Bugün 12 Eylül; 1980 darbesinin 37. yıldönümü.
Bugün sosyal ve asosyal medya 12 Eylül’e hakaret ve beddua yorumlarıyla dolacak, biliyorum.
Bilen de yazacak, bilmeyen de.
Koç Köroğlu, birgün Çamlıbel yaylasında atını sulamak için pınara gelmiş.
Bakmış pınarın başında koca karının biri “Gözün kör olsun Köroğlu” deyip duruyor.
Köroğlu kıratından inmiş ve sormuş koca karıya;
-“Ana neden öyle diyorsun? Köroğlu sana ne yaptı? Köroğlunu görsen tanır mısın?”
Koca karı cevap vermiş:
-“Yok oğul, nereden tanıyacağım Köroğlunu, bana da hiçbir şey yapmadı. Herkes öyle diyor ben de deyiverdim işte..”
12 Eylül’e eleştiri yöneltenlerin çoğu, inanın bu koca karının durumundadır.
Başkaları “darbeye destek veriyor” demesin düşüncesiyle eleştiriyor 12 Eylül’ü ve o darbeyi gerçekleştirenleri.
Tıpkı 12 Eylül’ü yargılamaya kalkışanlar ve o düşünceyle 2010 referandumunda EVET diyerek Türk yargısını FETÖ’ye teslim edenler gibi.
Oysa ben 12 Eylül darbesini tasvip edenlerden idim; tıpkı halkın %91.37’si gibi!
Çünkü ben 12 Eylül öncesini yaşadım; 12 Eylül öncesinde fişlendim polis tarafından!
O sebeple sakıncalı kura çektim askerliğimi yaparken!
Tıpkı rahmetli Uğur Mumcu gibi “SAKINCALI PİYADE” olarak askerlik yaptım Kars’ın -45 derecesinde!
Eğer 12 Eylül olmasaydı, bir sene sora kazandığım halde gidemezdim Bursa’daki üniversiteme.
Darbeden sonra elbette yanlışlar yapıldı; idamlar ve siyasetin engellenmesi yanlıştı.
Ancak ben yine de “OLUR” verdim 12 Eylül darbesine.
Çünkü her gün onlarca kişinin sokak ortasında ölmesini, insanların birbirine pusu kurup öldürüldüğü günleri yaşadım ben.
Herkes karşı çıkıyor da şu iktidar yanlısı olanlar neden karşı çıkıyorlar 12 Eylül’e onu anlamadım ben.
Zira bugünkü iktidar ile tarikat ve cemaatlerin palazlanmaları ve güçlenmeleri, tamamıyla 12 Eylül’ün bir sonucudur.
12 Eylül, Ülkücüleri ve solcu gençleri yeşil ekin gibi biçmeseydi, dinci siyaset ve dinci ticaret asla bu denli neşvü nemâ bulamazdı bu ülkede.
12 Eylül’ün “OUR BOYSLARI” din dersini zorunlu hale getirmeseydi, bu gün sayıları 30-40’a varan tarikat ve cemaatler bu kadar güçlenemezlerdi.
Mesela FETÖ diye bir derdimiz olmazdı bizim.
Dün akşam ilk defa duydum; televizyondaki tartışmalardan birisinde bir tatışmacı söyledi (Galiba Habertürk TV’de yayınlanan Türkiye’nin Nabzı programında Av. Cüneyt Toraman söyledi), darbecilerin başı Kenan Evren’e, Nur Cemaati’nin önde gelen isimlerinden Mehmet Kırkıncı Hoca söylemiş din derslerinin zorunlu ders hale getirilmesini.
Özetle; siyaset olsun, ticaret olsun, ekonomi olsun, din olsun; bugünkü görüntümüzün temelleri büyük ölçüde 12 Eylül darbesinden sonra atılmıştır.
Nakşibendi Tarikatı’nın Halidiye Kolunu’nun Gümüşhanevi Dergahına bağlı Özal ailesi ve Mehmet Zahit Kotku’nun liderliğini yaptığı İskenderpaşa Cemaati şekillendirmiştir 12 Eylül’den sonra Türkiye’yi.
Hâlâ da öyledir durum.
Bu tarikat ve cemaat halen iktidardadır.
O sebeple, bu tarikata ve cemaate mensup kişiler hiç saldırmasınlar 12 Eylül’e.
Onların durumu, yazımızın başında bulunan fıkradaki koca karının durumu gibidir.
Koca karı, nasıl ki; Köroğlu ve arkadaşlarının sükûneti ve emniyeti temin ettiği Çamlıbel yaylasındaki pınarlarda raha rahat suyunu doldurup esvaplarını yıkadıysa, tarikat ve cemaatler ile buralardan beslenen siyaset de Evren ve arkadaşlarının sağladığı sükûnet ortamında gelişip serpilmişlerdir.
12 Eylül’ün karşı çıktığım birkaç tarafından birisi de budur benim, NETEKİM…
Bir yanıt yazın