15 ve 15 ve 20 TEMMUZ
Hüseyin MÜMTAZ
“O” 15 Temmuz, tabiatıyla “bu” 15 Temmuz’un gölgesinde kaldı bu sene.
Nikos Sampson’un 15 Temmuz’undan bahsediyorum. Kimse, bilhassa Rumlar hatırla(t)mak istemiyor ama 20 Temmuz’un gerçek çıkış noktasıdır.
Hele AB hiç farkında değil… “Miş” gibi yapıyor.
Ama suç biraz da Adriana Lima’da… Bir geldi pir geldi. Öpülmelere doyamadı. Başka koşullarda deprem etkisi yaratacak olan Sevan Nişanyan’ın “AB destekli proce” kapsamında tüymesi bile Lima’nın gölgesinde kaldı. Üstüne Alaçatı’daki mekân basmalar, kebapçı kavgaları…
Dualarım yine Anastasiadis’in üzerine olsun, “küt” diye gündem oldu, gözümüzü açtı, bizi gerçek dünyaya döndürdü.
Makarios’a karşı 15 Temmuz 1974’te girişilen darbenin yıldönümü dolayısıyla Güney Kıbrıs’ta düzenlenen çeşitli törenlerde darbe sırasında ölenler anılmış. Bu çerçevede Rum meclisinde özel toplantı düzenlenmiş. Meclis Başkanı Dimitris Şilluris ve siyasi parti başkanlarının konuşma yaptığı toplantıya, “Kıbrıs Cumhuriyeti” Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis, davet edilmediği gerekçesiyle katılmamış.
Makarios karşıtı darbenin başlama saati olan 08.20’de Güney Kıbrıs genelinde sirenler çalmış. Darbede ölenler için düzenlenen anma etkinliklerinin ilki Lefkoşa’nın Rum kesimindeki Ay Konstantinu ve Eleni Kilisesi’nde gerçekleştirildi. Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’un yönettiği resmi törene “Kıbrıs Cumhuriyeti” Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis de katılmış.
Rum tarafı ve müttefikleri (AB-D ve BM) o 15 Temmuz’u yok sayarlar. Sanki 20 Temmuz’da ortada fol yok yumurta yokken Türk askeri adayı “işgal” edivermiş gibi.
Ecevit, “Yunanistan’a da demokrasi getirdik” demişti Cuntanın çökmesine sebep olan 20 Temmuz harekâtı ile.
Dostlar, Kıbrıs’ın 74 Temmuz’unda mı, şimdi mi daha sıcak olduğu konusunda kararsızlar.
74 Temmuz’unda Mehmet’ler ve Mücahit’ler sıcağın farkında değildi.
Rum Üniversitesi öğretim üyesi Kızılyürek 15 Temmuz 1974 sabahı sürüsünü otlatırken Rum radyosundan Makarios’un öldüğünü duyup BAYRAK’a döner, sonra da hemen dostu Lukas’ı arar.
Lukas başını elleri arasına alarak “adayı mahvettiler, Türkleri adaya getirecekler” diye inlerken odayı Makarios’un sesi doldurur. “Ben ölmedim” der “Hür Baf Radyosu”ndan.
“Fakat Kıbrıs kısa bir süre sonra çanak gibi ikiye bölünecekti” diye bitirir yazısını Kızılyürek.
Evet, sizi bilmem ama benim gözüm güneyde kalan ikinci yarısında çanağın.
Son günlerde yine dillendirilmeye başlanılan o 650-950 oranını da kabul etmiyorum.
İki ihtimal var.
650 Türk askeri 950 Yunan askerine bedel düşüncesiyle hareket edilmişse, az gelir.
Bir Türk dünyaya bedel değil miydi?
Yok çoğunluğa karşı korunma içgüdüsü var ise yine yanlış… Azınlığa, saldırgan çoğunluktan daha fazla koruyucu gerekmez mi?
1852’inci tur görüşmelerin çökmesinden sonra “itilaf devletlerinin” tavrına dikkat ediyor musunuz?
Anastasiadis yeni dönemde şekillenecek AB-Türkiye ilişkilerinin, “Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için formüle edilmiş yeni bir başlangıca teşvik edeceğini” söylemiş Türkiye’yi.
Eş zamanlı olarak da Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker, Bild am Sonntag gazetesine yazdığı makalede bütün görüş ayrılıklarına rağmen AB kapısını Türkiye’ye açık tutmak istediklerini söyleyip Türkiye’nin AB’den uzaklaşmak yerine daha yakın durmasını beklediklerini belirtti.
Yâni “bütün görüş ayrılıklarına rağmen”, “çıpaya bağlı tutmak”, “koşumda tutmak”…
Oltanın ucundaki en büyük yem (şimdilik) Kıbrıs.
Ay Marina/Gürpınar olayını da doğru değerlendirin. Son zamanlarda Karpaz, Güzelyurt dedikodularına bir de Gürpınar eklendi.
“Askerin çekileceği” duyumları alındığı için Gürpınar’lı Türkler ve Maronitler dönüş hazırlığına başlamışlar.
O “Gürpınar’lı Türkler” son 30 yıldır Gönyeli yahut Girne’de oturmuyorlar mı, çadırlarda mı kalıyorlar?
Ah bir asker çekilseydi… Hele Girne sahilinden… Balina, Çıkarma Plajı, Barış Plajı’na Rumlar ve Maronitlerden önce kimlerin göz koyduğunu; “içimizdeki İrlandalıların” oralardan ve daha nice yerlerden askerin çekilmesini dört gözle nasıl beklediklerini hayal edebiliyor musunuz?
Ya “İtilaf devletleri”nden İngilizlerin son açığa çıkan “18 Kasım 1983” tarihli belgesine ne diyorsunuz?
18 Kasım, KKTC’nin ilan edildiği 15 Kasım’dan üç gün sonradır.
İngiliz Ulusal Arşivlerinde yer alan belgeye göre dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Geoffrey Howe, birçok ülkedeki İngiltere Büyükelçiliğine telgraf göndererek bu ülkelerde KKTC’nin tanınmaması için çalışmalar yürütmelerini istemiş.
Aynı İngiltere 2017 Crans Montana’sında masada yer almış…
Sizce kimin tarafını tutacaktı “küçülmüş” Britanya?
Barbaros Hayrettin gemisi Baf açıklarındaymış… Sonra da Güzelyurt Körfezi’nde sondaj yapacakmış.
Kalkanlı’da ve Güzelyurt-Lefke arasındaki tepelerde çiçekler açtığını görebiliyorum.
20 Temmuz 1974 zaferinin yıldönümü kutlu olsun.
Bölük Komutanım Şehit Yzb. Ramiz Turan’a (Karaoğlanoğlu Şehitliğinde yatıyor) ve bütün şehitlerimize Allah’tan Rahmet diliyorum. 18 Temmuz 2017
Bir yanıt yazın