15 AĞUSTOS’UN GİZEMİ

 

15 AĞUSTOS”UN GİZEMİ

Hüseyin MÜMTAZ

 

Cümbürcemaat Öcalan’ın 15 Ağustos’da açıklayacağı duyurulan “yol haritası”na odaklanırken meğer başka şeyleri gözden kaçırmışız..

15 Ağustos, PKK’nın 1984’deki Eruh-Şemdinli baskınlarının “yıldönümü” idi. Dolayısı ile Öcalan’ın “demokratikleşme” paketinin ilânı için “en uygun” tarihti..

15 Ağustos 2009’daki “isyan”ın 25’inci yıldönümü, 25 yıl önce baskına uğrayan Eruh’ta “Cirav Doğa ve Kültür Festivali” olarak kutlandı. “Festival”i DTP’li Belediye organize etti.

Festivalde konuşan DTP Genel Başkanı Emine Ayna, “15 Ağustos 1984 yılında savaş şiddet başladı diyemeyiz. Çünkü şiddet Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri var. Biz 15 Ağustos’u barış harekatı olarak tanımlıyoruz ve bu günü önemsiyoruz” dedi. Kürt gruplarının sahne aldığı festivalde, Cirav dağına çıkan bir grup, havai fişek gösterisi düzenledi. Festival alanında bir araya gelen başka bir grup ise, PKK ve Öcalan posterleri açarak, meşaleli yürüyüş gerçekleştirdi. DTP’li milletvekili ve belediye başkanlarının konuşmasının ardından, PKK’nın Eruh baskınında bizzat güvenlik güçleriyle çatışmaya giren Ali Gün isimli bir kişi kürsüye çıkarak konuşma yaptı. Ali Gün, heyecanlı ve keyifli olduğunu söyleyerek, “O gün vatanda ne haldeydi hatırlıyorsunuz. Biz Kürdüz demeye korkulan o dönemde mücadele verdik. Bu inanç olmasaydı Kürdistan dağlarında kimse yaşayamazdı” dedi.

Gecenin son konuşmasını yapan DTP Genel Başkanı Emine Ayna, PKK’nın kuruluş yıldönümünü ima ederek, “Ben hiçbir zaman hiçbir şeyin anlamının bu kadar iyi anlatılacağına inanmıyorum. 15 Ağustos sömürgeye karşı gelişen bir eylemdir. Şiddetin artık bitmesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin yaşadığı ortaçağ zihniyetinden kurtulması gerekir. Kürtler 1980 darbesini Kürt halkının üstüne beton döküldü diye tanımlar. Barış, birlikte özgürce eşit yaşayabilmenin adıdır. 15 Ağustos 1984 yılında savaş şiddet başladı diyemeyiz. Çünkü şiddet Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri var. Biz 15 Ağustosu barış harekatı olarak tanımlıyoruz ve bu günü önemsiyoruz” dedi.

Ayna, PKK’nın 15 Ağustos 1984 yılında, Kürtlerin inkarına ve imhasına karşı barış ve eşitlik için ilk kurşunu sıktığı iddiasında bulundu. Artık silahların susmasını istediklerini ifade eden Ayna, PKK’nın ateşkes ilanına karşı, askeri operasyonların durdurulmasını istedi. (Hürriyet. 17 Ağustos 2009)

Yâni kıymetli okuyucu, özetle isyanın 25’inci yılı, bir “festival” ile “kutlandı”.

Öcalan’ın “neden” 15 Ağustos’u seçtiğini hep merak ederdim..

Bir başka “tesadüf” beni uyandırdı..

Meğer “15 Ağustos” aynı zamanda “Hazreti Meryem’in göğe yükseliş yıldönümü” imiş ve Hristiyan dünyasında çeşitli şekillerde kutlanırmış.

AA’nın haberine göre aynı gün İzmir’in Selçuk ilçesindeki Meryemana Evi’nde ayin düzenlenmiş..

İzmir Katolik Kilisesi Başpiskoposu Ruggero Franceschini’nin yönettiği ayine, farklı ülkelerden gelen Katolikler katılmış. İncil’den bölümler ve ilahilerin okunmasından sonra Franceschi’nin kutsadığı üzüm, incir ve ekmek, katılımcılara ikram edilmiş. Meryemana Evi’nin bahçesinde mum yakarak dilek tutan Katolikler, daha sonra ayine katılmışlar. İzmir’in Selçuk ilçesinde Efes Antik Kenti yakınlarında bulunan Bülbül Dağı’nda yer alan Meryemana Evi, Hristiyan tarihçiler tarafından Hazreti Meryem’in 101 yaşına kadar yaşadığı ve burada ölümünün ardından göğe yükseldiği yer olarak kabul ediliyor”muş”..

Katolikler “kutlar” da, hiç Ortodoks Rumlar geri kalır mı?

Onlar da Sümelâ da aynı gün Trabzon Müze Müdürü bayanı “tartaklamış”..

İHA’nın haberine göre Sabah saatlerinde Trabzon’a 3 özel uçakla gelen aralarında Selanik Valisi ve bir Rus Milletvekili’nin de bulunduğu Rus, Gürcü ve Yunan Ortodoks Kilisesi mensupları, Sümela Manastırı’nda ayin yapmak isteyince gerginlik yaşanmış.. Minibüs ve otobüslerle havalimanından Maçka ilçesi Altındere Vadisi’ndeki Sümela Manastırı’na giden kafile, buradan daha sonra yaya olarak Sümela Manastırı’na çıkmış. Aralarında Selanik Valisi Panayotis Psomyadis ve Rus Milletvekili İvan Savidis’in de bulunduğu turistler burada ayin için 2 tane din adamı eşliğinde mum yakmak istemiş.. Rus Milletvekili İvan Savidis’in yaktığı mum, bu sırada kendilerine ayin yapmamaları konusunda uyarılarda bulunan Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer’in “Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre burada ayin yapamazsınız” uyarısıyla söndürülmüş.. Mumun söndürülmesi üzerine Selanik Valisi Panayotis Psomyadis ve Rus Milletvekili İvan Savidis duruma tepki göstererek Yılmazer’in üzerine yürümüş. Yaşanan arbede ve gerginliğin ardından grup dua etmeyi sürdürmüş..

Konuyla ilgili açıklama yapan Selanik Valisi Panayotis Psomyadis, “Biz buraya ibaret yapmaya geldik. Burada ayinin yasak olduğunu gösteren bir yazı yok. Ben Pontusluyum, Trabzonluyum. Benim atalarım dedelerim burada büyümüş. Sonra Yunanlıyız, sonra da Selanik Valisiyim” diyerek duruma tepki göstermiş.. Grup dualarının bitmesinin ardından Sümela Manastırı’ndan gruplar halinde ayrılmış..

Sen ey okuyucu hiç; Selânik’in şimdi “müze” olan bir camisinde meselâ Antalya Valisi’nin, “Ben Türk’üm, buralar Osmanlı’nın idi. Balkan göçmeniyim, Hem de Vali’yim, buraya namaz kılmaya geldim” diyerek Selanik’in ilgili müdürünün üzerine yürüdüğünü, tartakladığını duydun mu?

Tartaklasaydı, hem de ilgili müdür bayan olsaydı, AB bizi ne yapardı düşünebiliyor musun?

Ya Milliyet’in 15 Ağustos tarihli şu haberine ne diyorsun ey okur?

“Yunanistan, Gümülcine’de Yanıkköy Camii’nin tapulu arazisi üzerine kilise inşa etmeye başladı. Camii Vakfı ile Yunan makamlar arasında mülkiyet savaşı çıktı Batı Trakya’da Gümülcine’ye bağlı Yanıkköy (Nimfea) Camii Vakfı’na ait araziye kaçak olarak inşa edilmeye başlanan kilise, vakıf yönetimi ile Yunanistan Doğu Makedonya ve Trakya Bölge Genel Sekreterliği arasında mülkiyet tartışması başlattı. Türk köylüler, Gümülcine Müftülüğü aracılığıyla ilgili makamlara yaptıkları itirazlarında, kilisenin inşa edildiği arazinin vakfa ait olduğunu belirtirken, Yunan Bölge Genel Sekreterliği’nden Müftülüğe gönderilen belgede arazinin “kamu malı olduğu” iddia edildi. Yanıkköy Camii Vakfı Başkanı Sabri Molla Hüseyin, “kilise inşa edilen 10 dönümlük arazinin 1879 tarihli Osmanlı tapuları bulunduğunu ve bu arazinin daha sonra mal sahipleri tarafından cami vakfına bırakıldığına dair belgenin de mevcut olduğunu” söyledi. Molla Hüseyin, “Bu arazinin Türk malı olduğu ve cami vakfına bırakıldığı belgelerle açık bir şekilde kanıtlanmaktadır. Kilise inşaatının durdurulması ve mülkiyet hakkının tanınması için ilgili resmi makamlara yasal yollardan başvuruda bulunduk” dedi.

Yunan Bölge Genel Sekreterliği’nden, Genel Sekreter Dimitrios Stamatis’in imzasıyla Gümülcine Müftülüğü’ne gönderilen belgede ise, “Yerinde yapılan inceleme sonucunda, kilisenin inşa edildiği arazinin Yunan devletine ait olduğunun belirlendiği” iddia edildi ve “bununla ilgili yasal işlemlerin Ormanların Mülkiyeti Komisyonu tarafından yapılacağı” bildirildi.

Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) Başkanı Halit Habipoğlu, “Yanıkköy Camii Vakfı’na ait arazinin üzerine inşa edilen kilise, vakıflar sorununu yeniden gündeme getirmiştir. Bugün, Yanıkköy Camii Vakfı’na ait arazi, devlet arazisi olarak nitelendiriliyor. Oysa Defterhane-i Hakan kayıtları arazinin sahiplerini açıkça göstermektedir. Arazide yapılan yerinde inceleme raporu da kilise inşaatının izinsiz ve yasadışı olarak yapıldığını kabul etmektedir” dedi.

Rodop Orman Müdürlüğü’nde görevli orman mühendisleri Eleftherios Tiganourias ile Spiridon Athanasiou, 29 Temmuz’da yaptıkları yerinde incelemenin ardından hazırladıkları raporda “Kilisenin yetkili orman idaresinden izin alınmaksızın ve tamamen yasadışı olarak” inşa edildiğini ifade ettiler. Rodop’taki en eski Türk köylerinden olan ancak göç nedeniyle boşalma noktasına gelen Yanıkköy’de, aralarında kilisenin inşa edildiği arazinin de bulunduğu köy camiine ait yaklaşık 35 dönümlük alana daha önce de Orman Müdürlüğü tarafından bazı dinlenme tesisleri yapılmıştı”.

Aynı 15 Ağustos günü Fener Rum Patrikhanesi’nin avukatı Kezban Hatemi’nin öncülüğündeki Adalar Vakfı’nın ev sahipliğinde Büyükada’daki Anadolu Kulübü’nde azınlık cemaat temsilcileri ve kanaat önderleri bir yemek düzenlediler.

Oysa yine aynı gün ve muhtemelen yine 15 Ağustos münasebetiyle düzenlenen “Sekizinci Uluslararası Trakyalılar Kongresi”ndeki konuşmasında Batı Trakya Türk azınlığının sorunlarına ilişkin güçlü mesajlar vermesi beklenen Karamanlis, Türk azınlığın sorunlarına değinmekten kaçınmış.. Ülkenin en fakir kesimini oluşturan azınlık ve Trakya’nın ekonomik kalkınması için yaptıkları projeleri anlatan Yunan Başbakan, 2004’te açıkladığı ve azınlığın yıllanmış sorunlarına çözüm getirmekte yetersiz kalan Çağdaş Avrupai Azınlık Politikası söylemini tekrar etmekle yetinmiş.. “Azınlığa karşı çağdaş Avrupai politikalar uyguladıklarını” iddia eden Karamanlis, Trakya’yı açık demokratik toplum ve alternatif kalkınma modeli yapma hayallerinin zaman içinde hayata geçirildiğini savunmuş..

“Azınlık” temsilcileri ile yanyana gelmekten kaçınmış..

15 Ağustos ile ilgili Fransız yorumu ise şöyle..

“ANKARA -ANKA- Fransızların İngilizce de yayın yapan haber kanalı France 24 Abullah Öcalan’ın açıklama yapmak için 15 Ağustos tarihini tesadüfen seçmediğini belirtti. Televizyon kanalının demokratik açılımla ilgili haberinde, Cumartesi beklenen ancak gerçekleşmeyen İmralı açıklamasının gelecek Çarşamba gününe ertelendiğine ilişkin son bilgi yer almadı. Ancak Türkiye’de yaşanan atmosferle ilgili ilginç değerlendirmelerde bulunuldu. France 24’te Guillaume Loiret imzalı değerlendirmenin başlığı -Türkiye’nin Kürtleri PKK’nın Yıldönümünde Hamle Ümit Ediyorlar- şeklinde atıldı. Dünya çapında Kürtlerin, Kürt hareketi liderinin Ankara’ya bir barış planı önermesinden dolayı PKK silahlı mücadelesinin 25’inci yılını -kutladıkları- belirtilen değerlendirmede, -Kürt toplumunda tüm gözler, Cumartesi günü Marmara denizindeki küçük İmralı adasına dönecek. Normalde uzak ve bilinmeyenin ortasındaki bu kurak ada kimsenin dikkatini çekmiyor, ancak orası, son on yılda yüksek güvenlikli bir hapishanede tutulan Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) lideri Abdullah Öcalan’ın bulunduğu yer. Ağustos’un 15’inde Öcalan Türk devletiyle Kürtler arasında barış ve uzlaşmaya ilişkin yol haritasını ilk kez ortaya koyacak- denildi”.

“57’inci Hükümet” sayesinde 2000’den 9 sene sonra İmralı önüne yine televizyonların naklen yayın araçları gitti.

Ve 2009’da Yunanistan’ın bir Valisi “Ben Pontusluyum, Trabzonluyum. Benim atalarım dedelerim burada büyümüş. Sonra Yunanlıyız” diyerek müze müdürünü tartakladı..

15 Ağustos 2009’u Türkiye işte böyle geçirdi.. 23/08/09

 

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

mumtazbay@hotmail.com

  - huseyin mumtaz

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir