Şiddet, saldırı, yakma, yıkma günlük olaylardan oldu…
AK TROLLER iş başında… Tıpkı İtalyan Faşizminin “Kara Gömleklileri”, Hitler Faşizminin “Kahverengi Gömleklileri” gibi… Tehditler savuruyorlar, özel yaşantımıza müdahale ediyorlar… Bunlar paralı askerler…
Bir de Çember sakallılar var… Onlar da her yerde karşımıza çıkıyorlar…
Gazeteleri, yayınevlerini basıyorlar… Hamile kadınlara, şort giyen kızlara saldırıyorlar… Ama hemen serbest bırakılıyorlar…
Son olarak da Müjdat Gezen Sanat Okulu kundaklandı. Video görüntüsünde yine çember sakallı bi adam var… Okulun kapısına döküyor benzini, çakıyor ateşi…
Peki, ne istedin bir eğitim, sanat kurumundan? Derdin ne senin?
Ama ondan önce, onun ağababaları, ömrünü sanata ve halkına adayan bu değerli sanatçıya ağza alınamayacak küfürlerle saldırıp, onu hedef göstermişti…
Onun ne “Pezevenkliğini” koymuştu, ne “Kerhane”ciliğini… Yetkililer, kocabaşlar sadece seyretmekle yetinmişlerdi…
Elbette sonuçta, iş kundaklamaya kadar gelip dayandı… Yani bu zavallı adam da görevini yerine getirdi… Amaç, seçimden önce korku yaratıp, halkın sandıklara gitmesini önlemek… Gözdağı vermek…
Bu kez korku dağları bekliyor çünkü… İşler planladıkları gibi gitmiyor…
Geriye ne kalıyor? Güzel olan, çağdaş olan ne varsa ona saldırmak…
Bu düşünce yapısı, “matbaayı” ülkemize 300 yıl sokmayan yobaz düşüncenin ta kendisidir…
Bu düşünce yapısı, Şeyh Sait’lerin, Said Nursi’lerin, Derviş Mehmetlerin, Derviş Vahdetilerin düşünce yapısıdır…
Bu düşünce yapısı, Cumhuriyetin ilanından sonra, emperyalistlerle birlikte Cumhuriyeti yıkmak için elinden geleni ardına koymayan yobazların düşünce yapısıdır…
Osmanlının son dönemlerinden bu yana, şeriatçı çeteler tarafından bu görev aksatılmadan günümüze değin eksiksiz yerine getirilmiştir.
Yobazlar, geçmişte neden Köy Enstitülerini kapatıp, köylünün eğitim ve öğretimini engellediler? Neden halkımızın okumasını istemediler? Neden onun bilinçlenmesine karşı çıktılar?
Ve günümüzde, çağdaş eğitim kurumları yerine neden durmadan vakıflar, imam hatip okulları açıyorlar? Ve neden Milli Eğitimden, sağlıktan önce en büyük bütçeyi diyanet işlerine ayırıyorlar? Binlerce öğretmen işsiz güçsüz gezerken… Çocuklarımız çağdaş okullar beklerken…
Çünkü onlar yığınları ancak bir takım hurafelerle, boş inançlarla kendilerine bağlamakta, üzerlerinde egemenlik kurarak, sömürebilmektedirler.
Onların kitabında sevgi, kardeşlik, dostluk, bilim, teknik yoktur… Gericilik vardır… Kin vardır… Öç almak, düşmanlık vardır…
Kubilay’ı kör bağ bıçağı ile kesenler, Maraş, Sivas katliamlarını yapanlar yine bu çember sakallılardı…
Bugün Müslümanlar tarafından övgüyle anılan İbni Sina bile, zamanında (11. Yüzyılda) büyük sıkıntılar yaşamıştı… O, Gazneli Mahmut’un gazabından kurtulmak için oturduğu kenti terk etmek zorunda kalmıştı… Gazneli’nin yaptıkları sadece bu kadar da değildi, o, Astronomi uzmanı Biruni’nin hocası Abdüssamed’i de dinsiz diye öldürtmüştü…
Onun için bu referandum oylaması basit bir seçim değildir artık…Bu seçim, aydınlıkla karanlığın, cehaletle uygarlığın savaşımıdır…
İktidarı eline geçiren ve 15 yıldan bu yana ülkeyi dilediği gibi yöneten varlıklı kesim, bu saltanatı hiç de bırakmak niyetinde değildir…
Tek amaçları rejimi değiştirip, Atatürk Cumhuriyetinin ve “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” yasasının sonunu getirmektir…
Zaten çeşitli zamanlarda söyledikleri, dile getirdikleri Atatürk ve rejim karşıtı sözlerle bu hedeflerini ortaya koydular… Bu konuda neler söylemediler, neler…
Birisi çıktı “Cumhuriyet 90 yıllık parantezdir, bu parantezi kapatacağız… Cumhuriyet bir reklam arasıdır” dedi.
Bir başkası çıktı, “Referandumu kaybedersek silahlı iç savaşa hazırlansın herkes” dedi.
Ötekisi çıktı, “Cumhuriyeti ve Atatürk’ü bir bela olarak niteledi ve bu beladan 2 ay sonra, referandumla kurtulacağını” ilan etti…
İşte Onun için “Bu referandum oylaması basit bir seçim değildir” diyoruz ve ekliyoruz:
“Bu seçim, aydınlıkla karanlığın, cehaletle uygarlığın savaşımıdır…”
Bu seçim, parlamenter sistemle diktatörlüğün, Kemalist Cumhuriyet rejimi ile “Tek Adam Rejiminin” savaşımıdır…
Kardeşin kardeşi boğazladığı Suriye, Irak, Libya, Afganistan gibi bir ülkeye dönüşmek istemiyorsak, gidip oyumuzu “HAYIR” olarak kullanacağız… Hem de hiçbir gerekçe üretmeden, hiçbir gerekçeye sığınmadan…
Hele hele, protestoymuş, boykotmuş, bilmem neymiş gibi saçma sapan girişimlerle, seçimden kaçarak, asla egemen güçlerin değirmenine su taşımamalıyız…
Bir de buna şunu ekleyeyim:
Sandıklar çok iyi denetlenmeli… Islak imzalı raporlar alınıp, parti merkezlerine zamanında teslim edilmeli… Bu raporlar, bir anlaşmazlık durumunda kanıt olarak gösterilmelidir… BARO her sandığın başına bir avukat dikmelidir… Birçok kez yazdığım gibi, bütün bunlar yapılırsa, oy hırsızları sanatlarını icra edemezler…
Bir yanıt yazın