SIRANI BEKLE

ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi F.Ricciardone,Washington Büyükelçiliği’nde düzenlenen “ABD-Türkiye İlişkilerinde Atatürk’ün Mirası” konulu panelde konuştu.

Suriye’de hangi gruplarla çalışılması gerektiği konusunda ABD’nin Türkiye’den farklı düşündüğünü, Suriye’ye yabancı savaşçıların geçişinin Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri güçleştirdiğine vurgu yaptı.
“Ortadoğu’ya bakıldığında şu anda dünyanın en savunmasız bölgesi olarak görülüyor, bölge savaşlar yönünden büyük risk taşıyor.
Türkiye ve İsrail’in böyle bir bölgede ortak noktada buluşması çok önemlidir. Türkiye ve İsrail, işbirliği için ortak nokta buluncaya kadar bölgenin istikrar içerisinde olduğunu düşünmek imkansızdır” dedi.
*
Bir süredir Türkiye, AKP iktidarı ile küreselleşmenin ortaya çıkardığı beşerî durum dolayısıyla insanların barış, diyalog ve uzlaşma ortamı içinde demokrasi, insan hakları ve özgürlükler gibi ortak değerler etrafında bir araya gelmesi için zemin oluşturmaya çalışıyor.
Küreselleşmenin dinler, inançlar, kültürler, milletler kadar  dünya ölçeğindeki sivil oluşumların aktif katılımına daha fazla açık olmasının, teminen başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kurumların demokratik bir şekilde yeniden yapılandırılması, mevcut duruma uygun yeni kurumların oluşturulması, bu kurumların kuruluş amaçları ve hukukun üstünlüğünü gözeterek davranmaları gereğini talep ediyor.

*
Ne ki Türk Demokrasi’si bu süreci, Atatürkçü ilkeler yönünde demokratik ve lâik siyaset, serbest piyasa ekonomisi, içte dışta barışa dayalı politikalara ilerlemesi  ve sorunlarını çözerek geçirmesi gerekirken,baskın islamcı karakteriyle demokrasinin güvenliğine tehdit unsuru olan AKP iktidarı ve bölücü terör tehditi nedeniyle büyük zararlarla geçiriyor.
AKP iktidarının, hem Türkiye hem İslam ülkelerine yönelik yeniOsmanlı kurgusu ve bölücü terör örgütünün önünde  yer alan ayrılıkçı Kürt siyasetinin “konfederal anayasa, ulus,vatan,siyaset” konsepti;

*
Birincisi,Ortadoğu’nun değişen sosyolojisinin de göz önüne alınmasıyla, çıkacak mezhepsel ve etnik kimliklerin ulusal ya da bölgesel çatışmalara  neden olmaması için milliyetçi değil çoğunlukçu, otoriter ve  siyasal ılımlı islama açık illiberal bir yapıyı,yeni bir rejimi ortaya çıkarıyor.
Zımnî üst kimliğin “İslam Milleti”, fakat anayasal üst kimliğin “Türk Milleti” değil “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı”nın olduğu yeni bir durum öngörülüyor.
Cumhuriyetin niteliğinde Atatürk milliyetçiliğine bağlılık ve Atatürk’ün inkilâp ve ilkeleri doğrultusu, devletin bölünmez bütünlüğü ve dilinin Türkçe oluşuyla ilgili hükümlerle ilgili algı zayıflıyor.

*
İkincisi, PKK terör örgütü “Terörle mücadele,siyasetle müzakere” stratejisine siyasal,örgütsel ve ideolojik tasfiyeye götürülmek istendiği inancıyla direnirken,
Devletin ulus bağlantısından koparılmış ve örgütlenmiş milyonlarca Kürt, seçimle işbaşına gelinmiş  büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılmasının önünün açılması  talebini  seslendiriyor.
BDP/HDP, TBMM’nin gücünü kullanarak Türkiye’nin önceki  anayasalarının tek kimliğe dayalı bir ulus yaratmaya yönelik bir anlayışla hazırlandığını,bunun haklı olarak tepkilere yol açtığını ve bu yüzden Kürt sorununun ağırlaşarak bugüne gelen bir isyan hareketi olduğunu uluslararası  tüm platformlarda takdim ediyor.

*
Üçüncüsü; eski Başbakan Ehud Olmert’in,”Türkiye kaçınılmaz olarak İsrail’in düşmanı değildir. Zamanla Türkiye ile bir ilişki kurmayı başardık ve bizler bu ilişkiyi, İsrail için çok büyük bir stratejik önemi taşıyan bir ilişki olarak tarif ettik” dediği üzere Lâik düşünce; tüm vatandaşlara eşitlikçi yaklaşımı,Yahudilere yönelik ayrımcılığı engellemekteyken,
Bugünün İslamcı AKP iktidarı,Türk kamuoyunda İsrail’e yönelik ayrımcılığı geliştirmiş, Arap dünyasında da Osmanlı’yla birlikte İslam toplumunun parçalanması,yahudilerin bölge statüsünde gücü ve bu güce Batı güçlerinin ilişiklenmesiyle oluşan hakimiyet ve buna karşı yahudilerin statüsünü ele geçirmek üzere Yahudilere yönelik ayrımcılığın “nefret” mertebesine yükselmesine katkı vermiştir.


*
Fakat,devran dönüyor.
ABD, hem dünya liderliği sorgulanır hale gelirken ve statüko karşıtı devletler cesaretlenirken uluslararası sistemde normları belirleyen ve diğer aktörleri peşinden sürükleyecek bir süper güç eksikliğine yer vermek istemiyor,
Hem de  Ortadoğu gibi dünyanın en savunmasız ve kan gölüne dönüşmüş bölgesinde muhteşem zengin kaynakların küresel ekonomiye entegrasyonu ve İsrail’in esenliği ve güvenliğinin daha fazla beklemede kalmasına  tahammülü olmadığını gösteriyor.
*
Ortadoğu Barış’ı için zorlu adımlar atılıyor.
Birincisi; Ne olursa olsun tüm zorluklarına rağmen,İsrail’in azınlık olarak kabul ettiği Filistinliler arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınmasını esas alan barış anlaşması için yoğun çabalar sürüyor.
İkincisi; Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığı için rejimin gücü Sünni güçle dengelenmeye çalışılıyor.
Üçüncüsü;Irak’ta gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesinden başka bir yol görünmediği için Irak Kürtleri ve Sünnilerin Şii’leri dengeleyecek  karşı bir ağırlık yaratmasına yön veriliyor.
Dördüncüsü;bölgede çatışan tüm dinci ve etnikçi terör örgütlerinin olmazsa-olmaz yokedilmesi için mücadele yürütülüyor.
Beşincisi;İran’ın bölge barışını altından kalkılamaz bir istikrarsızlığa düşürmemesine önem verilirken, nükleer programının müzakerele yoluyla mutlaka barış amacına evrilmesi öngörülüyor.

*
Dördüncü maddeyi oluşturan “bölgede çatışan tüm dinci ve etnikçi terör örgütlerinin olmazsa-olmaz yokedilmesi için mücadele yürütülmesi” konusu,
BM’nin üyesi tüm ülkelere, BM Güvenlik Konseyi kararı ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun biçimde IŞİD ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı  gerekli tedbirleri alma çağrısı doğrultusunda  Türkiye’ye yeni bir görev yüklemiştir.
Bu görev Irak- Suriye tezkeresi’nde Irak’ın kuzey bölgesinde silahlı PKK terör unsurlarının varlığı, Suriye ve Irak’ta diğer terör unsurlarının sayısı ve ortaya koydukları tehditte artış gerekçesi çerçevesinde başta PKK terör örgütüyle mücadeleyi gerektiriyor.

*
O yüzden AKP iktidarı başlattığı,”Terörle mücadele,siyasetle müzakere” sürecinde eksik bıraktığı Kamu Düzeni’ni ön plana alıyor.
Şimdi  PKK terör örgütü’nün Şubat ayına kadar Türkiye’den çekilmesi,
Geri çekilmeye bağlı olarak PKK’nin Türkiye’ye karşı silah kullanmaktan vazgeçtiğini açıklaması,
Silah bırakanların geri dönüşlerinin sağlanması,
Geri dönenlerin rehabilitasyon ve topluma kazandırılması,
BDP/HDP ‘nin ise bir siyasi partiye yakışır  biçimde ve terörle ilgisi olmaksızın siyasete devam etmesini isteniyor.

*
PKK terör örgütü, hâlâ istediği kadar, “Kürt sorununda iki çözüm yolu vardır.
Birincisi, demokratik çözüm yolu, ikincisi ise Kürt halkının mücadeleyle kendi çözümünü yaratması yolu. AKP hükümeti birincisinin olmadığını ve olmayacağını ortaya koymuştur. Bu durumda Kürt halkına ve Özgürlük Hareketi’ne ikinci seçenekle özgür ve demokratik yaşamını gerçekleştirmesi kalmıştır” diyerek,pazarlık gücünü tuttuğu hevesinde olsun.

 
Bu kez Başbakan Davutoğlu, partisinin grup toplantısında, 2013 Mayıs’ında tamamlanması gereken fakat terör örgütünce uygulanmayan ‘silah bırakma’ ve ‘yurtdışına çıkış’ süreci için kararlı bir çağrı yapıyor.
“Ülkeyi terk etmesi gerekenler artık terk etmeye, silahları bırakmaya başlamalıdır.Silahları üzerimize tutmaya devam ederseniz, bunu çözüm süreci ile izah etmek mümkün olmaz. Provokasyonlara karşı dik durmaya devam edeceğiz. HDP’ye ve sürecin bütün taraflarına sesleniyorum; eğer çözüm sürecini kararlılıkla devam ettirmek hususunda iyi niyetliyseniz, bunu gösterin. Çıkın ve süreci sabote eden bu şiddet sarmalına, vandalizme karşı olduğunuzu ifade edin, maskelerin arkasına saklanmayın” diyor.
*
Ne ki, o bir bağnazdır, bir gün sıranın b

askın islamcı karakteriyle demokrasinin güvenliğine tehdit unsuru olan iktidarına da geleceğini bilmiyor…

14.11.2014
Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir