Tayyip Erdoğan 15 Temmuz’u 16 Temmuza bağlayan gece Atatürk Hava Limanında yaptığı konuşmada ,
Bu darbe girişimi “Allah’ın büyük bir lütfü” dür demişti.
O anda kalabalık kitle bu sözleri pek algılayamamıştı sanırım.
Ben ise hem Türkiye hem de Erdoğan ve ailesi için endişelenmiş olduğumdan televizyon başında çok dikkatliydim.
Sözlerine şaşırmıştım.
Ortalıkta kan gövdeyi götürüyor, TBMM ‘si bombalanıyor, korkunç sesleriyle tepemizde jetler cirit atıyor ama cumhurbaşkanı bunu Allahın lütfü olarak değerlendiriyordu.
Kafamda tilkiler dolaşmaya başlamıştı.
Darbe girimi zaten bir acayip olmuştu.
Şimdiye kadar olan darbelerle ilgisi yoktu.
Bir yandan gerçek darbe olmadığına sevinirken diğer yandan aklımdan çeşitli nedenler geçiyordu.
Erdoğan fiili başkan olduğunu, hukuki başkan olması için anayasal düzenleme yapılması gerektiğini söyleyip duruyordu.
Sonra malum 7 Haziran seçimlerinde AK Parti % 42 oy oranına rağmen tek başına 276 sayıya ulaşamadı.
Meclisteki hükümranlığını (sandalye sayısını) kaybedince koalisyona da yanaşmadı.
Seçim gecesi kameralar karşısına geçen Devlet Bahçeli, partisinin herhangi bir koalisyona ortak olmayacağını, diğer partilerin koalisyon kuramaması halinde erken seçime gidilebileceğini söyledi.
Kılıçdaroğlunun tüm çabalarına rağmen AKP koalisyon hükümetine yanaşmadı.
Daha sonra bildiğiniz gibi Erdoğan’ın baskısı ile yeniden seçime gidildi. (Kasım 2015)
AKP seçim beyannamesinde asgari ücretin 1300 lira olacağı, emekli aylıklarına yıllık toplam 1200 lira zam yapılması, kendi işini kurmak isteyen gençlere 50 bin lira hibe, 100 bin lira faizsiz kredi verilmesi gibi vaatler vardı..
Bu vaatler ve devletin tüm imkânlarını kullanması yenilenen seçimi kazanmasında büyük faktör olmuştu.
Sonrasını sanırım anlatmaya gerek yok.
15 Temmuz 2016 da Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine sızmış olan Fettullahçı Terör Örgütü tarafından bir darbe girişimi yapıldı.
7 Haziran 2015 seçim sonuçlarını tanımayan Erdoğan’a fiili başkanlığının ötesine geçme fırsatı doğmuştu.
20 Temmuz 2016 da OHAL ilan etti
1982 Anayasasında, Anayasanın 91/5. Maddesinde yer alan, olağanüstü ve sıkıyönetim hallerinde Cumhurbaşkanlığının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmiş.
Tam Evren ve cuntasına yakışır nitelikte…
2010 referandumunda bu yasaya nedense dokunulmamış.!
148/1-3 ise tamamıyla felaket…
Olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa mahkemesinde dava açılamaz” diyor.
Bu yasaları incelerken,”Vay canına” demiştim…
İşte bu madde ile Erdoğan’a otoriterliğin dikensiz yolu açılmış oldu.
Şimdi 16 Nisanda yapılacak olan referandumla tek adam ve onun iki dudağı arasında çıkacak
İrade ile bizleri köleleştirmek istiyorlar.
Atatürk Cumhuriyetini yıkmak Türk Milletini bölmek için EVET dememizi bekliyorlar.
Evet dersek yargılanamayacak, her buyruğu yerine getirilecek kontrolsüz bir gücü kabul etmiş olacağız.
Türk Devlet geleneğine, insanlığa aykırı bir düzene EVET diyebilirmiyiz?
Çağdaşlık demek yollar köprüler demek değildir.
İnsana değer vermektir.
15 senedir iktidarda olan AKP’nin Türkiye’yi nereden alıp nereye getirdiği meydandadır.
Türkiye bugün ekonomik ve siyasi tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır.
Özü itibariyle tek adam diktasına dayanan bir rejimde demokratik haklar ve özgürlükten söz edilebilinir mi?
İşte bunun için sağcısıyla, solcusuyla Türkiye’nin, çocuklarımızın gelecekleri için, işçilerimiz için bu vatan için can vermiş şehitlerimiz için birleşerek HAYIR demeliyiz.
Ey AKP li kardeşim! Zora düştüğü zaman kandırıldık diyenlerin sizleri kandırmalarına izin vermeyin.
Ülkemizin haline bakın, iyi düşünün ve ona göre karar verin.
Bu bir parti seçimi değildir.
Bu referandum ya özgür olup seçme hakkını kullanma veya özgürlüğümüze pranga vurma referandumudur.
Bunun için HAYIR demelisiniz…
Tünay Süer
2 Nisan 2017
Not: Önceki yazımda dalgınlıkla 18 Maddeyi 28 diye yazmışım. Özür dilerim.
Bir yanıt yazın