Temsilciler Meclisi’nin ardından Senato’nun da Cumhuriyetçilerin eline geçmesiyle, iki partinin de uzlaştığı konularda geniş çaplı düzenlemeler bekleniyor.
Sert politikalar izleyen Cumhuriyetçilerin bir kriz durumunda Başkan Obama’ya destek verecekleri kabul edilse de, uluslararası konularda seslerini daha çok çıkaracakları ve ABD’nin dünyanın karşısına tek cephe olarak çıkmasının zor olacağı öngörülüyor.*
Halbuki Obama yönetiminin dış siyaseti, ABD’nin dünya liderliğini sorgulanır hale getirmiş, statüko karşıtı devletler cesaretlenmiştir.
O yüzden uluslararası sistemde normları belirleyen ve diğer aktörleri peşinden sürükleyecek bir süper güç eksikliği hissediliyor.
Avrupa Birliği’nde yaşlanan nüfus, ekonomik sorunlar, Rusya-Ukrayna krizi ardından birliğin Rusya’ya yaptırımlara katılmasıyla, İran’ın ardından Rus pazarlarının da daralmasıyla karşılaşılması, nasıl bir yaklaşım sergilenmesi konusunda bölünmelere neden oluyor.
Almanya, Rusya ile olan ekonomik ilişkileri doğrultusunda yaptırımların ağırlaştırılmasına muhalefet ederken Fransa, İtalya, Avusturya, Lüksemburg, Bulgaristan, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Slovakya Rusya’ya yaptırımların arttırılmasını kendi çıkarları için tehlikeli sayıyor.
Hiç olmadığı kadar derlenip,toparlamaya ihtiyaç bulunuyor.
İkincisi, Suriye’yi yok etmekle ilgili niyetlerinin boşa çıkmasıyla,
*
Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığı için rejimin gücü Sünni güçle dengelenmeye çalışılıyor.
Irak’ta gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesinden başka bir yol görünmediği için Irak Kürtleri ve Sünnilerin Şii’leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratması hedefleniyor.
Bölgede çatışan tüm dinci ve PKK gibi etnikçi terör örgütlerinin mutlaka yokedilmesi için mücadele yürütülüyor.
Umman/Muskat’da ABD ve İran Dışişleri Bakanları ile AB Temsilcisinin katılımıyla üçlü nükleer müzakereler başlamıştır.
Müzakereler 11 Kasım’da 5+1 formatına dönüşürken uranyum zenginleştirme, yaptırımların iptali ve anlaşma süresi gibi tarafların üzerinde henüz anlaşamadıkları konular ele alınıyor.
Süren müzakerelerde nükleer silahın geliştirilmesini sonlandıracak, nükleer programın barışcıl amaçlar taşıdığını ispat edecek bir mekanizma için yürütüldüğüne ikna olunması halinde;
24 Kasım’dan itibaren ABD’nin Kongre kararıyla aldığı yaptırım kararları değil, yönetimin yaptırım kararlarının sona ermesi bekleniyor.
Kongre kararıyla alınan yaptırım kararlarının kaldırılması konusu ise ABD Senato’sunda çoğunluğu kazanan Cumhuriyetçilerin çalışmaya başlayacağı Ocak 2015’i beklemek zorundadır.
Bu sırada İran, Avrupalı firmalarla 20 milyar dolarlık enerji anlaşmalarıyla pazar açmaya hazır olduğunu açıklıyor.
Çin’e gelince, modernizasyona tabi tuttuğu sosyalizmiyle küresel büyümenin en önemli motoru ve orta gelir düzeyi ile dünyanın ikinci ekonomisi olması,
Gelecek 15 yılda, ortalama 5-6 oranında büyümesi halinde kişi başına gelirinin 20 bin dolar gibi yüksek bir düzeye çıkması ve gelişmiş ülke olması kaçınılmaz görünüyor.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında küresel ekonominin dengeleyicisi olmak noktasındadır.
Şimdi Asyalı, Afrikalı ve Latin Amerikalı gelişmekte olan ekonomiler, ABD ve müttefiki batılı gelişmiş ülkelerin yakın zamana kadar kendilerini yalnızca kaynak ve pazar olarak algılamalarına,ekonomik olarak kendilerine bağımlı kılıp, bu ekonomik sistemle de dünya ekonomisi üzerinde tam egemenlik kurmuş olmalarına hayıflanıyor.
Çünkü Çin küresel güç olmak hedefine mütemadiyen yaklaşırken,hem askeri gücünü arttırma çabası, hem dünya ekonomisinde istikrarın olabilmesi ve finans piyasalarında risklerin azaltılması;
Nitekim ABD Başkanı Obama, Pekin’de katılmakta olduğu Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü zirve görüşmelerinde,ABD ve tüm dünyanın başarılı bir Çin görmek istediğini ancak bunun için Çin’in dünya düzeninin temellerini baltalamak yerine düzeni garanti etmek için bir ortak olması gerektiğini söylüyor…
Bir yanıt yazın