KONJONKTÜR

ABD ara seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti, Kongre’nin iki kanadında da çoğunluk elde etti.
Temsilciler Meclisi’nin ardından Senato’nun da Cumhuriyetçilerin eline geçmesiyle, iki partinin de uzlaştığı konularda geniş çaplı düzenlemeler bekleniyor.
Sert politikalar izleyen Cumhuriyetçilerin bir kriz durumunda Başkan Obama’ya destek verecekleri kabul edilse de, uluslararası konularda seslerini daha çok çıkaracakları ve ABD’nin dünyanın karşısına tek cephe olarak çıkmasının zor olacağı öngörülüyor.*
Halbuki Obama yönetiminin dış siyaseti, ABD’nin dünya liderliğini  sorgulanır hale getirmiş, statüko karşıtı devletler cesaretlenmiştir.
O yüzden uluslararası sistemde normları belirleyen ve diğer aktörleri peşinden sürükleyecek bir süper güç eksikliği hissediliyor.


*

Avrupa Birliği’nde yaşlanan nüfus, ekonomik sorunlar, Rusya-Ukrayna krizi ardından birliğin Rusya’ya yaptırımlara katılmasıyla, İran’ın ardından Rus pazarlarının da daralmasıyla karşılaşılması, nasıl bir yaklaşım sergilenmesi konusunda bölünmelere neden oluyor.
Almanya, Rusya ile olan ekonomik ilişkileri doğrultusunda yaptırımların ağırlaştırılmasına muhalefet ederken Fransa, İtalya, Avusturya, Lüksemburg, Bulgaristan, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Slovakya Rusya’ya yaptırımların arttırılmasını kendi çıkarları için tehlikeli sayıyor.

Henüz Almanya ve Fransa’nın AB anlaşmalarını değiştirme önerisi İngiltere engeline takılmıştır, 23 ülkeden 17’si bütçe disiplinini güçlendiren yeni bir anlaşma üzerinde uzlaşırken Avrupa Birliği içinde ayrışma büyüyor.
Üstelik dış politika ve güvenlik gibi konularda birlikte hareket edemeyen Avrupalılar,birliğin temsil ettiği demokrasi ve insan hakları gibi değerlere sahip çıkma telaşını da yaşıyor.
İşte,kendisine Rusya ve Türkiye’yi örnek alan ve Cezayir, Pakistan,Irak, Türkiye benzeri illiberal siyasi çizgi izleyeceğini açıkça belirten Macaristan’daki yönetime karşı nasıl  tavır alınacağı bilinmiyor.

*

Hiç olmadığı kadar derlenip,toparlamaya ihtiyaç bulunuyor.

Bu yüzden ABD: birincisi, Ukrayna seçimlerinin Donetz ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinde yapılmaması, bu suretle bölünmüşlüğün yavaş da olsa siyasal bir meşruiyet kazanma yoluna girmesinin verdiği fırsatla,
İkincisi, Suriye’yi yok etmekle ilgili niyetlerinin boşa çıkmasıyla,

Ortadoğu’da İsrail-Filistin arasında bir barışı ve bu barışı pekiştirecek Suriye, Irak ve İran dinamiklerini oluşturmaya koyulmuş bulunuyor.

*

Ortadoğu’nun enerji piyasalarına açılması, İran’a uygulanan yaptırımların ortadan kaldırılarak İran’ın uluslararası enerji piyasalarına ulaşması için işbirliği yapılması,
Bunun paralelinde Ortadoğu ve İran pazarının Avrupa yararına açılması, hidrokarbon piyasalarında Rusya’nın payının azaltılması öngörülürken,
İran’ın ve Türkiye’nin Ortadoğu’yu  ateşe atabilecek bir polita yürütmesinden de alıkonulmasına dikkat ediliyor…
 
*
Tüm zorluklarına rağmen, İsrail’in azınlık olarak kabul ettiği Filistinliler arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınmasını esas alan barış anlaşması için yoğun çaba sürdürülüyor.
Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığı için rejimin gücü Sünni güçle dengelenmeye çalışılıyor.
Irak’ta gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesinden başka bir yol görünmediği için Irak Kürtleri ve Sünnilerin Şii’leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratması hedefleniyor.
Bölgede çatışan tüm dinci ve PKK gibi etnikçi terör örgütlerinin mutlaka yokedilmesi için mücadele yürütülüyor.
*

Umman/Muskat’da ABD ve İran Dışişleri Bakanları ile AB Temsilcisinin katılımıyla üçlü nükleer müzakereler başlamıştır.
Müzakereler 11 Kasım’da 5+1 formatına dönüşürken uranyum zenginleştirme, yaptırımların iptali ve anlaşma süresi gibi tarafların üzerinde henüz anlaşamadıkları konular ele alınıyor.
Süren müzakerelerde nükleer silahın geliştirilmesini sonlandıracak, nükleer programın barışcıl amaçlar taşıdığını ispat edecek bir mekanizma için yürütüldüğüne ikna olunması halinde;
24 Kasım’dan itibaren ABD’nin Kongre kararıyla aldığı yaptırım kararları değil, yönetimin yaptırım kararlarının sona ermesi bekleniyor.
Kongre kararıyla alınan yaptırım kararlarının kaldırılması konusu ise ABD Senato’sunda çoğunluğu kazanan Cumhuriyetçilerin çalışmaya başlayacağı Ocak 2015’i beklemek zorundadır.

Bu sırada İran, Avrupalı firmalarla 20 milyar dolarlık enerji anlaşmalarıyla pazar açmaya hazır olduğunu açıklıyor.

 
*
Rusya ise yaptığı büyük doğalgaz anlaşmalarıyla, Çin ve diğer büyük Asya ekonomilerinin ihtiyacına  yönelirken, Batı’nın uyguladığı tecritten kurtulmanın hesaplarını yapmaktadır.
Rusya ve Çin’in arasında imzalanan anlaşmalar Asya diplomasisinde ABD’yi bekleyen zorluklara işaret ediyor.
ABD birçok konuda Çin ile fikir ayrılığında kalıyor, çünkü; ABD’nin enerjinin pahalılaşacağı bu süreçte en çok ve büyük petrol kaynaklarını doğrudan ya da dolaylı kontrol edebilmesi kudreti ile Rusya’nın en büyük doğal gaz kaynaklarına sahip olması kudreti bileşkesinden; Çin ve diğer büyük Asya ekonomileri  Rus ve Hazar hidrokarbonlarının yüzde 90’ına talip çıkıyor.
O yüzden Çin enerji alanında Rusya ile arasındaki ilişkileri  sıkı bir stratejik işbirliğinin gereği olarak kabul ediyor.
*

Çin’e gelince, modernizasyona tabi tuttuğu sosyalizmiyle küresel büyümenin en önemli motoru ve orta gelir düzeyi ile dünyanın ikinci ekonomisi olması,
Gelecek 15 yılda, ortalama 5-6 oranında büyümesi halinde kişi başına gelirinin 20 bin dolar gibi yüksek bir düzeye çıkması ve gelişmiş ülke olması kaçınılmaz görünüyor.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında küresel ekonominin dengeleyicisi olmak noktasındadır.
Şimdi Asyalı, Afrikalı ve Latin Amerikalı gelişmekte olan ekonomiler, ABD ve müttefiki batılı gelişmiş ülkelerin yakın zamana kadar kendilerini yalnızca kaynak ve pazar olarak algılamalarına,ekonomik olarak kendilerine bağımlı kılıp, bu ekonomik sistemle de dünya ekonomisi üzerinde tam egemenlik kurmuş olmalarına hayıflanıyor.
Çünkü Çin küresel güç olmak hedefine mütemadiyen yaklaşırken,
hem askeri gücünü arttırma çabası, hem dünya ekonomisinde istikrarın olabilmesi ve finans piyasalarında risklerin azaltılması;

Teminen, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası yönetiminde reform yapılması, reformun ardından dünya ekonomisinde bankaların yapılandırılması,finansal mimarinin değişimi, piyasalara işlerlik kazandırılması,yeni bir döviz rezervinin oluşturulmasında etkinleşme, yeni bir uluslararası hukuka oturan yeni bir BM istiyor.  
*
Nitekim ABD Başkanı Obama, Pekin’de katılmakta olduğu  Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü zirve görüşmelerinde,ABD ve tüm dünyanın başarılı bir Çin görmek istediğini ancak bunun için Çin’in dünya düzeninin temellerini baltalamak yerine düzeni garanti etmek için bir ortak olması gerektiğini söylüyor…

 
*
Ara seçimlerde oluşan ABD’nin yeni yönetim profili ve bu tablo;  küresel ya da bölgesel anlamda enerji kaynakları ve nakil yollarının paylaşımında ülkelerin ve bölgelerin önemlerinde çok sert ve çok derin dönüşümlerin yaşanacağı zorlu mücadelelerin göstergesidir.
12.11.2014
Hiç olmadığı kadar derlenip,toparlamaya ihtiyaç bulunuyor. - 7593

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir