız olur. Çünkü, anayasanın olumsuz hükümlerini tadil etmek yollarını ararken böyle bir revizyonun devletin ve anlaşmaların işlerliği için gerekli olduğu bahanesini nasıl öne sürebiliriz.
Yukarıda belirtilenler, uluslararası alandaki gaye, hedef ve taktik ile ilgili noktalardır. Şimdi iç cephe.
B. İÇ CEPHE
İçteki hareketlerimiz, bunların uluslararası alandaki yorumlanmasına ve yapacağımız eylemlerin millî davamız üzerindeki etkisine göre değerlendirilir.
1. Aşılmaz olarak tanımlayabileceğimiz tek tehlike dış müdahale olasılığıdır. Bu, ne maddî zarar ne de kendimiz için tehlikesinden değil, (son değerlendirmede bunlar, kısmen veya tüm olarak kendi gücümüzle karşılanabilecektir) muhtemel politik etkileri için doğrudur. Eğer müdahale tehdidi veya müdahale, planımızın “c” aşaması uygulanmadan önce yapılırsa böyle bir müdahale tamamen haklı görülmese bile hukukî yönden tartışılabilir olacaktır. Bu da hem uluslararası alanda hem de Birleşmiş Milletlerde büyük ağırlık taşır. Son zamanlarda yer almış olan benzer olayların tarihinden öğreniyoruz ki hiç bir müdahale olayında, müdahale hukuk dayanağından yoksun olsa bile, ne Birleşmiş Milletler ne de başka güçler, saldırıya uğrayandan önemli tavizler koparmadan, saldırganı söküp atamamıştır. İsrail’in Süveyş saldırısında, harekâtın tüm Birleşmiş Milletler tarafından kınanmasına ve Sovyetler Birliğinin duruma müdahale tehdidine rağmen, İsrail Kızıl Denizdeki Eilat Limanını tutması karşılığında geri çekilmiştir. Tabii Kıbrıs için çok daha büyük tehlikeler vardır.
Eğer iyi çalışır ve yukarıda (a) safhasında belirtilen girişimlerimizi haklı gösterebilirsek hem herhangi bir müdahale haklı görülmeyecek hem de başlangıçta her türlü desteği kazanmış olacağız, çünkü Garanti anlaşmasına göre, garantör devletler olan İngiltere, Yunanistan ve Türkiye arasında anlaşma olmadan müdahale yapılamaz. Uluslararası desteğe işte bu temaslar devresinde (müdahale öncesi) ihtiyacımız olacaktır. Anayasada yapılmasını önerdiğimiz değişiklikler makul ve haklı göründüğü zaman bu desteği alabiliriz.
Bu durumda, ilk hedef, ilk aşamada önereceğimiz değişikliklerin seçimi ile müdahaleden kaçınmaktır.
TAKTİK: Türklerle müşterek anlaşma çabaları tükendikten sonra makul Anayasal değişiklikler. Müşterek anlaşma imkansız olduğuna göre tek yanlı girişimi haklı göstermeğe çalışacağız. Bu safhaya paralel olarak 21 sayfadaki (ii) ve (iii) safhaları da uygulanır.
2. Aşikârdır ki, müdahalenin haklı gösterilebilmesi için, anayasada basit bir revizyon teklifinden daha ciddî bir nedenin, daha yakın bir tehlikenin var olması gerekir.
Bu nedenler şunlar olabilir:
(a) “a” – “c” safhaları tamamlanmadan ENOSİS’in ilânı.
(b) Türklerin katliamı olarak gösterilebilecek ciddî toplumlararası çarpışmalar.
İlk neden, birinci kısımda incelenmiştir, böylece, geriye toplumlararası çatışma tehlikesi kalmış oluyor. Tahrik edilmeksizin Türklere karşı bir katliama girişmek veya hücum etmek niyetimiz olmadığına göre geriye, Anayasa’nın herhangi bir maddesini tek yanlı olarak değiştirmeye kalkışmamız halinde, Türklerin şiddetli tepki göstererek olaylar ve çatışmalar yaratmaları veya katliamlar, gösteriler ve bomba olayları sahneleyerek Rumların gerçekten kendilerine hücum ettiği ve bu yüzden can ve mal emniyetleri için müdahalenin şart olduğu izlenimini yaratmağa çalışmaları olasılığı kalır.
TAKTİK: Anayasayı tadil etme çabalarımız açık olacak, daima barışçı görüşmelere hazır görüneceğiz ve eylemlerimiz hiç bir zaman tahrik edici veya şiddet hareketi şeklinde olmayacak. Muhtemel olaylar, başlangıçta kanun çerçevesinde ve yasal güvenlik kuvvetleri tarafından plân uyarınca karşılanacaktır. Hareketlerimiz yasal görünümlü olacaktır.
3. Anayasayı tek yanlı değiştirme hakkımız ihdas ve kabul edilmeden önce, tarafımızdan şiddet kullanılmasını gerektiren, Belediyelerin birleştirilmesi gibi, girişim ve kararlardan kaçınılmalıdır. Bu karar, zor kullanarak birleşmeyi ve belediye mallarının müsaderesini sağlamak için Hükümetin dinamik olarak müdahalesini zorunlu kılacaktır ki bu da Türkleri muhtemelen dinamik tepki göstermeğe zorlayacaktır. Buna karşılık, örneğin 70:30 kuralını yasal girişimlerle değiştirmemiz daha kolaydır çünkü bu durumda aktif girişimlere ve eylemlere girişmesi gereken Türkler olacaktır, bizim çabalarımız ise eylem değil reddetme olacaktır. Vergilendirmedeki ayrı çoğunluk da aynidir. Bu önlemler halen etüd edilmiş bulunmaktadır ve uygulanmaları için bir dizi önlemler kararlaştırılmıştır. Bu çabalardan bazıları ile Anayasayı tek yanlı olarak değiştirme hakkımız de facto kabul edildikten sonra artık takdirimizi ve gücümüzü kullanarak daha dinamik olarak ilerleyebileceğiz.
4. Yukarıda anlatılan genel planımızın ilk adımı olarak Anayasayı tadil için girişeceğimiz önemli eylemler karşısında Türklerin çatışmalar yaratmak veya sahnelemek istemeyeceklerine inanmak safdillik olur. İşte bu nedenle Teşkilâtımızın varlığı ve güçlenmesi şarttır ve zarurîdir, çünkü:
(a) Türklerin ani tepkilerine karşı bizim karşı saldırımız derhal yapılmazsa Rumlar arasında panik yaratılması tehlikesi vardır, ve özellikle şehirlerde, hayatî bölgelerin önemli kısmının geri alınamayacak şekilde kaptırılması tehlikesi doğacaktır. Halbuki gücümüzün derhal ve öldürücü olarak gösterilmesi, muhtemelen Türkleri kendilerine getirecek ve eylemlerini, önemsiz ve münferit olaylarla sınırlayacaktır.
(b) Türklerin plânlı veya fevrî bir saldırısı halinde, bu saldırı sahnelenmiş olsun veya olmasın, bu saldırıyı mümkün olan en kısa sürede şiddet kullanarak bastırmamız şarttır, çünkü 1-2 gün içinde duruma hakim olabilmemiz halinde herhangi bir dış müdahale mümkün, muhtemel veya haklı olamayacaktır.
(c) Yukarıdakilerden herhangi birinin gerçekleşmesi halinde, kuvvet kullanılarak ve kesin olarak bastırılması, bizim sonradan girişeceğimiz ve Anayasada yeni değişikliklere yönelik hareketlerimizi büyük çapta kolaylaştıracak ve bunlar herhangi bir tepki olmadan uygulanabilecektir. Çünkü Türkler, tepkilerinin zayıf kalacağını ve toplumları için ciddî zararlar doğurabileceğini kavramış olacaklardır, ve,
(d) Çatışmaların yayılıp büyümesi halinde, ENOSIS’in derhal ilan edilmesi dahil, planın `a’dan `d’ye kadar aşamalarını uygulamağa hazır olmalıyız, çünkü o zaman diplomatik faaliyetleri beklemek için hiçbir neden kalmamış olacaktır.
5. Bütün bu aşamalarda aydınlatma ve planlarımızı bilmeyenler veya bilmesine imkan olmayanlarla tutucu çevrelerin propagandalarına karşı koyma faktörlerini de unutmamak gerekir. Belirttiğimiz gibi mücadelemizin en az dört aşamadan geçmesi şart olup planlarımızı ve niyetlerimizi vakitsiz olarak açıklamamak zorunluğundayız.
Tam bir mahremiyet ve gizlilik basit bir millî görevin de üstündedir. BEKA VE BAŞARI İÇİN YAŞAMSAL BİR GEREKLİLİKTİR.
Bunun böyle olması tutucuları ve sorumsuz demagogları sözde milliyetçilik ve tahrik edici yayınlar yapmaktan alıkoymayacaktır. Plan onlara liderlerimizin esas amacının “milli hedef” olmadığını ve sadece anayasayı tadil etmek olduğunu iddia edebilme olanağını vermektedir. Anayasal değişikliklerin safha safha ve hüküm süren şartlar altında yapılması gerekliliği işimizi daha da güçleştiriyor ancak bütün bunlar bizi, ne sorumsuz sokak demagojisine ne de milliyetçilik sömürüsüne itmelidir. Yaptıklarımız bizim en doğru savunucularımız olacaktır. Her halükârda yukarıdaki girişimler bilinen nedenlerle gelecek seçimlerden çok önce önemli ilerleme kaydedeceği ve meyvelerini vereceği için önümüzde kalan kısa devre içinde olabildiğince itidal göstermeli ve soğukkanlılı davranmalıyız. Buna paralel olarak, sadece yurtsever güçlerin birliğini ve disiplinini korumakla kalmayıp bunları daha da güçlendirmek zorundayız. Bu konuda ancak, üyelerimizi ve onlar aracılığı ile halkı iyice aydınlatmak suretiyle başarılı olabiliriz.
Her şeyden önce gericilerin gerçek kimliklerini açıklamalıyız. Bunlar, yakın geçmişin ortaya koyduğu gibi, küçük sorumsuz demagoglar ve fırsatçılardır. Bunlar, liderliğimize kuduz köpekler gibi saldıran, fakat geçerli ve pratik herhangi bir çözüm yolu önermekten aciz, redciler ve gericilerdir. Tüm girişimlerimizde başarı sağlayabilmemiz için, son dakikaya kadar güçlü ve istikrarlı bir hükümete ihtiyacımız vardır. Bunlar güzel sözler söyleyen ve sloganlar atan yaygaracılar ve lâfazanlar olarak meşhurdurlar. Bunlar somut eylemlere ve fedakârlık yapmağa isteksiz ve iktidarsızdırlar. Bunun bir örneği, bugünkü durumda dahi Birleşmiş Milletlere başvurunun ötesinde daha somut birşey önerememeleridir. Bu yüzden daima uzakta tutulmaları ve soyutlanmaları gerekir.
Bunun için yukarıdaki plan ve niyetlerimiz konusunda üyelerimizi SADECE SÖZLÜ olarak aydınlatmalıyız. Bölge Karargâhlarında karargâh ileri gelenleri ve üyelerle yapılan toplantılarda, her üye herşeyi tamamen anlayıncaya ve başkalarına da anlatabilecek duruma gelinceye kadar, yukarıdakiler sürekli olarak incelenmeli ve izah edilmelidir. HİÇ BİR YAZILI İZAHATA İZİN YOKTUR. YUKARIDAKİLERLE İLGİLİ HER HANGİ BİR BELGENİN KAYBI VEYA SIZDIRILMASI VATANA İHANET SUÇU SAYILIR.
Hiçbirşey mücadelemize, bu dökümanın açıklanmasından veya rakiplerimiz tarafından yayınlanmasından daha ölümcül ve kesin zarar veremez.
Üyelerimize sözlü bilgi verilmesi ve üyelerimizin aydınlatılması dışındaki bütün çalışmalarımız ve özellikle basındaki yayınlarımız, karar suretleri vs. çok ılımlı olmalı ve yukarıdakilere hiçbir atıfta bulunulmamalıdır. Söylevlerde ve mitinglerde, sadece sorumlu kişiler, Bölge Karargâh başkanlarının sorumluluğu altında, başkanın yapılacak konuşmayı kontrol etmesinden ve kesin onayını vermesinden sonra, yukarıdaki plandan genel hatlarıyla söz edebilirler. Bu halde dahi bu konuşma HİÇ BİR ŞEKİLDE BASINDA VEYA BAŞKA YAYINLARDA YER ALMAYACAKTIR.
TAKTİK: Üyelerimiz ve halk SÖZLÜ OLARAK tamamen aydınlatılmalıdır. Kendimizi ılımlı gösterebilmek için her çaba harcanmalıdır. Planımızın yazılı olarak açıklanması veya basında veya herhangi bir dökümanda bundan bahsedilmesi kesinlikle yasaktır. Resmi kişiler ve diğer sorumlular halkı aydınlatmaya, morallerini ve mücadeleciliklerini yükseltmeğe, planlarımızı açıklamamak, basın veya başka bir yolla ifşa etmemek koşuluyla, devam edeceklerdir.
NOT: Bu döküman, alındığı günden itibaren 10 gün içinde, Bölge Karargâh başkanının sorumluluğu altında ve bütün karargâh mensuplarının huzurunda, yakılmak suretiyle imha edilecektir. Bu dökümanı kısmen veya tüm olarak kopya etmek şiddetle yasaktır. Bölge Karargâhı mensupları, başkanlarının sorumluluğu altında planı alıp inceleyebilirler, ancak bu dökümanı, Bölge Karargâhı binasından çıkarma hakları yoktur.
Başkan AKRİTAS
Bir yanıt yazın