Yüz yıllık bir düşmanlık bu… Saltanatı, hilafeti yıkıp, yerine cumhuriyet rejimini kuran Atatürk ve arkadaşlarına duyulan yüz yıllık bir öfke ve kin bu…
Adam sabah akşam Cumhuriyete ve onun komutanlarına sövüp, sayıyor, yerden yere vuruyor… Hem de 7-24 saat…
Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz, her yanımız utanmaz, sıkılmaz insanlarla doldu. Havamız kirlendi. Suyumuz kirlendi. Toprağımız kirlendi.
Bölücüler, şeriatçılar, işbirlikçiler kara bulutlar gibi çöktü vatanımızın üstüne. Nefes alamıyoruz.
Bütün bu olup bitenleri rüyamızda görsek inanmazdık.
Atatürk ve Atatürk devrimleri, günümüzde hedef tahtasına yatırıldı. Cumhuriyet dönemi, kurtuluş Savaşı hedef tahtasına yatırıldı.
Atış serbest. Gelen vuruyor, giden vuruyor… Bölücüsü vuruyor, şeriatçısı vuruyor, liboşu vuruyor.
Derviş Mehmetlerin, Sait Mollaların torunları 21. Yüzyılın Kuvayi Milliyesinden, yurtseverlerinden, Atatürk’ten öç almaya çalışıyorlar. Kubilay’ı kör bağ bıçağı ile kesen dedelerinin idam edilmesi akıllarından bir türlü çıkmıyor.
Adam çıkmış, geçmişine küfrediyor. Atasına, ceddine, kurtarıcısına küfrediyor.
Şöyle konuşuyor:
“Keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiç biri olmazdı…”
Birileri de işbirlikçi İngiliz ajanına övgüler diziyor:
“İskilipli Atıf Hoca, Kemalist diktatörlüğün katlettiği on binlerce insandan sadece biri!..” diyor.
Bir imam hutbede “Doksan küsur yıldır yapılan zulüm bitecek, Kuran kanundur, başka kanun tanımıyoruz…” diye açıkça şeriatı savunup, devrim kanunlarına meydan okuyor.
Bir Belediye Başkanı çıkıyor:
“İçimize kanı bozuk, sütü bozuklar sızdı. Padişahlarımızı alaşağı ettiler, yıktılar. 10 yılda Osmanlı’yı tarumar ettiler, yıktılar. 1923’te de koskoca 650 yıllık çınara darbe yaptılar. Cumhuriyet kuruldu.”
Peki, üzerine övgüler dizilen bu İskilipli Atıf Hoca kimdir? Ne yapmıştır? İstiklal Mahkemesi onu niçin idama mahkûm etmiştir?
İskilipli Atıf Hoca Kurtuluş Savaşında Yunanlılarla işbirliği yapan bir vatan hainidir.
O, şeriatçıların ve bölücülerin iddia ettiği gibi “Şapka Devrimini”ne karşı çıktığı için asılmamıştır. Düşmanla bir olup Türk ulusunu arkadan hançerlediği için, “Teali İslam Cemiyeti”nin Kurtuluş Savaşı karşıtı bildirilerini Yunan uçakları ile halkın üzerine attığı için idam edilmiştir.
O, yedi düvele karşı canı, kanı pahasına mücadele veren Mustafa Kemallere ve Kuvayi Milliye askerlerine, “Kuvayi Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır… Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız?”
“Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlûkat Ankara’dadır.” Dediği için idam edilmiştir.
Yukarıdaki sözleri söyleyen, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları, yani Osmanlı ve Osmanlı padişahı hayranları, şimdi size soruyorum: Atatürk’ten önceki Türkiye’nin durumunu biliyor musunuz? Ne haldeydi? Anlatalım.
Cumhuriyet ilan edildiğinde köyler, kentler yakılmış, yıkılmış, harabe haline getirilmişti… Üretim durmuş, tarım çökmüştü. Ekmeklik un bile dışarıdan alınıyordu.
İnsanlar aç, sefil perişandı…
Hastalık dört bir yanı sarmıştı… İnsanlar kırılıyor, hayvanlar telef oluyordu…
Frengi, verem, sıtma, tifo, tifüs bir göz hastalığı olan trahom dört bir yanı sarmıştı.
13 milyon nüfuslu Türkiye’de 3 milyon kişi trahom, iki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengi hastalığına yakalanmıştı… Bunlar saptanan resmi rakamlar ve bilinen hastalıklardı… Bit, pire, çeşitli cilt hastalıklarını bu listeye eklemiyoruz…
Bebek ölümleri yüzde 40’ın üzerindeydi. Yani doğan her iki çocuktan biri, yüz anneden yirmisi ölüyordu…
40 bin köyün 30 bininde okul yoktu… Evet, yineliyorum, 30 bininde… Vee okuma oranı 1927’lerde erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4’tü… Bu oran 1935’te erkeklerde yüzde 23, kadınlarda yüzde 8 oldu…
Osmanlıdan sadece 4 fabrika miras kalmıştı. Bu sayı 1926 – 1938 arasında 28’e yükseldi.
Mustafa Kemal, Cumhuriyetin ilanının ertesi gününde, İsmet İnönü’ye gönderdiği mektupta şunları yazıyordu:
“Bize, geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı, yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız, kaderin bizim kuşağımıza yüklediği bir görev bu, özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız, bu görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim, Allah yardımcımız olsun.”
Tam da dediği gibi yaptı. 1929-1938 arasında ağır sanayi üretimi % 152 arttı.
Kömür yüzde 100, krom yüzde 600 artış gösterdi. Demir sıfırdan 180 bin tona çıktı, şeker üretimi 200 misli arttı. Türk Parasının değeri sterlin, ABD doları ve İtalyan lireti karşısında değer kazandı.
Gece gündüz, 7 – 24 Atatürk’e küfredenler, 15 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirilenleri gördünüz mü? Neden gerçekleri söylemiyorsunuz? Neden Cumhuriyet rejimini durmadan kötülüyorsunuz? Neden durmadan kara çalıyorsunuz? Sizde hiç utanma, sıkılma yok mu? Siz Atatürk’ün tırnağı bile olamazsınız…
Bir yanıt yazın