Güneşe Yürümenin Zamanıdır Şimdi, Küçük Hesaplar Peşinde Koşmanın Değil…

AKP, siyasal İslam faşizmine, Rabia Düzenine doğru adım adım ilerliyordu… Hem de planlı programlı bir biçimde… Çünkü muhalefet yoktu. İtiraz eden yoktu… İnsanların üzerine ölü toprağı serpilmişti sanki… - orijinal 1

AKP, siyasal İslam faşizmine, Rabia Düzenine doğru adım adım ilerliyordu… Hem de planlı programlı bir biçimde… Çünkü muhalefet yoktu. İtiraz eden yoktu… İnsanların üzerine ölü toprağı serpilmişti sanki…

Siyasal İslam, sessiz ve derinden yol alırken, önüne bir engel çıktı: ADALET YÜRÜYÜŞÜ…

AKP’nin keyfi kaçtı… Telaşlandı… Panikledi…

Çünkü adamlar şimdiye dek bu türden bir eylemle karşılaşmamışlardı… TBMM’nin Salı toplantılarında muhalefetle aralarında ufak tefek ağız dalaşları oluyor, sonra olay kapanıyor, herkes yoluna devam ediyordu… Alan memnun, satan memnundu…

Her şey istedikleri gibi yürüyordu. Yargı onlardan yanaydı. Emniyet onlardan yanaydı. Medya onlardan yanaydı… Dilediklerini içeri atıyorlar, dilediklerini susturuyorlardı… Mapusaneler gazetecilerle doldurulmuştu…

Bir gecede seçim sonuçlarını değiştiriyorlardı… Hem de tüm dünyanın gözünün içine baka baka… Kendilerini sahtecilikle suçlayanları ise duymuyorlardı bile… “İt ürür, kervan yürür” diyorlardı…

Mutluydular… Menzile varmaya az kalmıştı…

Ama “Kılıçdaroğlu’nun beklenmedik bir anda, “Adalet Yürüyüşü” başlatması, onların “Şeriatçılık Yürüyüşü” hesabını bozdu. Bu eylem, muhalefetin yeni bir direniş biçimiydi ve şimdiye dek yapılanlardan çok farklıydı…

Son seçimlerde 12 milyon oy alan bir parti, adalet isteği ile harekete geçiyordu. İktidar için işin kötü yanı adalet isteği toplumda da belirmeye başlamıştı. Ve iktidarın gizlediği bazı gerçekleri, yalanı – dolanı, yolsuzlukları bu yürüyüşle halkın öğrenmesi onları çok korkutuyordu… Yalan – dolan duvarları yıkılabilirdi.

Şimdiye dek “En büyük benim, en güçlü benim… Kimse beni engelleyemez… Ben istediğimi yaparım” diyen bir iktidar anlayışına vurulmuş bir darbeydi bu…

Onun için, Tehditlerle, şantajlarla, çeşitli yöntemlerle direnişi durdurmaya çalıştılar…

AK Trolleri cepheye sürdüler… Demokrasi güçlerinin gözünü korkutmak, direnişi engelleyebilmek için ellerinden geleni artlarına koymadılar…

Küfürler yağmur gibi yağıyordu. Küfrün bini beş paraydı… Yürüyüş yoluna kamyonlarla gübre bile döktüler… İktidardan bir tek eleştiri, uyarı sözcüğü gelmedi…

Devlet Bahçeli, iktidarın yanında bir koltuk değneği olarak yer alsa bile MHP tabanı da bu yürüyüşe destek veriyordu… Ayrıca Ana Muhalefet Partisi lideri doğru bir kararla, siyasal parti, dernek, sendika, kuruluş ayrımı yapmaksızın tüm milleti direnişe davet etmişti. Şöyle diyordu:

“Kendi ülkemizde gazetecilerin, vekillerin hapiste olmasını istemiyoruz. Bir dikta yönetimi ile karşı karşıyayız. Adaletin olmadığı bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Bıçak kemiğe dayandı artık, yeter diyoruz. Bunun için yürüyüşümüzü başlatıyoruz. Bu yürüyüşümüzün bir siyasal partiyle alakası yok, bu kutlu bir yürüyüş, bir adalet yürüyüşüdür…”

Yani parti bayrağı, siyasal bir simge taşımayan herkes bu yürüyüşe katılabilirdi… Tıpkı şanlı gezi direnişinde olduğu gibi, tıpkı Referandum oylamasında olduğu gibi…

Bu direnişlerde kimse, “Sen şu partidensin, ben bu partidenim, onun görüşü bize ters, o, geziye katılamaz, Referandumda Anayasa değişikliğine “HAYIR” oyu veremez…” diye bir neden ileri sürmedi…

Herkese direniş çağrısı yapıldı… Burada da tüm siyasal partilere, kuruluşlara çağrı yapıldı ve kimseye önceden bir sınırlama, bir engel konmadı… Konsaydı zaten direniş, sadece bir CHP direnişi olarak kalırdı ve hedefine ulaşamazdı.

Burada önemli olan, yurtseverlere düşen görev ise, hem yürüyüşe katılmak, hem de PKK’ya ve onun siyasal uzantısı olan HDP’ye karşı mücadeleyi kesintisiz bir biçimde sürdürmek, sürdürmeyenleri de eleştirmektir…

Onun için bu karar tam zamanında ve uygun bir ortamda alınmıştır. Keşke bu karar daha önce, 16 Nisan akşamı alınabilseydi…

Bu yürüyüş kararını Kılıçdaroğlu’nun ya da CHP’nin alması da çok önemli değildir. Burada söz konusu olan kişiler değil, yapılan eylemin niteliğidir… Şu edilgenlik, durgunluk ortamında bu bir başlangıçtır. Bir kıvılcımdır… Zaman gelecek bu eylem Kılıçdaroğlu’nu ve Y-CHP’yi de aşacaktır…

Hatalarından dolayı Kılıçdaroğlu’nu ve Y-CHP’yi ben defalarca eleştirdiğim halde bu çıkışın özelliğinden dolayı, bu direnişe destek veriyorum ve tüm yurtseverleri de destek vermeye çağırıyorum…

Şimdi bazıları çıkmış, bu önemli direnişi, bu önemli yürüyüşü FETÖCÜ, PKKCI, Amerikancı, bilmem neci diyerek lekelemeye çalışıyor… CHP Başkanlığına oynayan bazı kişiler de (üstelik onlar değer verdiğimiz, saygı duyduğumuz kimselerdi)  Kılıçdaroğlu ile işbirliği içinde görünmemek, onun kararlarına uymamak için, sudan sebeplerle, bahanelerle yürüyüşe katılmıyorlar…

Peki, adama sormazlar mı? “Sen hangi direnişinle, hangi eyleminle siyasal İslam’ın şeriatçılık yürüyüşüne karşı koydun, ne yaptın da başkanlığa talip oluyorsun?”

Ve yine, “Yürüyüşü FETÖCÜ, PKKCI, Amerikancı, bilmem neci” diyerek lekelemeye çalışanlara sormazlar mı? “Peki, ABD 15 yıldan bu yana kardeş kardeş geçindiği bir iktidara karşı neden böyle bir direniş planlasın? Bu 15 yıl içerisinde ondan ne zarar gördü ki? Bu iktidar onun neyini engellendi ki?”

Burada yeri gelmişken, şunu da hemen belirteyim: 15 yıldan bu yana her yerde, her zaman, defalarca, “Ben BOP Eş Başkanıyım” diye bas bas bağıran ve her zaman onun bir “Emir eri” gibi hareket eden, Atatürk’e, İnönü’ye “İki ayyaş” diyen birisiyle ben emperyalizme karşı mücadele verileceğine inanmıyorum. Ve “Bu adam gitsin de yerine kim gelirse gelsin…” diyenlerden de değilim…

Çünkü yaptığımız mücadele bir iktidar mücadelesidir ve doğru yöntemlerle yapılmalıdır, doğru hedeflere ulaşılmalıdır… Kurulacak iktidar her şeyden önce tam bağımsızlık yanlısı, gerçek demokrasiden yana, “HALKIN İKTİDARI” olmalıdır…

Bu yolda, bu mücadelede  ADALET YÜRÜYÜŞÜNÜ bir başlangıç, bir kıvılcım olarak görüyorum ve “Tüm ilericiler bu yürüyüşe katılmalı, bu yürüyüşe destek vermelidir” diyorum.

(alieralp37@gmail.com)

ALİ ERALP

AKP, siyasal İslam faşizmine, Rabia Düzenine doğru adım adım ilerliyordu… Hem de planlı programlı bir biçimde… Çünkü muhalefet yoktu. İtiraz eden yoktu… İnsanların üzerine ölü toprağı serpilmişti sanki… - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir