YCHP, AKP’ DEN DAHA TEHLİKELİDİR

Fethullah Gülen cemaati, “devlette paralel yapı oluşturmak, milli irade gaspı, vergi kaçakçılığı,terör örgütü kurmak,din ile toplumu aldatmak ve casusluk” iddialarıyla hesaba çekiliyor.
Tam da, YCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun,”Atatürk’ün kurduğu Halk Fırkası ile bugünkü CHP aynı değil, kendimizi yeniliyoruz “dediği sırada,
Dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Devletin egemenliğini ele geçirmek amacıyla örgütsel yapı oluşturmak” iddiasıyla yeni gözaltılar ve arama kararları uygulanıyor…
*
Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün “Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müridler,meczuplar memleketi olamaz. En doğru,en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır” düsturuna rağmen, cemaatin medyadaki mensuplarına yapılan operasyona,
“Şu anda yaşadığımız süreç sağlıklı bir demokraside yaşadığımız bir süreç değildir. Mazlumun kimliği,adresi sorulmaz. Biz her zaman mazlumun yanında olacağız. Sabahın köründe gazetecilerin gözaltına alınması, gazetelere baskın yapılması, televizyon kanallarına baskın yapılması kabul edeceğimiz bir uygulama değildir”benzeri ifadelerle itiraz ediyor.

*
Halbuki Kılıçdaroğlu,partisinin temelini oluşturan Atatürkçü düşünce sistematiğinden olanların,her daim Gülen ve cemaatini laik Türkiye’nin temel siyasi kimliği ve tarihsel birikiminin sarsılması ve çözülmesine neden olan türlü konulardaki önerilerinin tümünü hayata geçirmekle maruf kimliğini pek sert eleştirdiğini,
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın “Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına kumpas kuranlar, bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olamaz” ifadesiyle cemaatin, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla milli orduya karşı kumpas kurduğuna ilişkin iddiasını da biliyor…


*
O halde,ne oluyor?
*
Yakın geçmişte küresel jeopolitik güçler, Arap dünyasında nüfuz mücadelesinde giderek sivrileşiyor, artan diplomatik yoğunlukla ekonomik ve askeri ilişkilerini yeniden gözden geçiriyordu.
İslamcılar Batı’nın uyum kapasitelerine verdikleri teşvike rağmen, ülkelerinde rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı oluşturamıştı,hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları güvenceye alınamıyordu.
Çevre ülkelerle birbirlerini tamamlayıcı politikaları da geliştiremeyince, fikir ayrılıklarını da müzakere ve barış görüşmeleriyle çözemiyorlardı.
En fenası da Batı’nın Müslüman halklara her türlü zulme maruz bıraktıkları fikrinde gelişiyor, Batı’ya karşı “İslami Cihad”çı kesiliyorlardı…

*
Batı Arap ülkelerinde İslamcılık ideolojisinin traşlanması ve yeni dinamiklerin dış politikalarına yansıtmalarının sürecini başlattı.
Mısır’da Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütünün Hürriyet ve Adalet Partisi iktidardan indirildi.
Batı’nın ivmesiyle Kuveyt’te toplanan 25.Arap Birliği Zirvesi sonuç bildirgesinde İslamcı ideoloji ve teröre kadar ulaşan pratiklerine karşı çıkıldı.
Şimdilerde küresel ekonominin lideri ABD, o günlerde İslamcılara verdiği teşviklerin hatasından dönmeye çabalıyor.
Başkan Obama pozisyonunu “Ülkemizi de tehdit eden İslamcı ideoloji ve teröristlerle mücadele stratejimiz ön cephedeki ortaklarımızı destekleyerek bizi tehdit eden teröristleri yok etmeye dayanıyor” ifadesiyle belirliyor.
İslamcı ideoloji ve terörizmin kökünden yok edilmesi, terörizm düşüncesinin yayılmasına son vermek için müttefiklere ortak çaba harcanması çağrıları yapılıyor.

*
İslamcı Fethullah Gülen ve Tayyip Erdoğan’ın ABD/CIA ve İsrail/MOSSAD’dan uyum kapasitelerine aldıkları destekle, her türlü desise,entrika,tefrikayı da kullanarak Emniyet ve İstihbarat’ta örgütlenmeyle yargıyı,bürokrasi,yerel idareleri, TSK’yı, TÜBİTAK, medya,üniversiteler, siyasi partileri denetime aldığı,kamu gücü ve yetkilerini kullanan özerk kurumlarla halkın iradesini ekonomik işleyişten uzaklaştırdıkları bir sürecin ardından,
“Biz, öyle bir davanın mensuplarıyız ki, bu dava adeta iğne ile kuyu kazılarak bugünlere ulaşmıştır. Başımızı asla öne eğmeyecek, dava taşını gediğine koyana kadar mücadeleye devam edeceğiz “diye şişindikleri yeni bir Türkiye yaşanıyordu.

*
Öyle ki, Fethullah Gülen geniş kitleleri etkileyen cemaatinin partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesi halinin toplumsal sigorta mekanizması gibi düşünülmesini istiyordu…

*
Ne ki paralel yapılı bu garip yeni Türkiye devleti de, modeli olduğu tıpkı Mısır’daki İslamcı yapının sonuçlarını veriyordu…
Uluslararası ekonomik ve demokratik kriterleri karşılayamıyor, çevre ülkelerle tamamlayıcı politikalar geliştiremiyor, fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmekte eksik kalıyor ve bir kesim halkı  Batı’nın Müslüman halklara her türlü zulme maruz bıraktıkları fikrinde yetiştirirken,”İslami Cihad” ateşini bir güzel körüklüyordu.

*
Nitekim Türkiye’de de Kuveyt 25.Arap Birliği Zirvesi kararları Gülen cemaatinden başlanarak İslamcı ideoloji ve teröre kadar varan pratiklerine uygulanmaya konuldu.
Önce Erdoğan ve Gülen’in ortak iktidarlarının mezhebî fikir hayatına, ekonomik ve siyasal yönetim anlayışına, dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan politikalarına karşı Gezi Parkı eylemlerine, bir süre sonra dahil olan küresel jeopolitik güçlerin istihbarat örgütleri Erdoğan ve Gülen arasına nifak katmaya başladı.
Sonra 17 Aralık sürecinde her adımı planlanmışve İslamcı siyasi lider Erdoğan ile dini lider Gülen arasına “Rüşvet ve Yolsuzluk” ve “Casusluk Faaliyetleri”  konuldu.
Cemaatin ilişkileri deşifre olmaya başlayınca, bu kez dini çalışmalar yapan bir yapı olarak değil, bütünüyle devleti ele geçirmek gibi siyasi hedefleri olan bir yapı olarak algılanmaları sürecine girildi ve yeni Türkiye’nin paralel devlet rejiminin lağvedilmesine yol verildi.

*
Bu yüzden Gülen cemaatine ardarda operasyonlar düzenleniyor.
Emniyet ve İstihbarat kurumları, yargı, bürokrasi,yerel idareler,üniversiteler tek tek cemaatçilerden temizleniyor, işte bugün devlet içinde paralel yapıyla ilişkili olan

medyada görevli cemaatçilere operasyon yapılıyor ve bu basın özgürlüğü kapsamına asla girmiyor.

Yarın sıranın, TSK ve siyasi partilere de geleceğinden hiç şüphe bulunmuyor.*
Küresel güçler, İslamcıların Türkiye’de devlete köklü yerleştiklerinin, İslamcı ideolojiyle yapılacak mücadelenin Mısır’daki gibi kolay olmayacağının farkındadır,o yüzden mücadele kademeli yapılıyor.
Üstelik küresel ekonomide  Türkiye’nin ekonomik ve siyasi ağırlığı, Erdoğan’ın dünya İslamcıları lideri olması mücadelenin daha özenli yapılmasını gerektiriyor.
Öncelikle Gülen paralel yapısının tasfiyesinde Erdoğan’ın devletteki paralel yapının kuruluşu, organizasyonu, görevleriyle ilgili bilgisinden yararlanılıyor.
Sonra bir büyük hesaplaşma ile çok büyük yolsuzluklar,rüşvet almak,rüşvet dağıtmak, paralel yapıya göz yummak gibi suçlarıyla Erdoğan’ın meşruiyet alanına girilmesi, nihayet  başka bir Türkiye hedefleniyor…

Doğrusu CHP’nin de bu fikrin arkasında olması gerekiyor.*
Ne ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun iki arada bir derede kalmaktan çıktığı anlaşılıyor.
Bir tarafta, cemaat ile yakınlaşmaya dikkat çeken Birgül Ayman Güler’in,” CHP içerisinde Gülen cemaati ile işbirliğini savunanlar bulunuyor.
Nurculuk cemaatinin Fethullahçılık kolu 1979’dan bu yana doğrudan Amerikan’ın, CIA’nın yönetiminde dünya genelinde Türk okulları açarak önce DSP’yi teslim aldı, sonra AKP’yi teslim aldı, şimdi de gelmiş bize yapışmaya çalışıyor. Ben karşımda Türkiye’yi soluyla sağıyla dizayn etme cüreti bulmuş emperyalizmin ajanını görüyorum” iddiası,
Öte yanda Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak’ın,”Hükümet yolsuzlukta suçüstü olmuştur.AKP’nin kamuoyunda hızlı bir itibar kaybı var. İktidara can suyu taşımamak, amaçlarına alet olmamak lazım. Erime sürecine giren AKP’yi iyi polis gibi göstermek, sanki özgürlükçü mağduriyetin yanındaymış gibi gösteren bir pozisyona girmek doğru değil “ifadesi arasından;

*
Kılıçdaroğlu YCHP’sine AKP’nin rolünü giydiriyor.
Bir zaman “Ergenekon Savcısı” olan Erdoğan bugün “Cemaatin Savcısı”dır, “Ergenekon Avukatı” Kılıçdaroğlu bugün “Cemaatin Avukatı”dır.
Bir garip görüntü sırıtıyor; AKP küresel güçlerin talimatıyla krizden kurtulmak için cemaati geriletmeyi,o sırada CHP’yi bölmeyi,
CHP cemaatle ittifak yapmakla AKP’yi zayıflatarak geriletmeyi ya da  iktidarı seçimle ya da provokasyonlarla düşürmeyi,
Cemaat ise kriminal bir suç örgütü olarak ortaya çıkan çehresini CHP ortaklığında saklamayı  planlıyor.

*
Bu esnada Başbakan Ahmet Davutoğlu, tüm

CHP’lilerin bağrına saplanan bir hançer gibi Kemal  Kılıçdaroğlu’na “Bütün CHP mirasını reddi miras ilan et” çağrısında bulunuyor.

Eh, aynı gün o’da, Başbakan’ın çağrısını  “Atatürk’ün kurduğu Halk Fırkası ile bugünkü CHP aynı değil, kendimizi yeniliyoruz “diye yanıtlıyor.
İnsan, Başbakan’ın herşeyini bir kasete borçlu Kılıçdaroğlu’na ” Sıra siyasi partilere sızan cemaatçilerin tasfiyesine geliyor” mesajı verdiğini, bu yüzden  Kılıçdaroğlu’nun da mütemadiyen bir şaşkını oynamakta olduğunu düşünmekten kendini alıkoyamıyor…
Ne bilelim?

16.12.2014


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir