Atatürkçünün Kitabında Umutsuzluk Yazmaz…

Orhan Veli bir şiirinde şöyle der: “Sol elim, acemi elim…” - 14079610 10154458409954691 688048294157345172 n 300x300 3

Orhan Veli bir şiirinde şöyle der: “Sol elim, acemi elim…”

Atatürk’ten sonra sol, ülkemizde, sağ cenah karşısında hep bocalamıştır… Acemi kalmıştır…

Oyuna getirilmiştir…

Haksız, hukuksuz nedenlerle solcular, devrimciler zindanlara atılmış, işkencelerden geçirilmiştir… Yok yere ömürler harcanmış, heba edilmiştir.

“Üçkâğıtçılık, düzenbazlık” karşısında sol hep acemileşmiş, şaşkınlığa düşmüştür…

Zaman zaman emperyalizmin oyununa gelmiştir. Sudan nedenlerle kendi arasında kavgalar, çekişmeler çıkarmış, kırk parçaya ayrılmış, gruplara bölünmüştür…

Sömürgeciler bu durumdan yararlanarak adamlarını, hükümetlerini iş başına getirmiş, Türkiye’yi dilediği gibi yönetmişlerdir…

“Sol el, yani sol kesim acemidir, şaşkındır” dedik. Neden?

Çünkü onlar hırsızlık, yolsuzluk, yalan – dolan, sahtekârlık, ayak oyunu nedir, bilmezler… Sadaka ekonomisi ile halkı uyutmazlar… Uyutamazlar… Din sömürüsü yapmazlar, yapamazlar… Halkı bu yolla kandıramazlar…

Karşılarındaki çıkarcı gruplara, partilere bu yöntemlerle yanıt veremedikleri için maça bir sıfır mağlup başlarlar… Bu yüzden bazıları çıkıp, “Yandık, öldük, bittik…” edebiyatı yaparlar. “Bu adamlardan asla kurtulamayız… Yine sandıktan bu herifler çıkar” diyerek, hem kendileri karamsar olurlar hem çevrelerini karamsarlığa sürüklerler… Oysa son seçimlerden sonra, bu adamların bugünkü ortamda, daha da kötüleştiklerini, ekonomik, sosyal, siyasal kriz içinde bocaladıklarını, halkı perişan ettiklerini, bunun politik çalışmalarda bir kazanım olduğunu hesaba katmazlar…

Ve bu karamsarlıkla kırk yıl daha bu adamlara kul köle olacaklarını, muhalefette kalacaklarını hesap etmezler…

Çözüm bu değildir dostlar…

Yol bu değildir…

Yöntem bu değildir…

Bu bataklıktan çıkmanın tek yolu Atatürk’ün gittiği yoldur… Bu ise günde kırk kez, papağanlar gibi, “Ben Atatürkçüyüm, ben Atatürkçüyüm…” demekle gerçekleşmez.

HERŞEYDEN ÖNCE ATATÜRK OLMAK GEREKİR…

Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında, ülkemizin “Vaziyet ve Manzarai Umumiye”sini (genel görünümünü) şöyle anlatıyordu:

“Düşman devletler, Osmanlı Devletine ve ülkesine maddi ve manevi saldırıya geçmiş: Onu yok etmeye ve parçalamaya karar vermiştir. Padişah ve halife olan kişi, kendi yaşamını ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor… Felaketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve olaylardan etkilenebilme güçlerine göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları önlemlere başvurmakta…

Burada pek önemli bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım. Millet ve ordu, Padişah ve Halifenin hainliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve makamda bulunana karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bağlı ve sadık…”

O günkü ortamla, bugünkü ortam arasındaki benzerliği fark ettiniz mi? Saltanat, hilafet, şeriat yanlıları bugün de işbaşında.

ABD, AB ve İsrail yurdumuzu parçalayabilmek için Atatürk’ün deyişiyle “maddi ve manevi” saldırıya geçmiş.

PKK, IŞİD, dinci çeteler ise onların en büyük destekçisi. Irak’ın Kuzeyindeki aşiret reisleri, yedi bin yıllık bir dünya devletini yönlendirebilmek için iç işlerimize burunlarını sokuyor.

Bir avuç bölücü, vatanımızdan toprak istiyor. Türkiye Cumhuriyetine kafa tutuyor.

Fabrikalarımız, limanlarımız, arazilerimiz, ormanlarımız yabancılar tarafından işgal edilmiş. Yönetim onlarda. Artı değerlerimizi, zenginliklerimizi yağmalıyorlar.

Laiklik çiğnendi. Öğretim birliği ayaklar altına alındı. Cumhuriyet yok edildi. Okullar, şeriatçıların egemenliğine girdi… İktidar, Yeni Osmanlıcılık peşinde…

İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, fuhuş, taciz, tecavüz veba gibi sarmış dört bir yanımızı…

Günümüzde haksızlığa, zulme, vatanın yabancılar tarafından işgaline direnme her zamankinden daha geçerli bir ihtiyaç oldu artık… Çünkü karanlık bir döneme girmek üzereyiz…

Atatürk, yaşamı boyunca direnmeyi ve mücadeleyi seçti. Baskılar, tehditler karşısında asla yılmadı. Subay olduktan sonra Şam’a sürüldü. Daha sonraları Sultan Vahdettin onu ölüme mahkûm etti. Yine vazgeçmedi.

Şöyle diyordu:

“Ordu müfettişliğinden istifa edip de basit bir vatandaş olarak milletim ve vatanım için çalışmaya başladığım gün bütün bir düşman dünya içinde, kendimi en kuvvetli bir adam olarak buluyordum. Bu kuvveti bana, Türk ulusu davasının büyüklüğü ile vicdanım veriyordu.” (Atatürk İhtilali, Mahmut Esat Bozkurt)

KİMSE KİMSENİN YAŞAM HAKKINI ELİNDEN ALAMAZ. Onun için, kişi “Hak bildiği yolda yalnız da kalsa yürümesini bilmelidir.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Hiçbir koşul, “Ulusal Kurtuluş Savaşı” koşullarından daha ağır ve kötü olamaz. Türk ulusu o karanlık dönemi aşıp, aydınlığa nasıl ulaştıysa, bugün de ulaşacaktır. Bundan kimse kuşkusu duymasın.

Çünkü “Devrimin kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça, başladığımız yenilikçi devrim bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde de hep böyle olacaktır.” (Mustafa Kemal Atatürk)

Türkiye tarihi kökleri olan yedi bin yıllık bir devlettir. Kimse bu vatanı sokakta bulmamıştır ve göz göre göre de onun parçalanıp, yok olmasına göz yummayacaktır.

Referandumlarla, şunlarla bunlarla yeniden hilafete ve saltanata dönmesine asla izin vermeyecektir…

(alieralp@gmail.com)

Orhan Veli bir şiirinde şöyle der: “Sol elim, acemi elim…” - literature edebiyat kitap

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir