DOĞU AKDENİZ GÜVENLİK AÇIĞI, KIBRIS, NATO, TSK VS.VS.

ABD’de toplumsal yaşamın acı gerçekleri, yaygın öfke, bütün siyaset kurumu karşısında genel hayal kırıklığı Demokratik Parti oylarını çökertti.
Halâ NATO birlikleri Doğu Avrupa’ya sevkediliyor.
Nil Deltası ve Doğu Akdeniz havzalarında hidrokarbon kaynaklarının güvenlik açığı çözüm bekliyor.
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, ümmetinin Batı’ya karşı birlik, dirlik ve azmini parlatmak üzere “Egemenlik, kayıtsız ve şartsız ulusundur, kişiye devredilmez” ilkesini ayakları altına almış,
Türkiye’de Başkan noktasından Ümmet’in Başkanı yolu üzerine doğmak ve ümmeti umutlandırmak için kuvvetler ayrılığını yok ederek parlamenter demokratik sistemi ortadan kaldırmayı test ediyor…
Başkan Obama ise dünyaya egemen iki sağcı hizbi;
Otoriter ve militarist bir oligarşi hükümeti kurmaya hazırlanan D.Trump yönetimiyle,
Onun Rusya’ya karşı savaş başlatma hazırlıklarını ilerletme konusunda isteksiz olmasından öfkeye kapılmış karşıtları arasında sert bir çatışmayı, miras bırakmaktadır…
 
*
ABD’nin seçilmiş başkanı D.Trump’ın Dışişleri Bakanı adayı R.Tillerson, Senato Dış İlişkiler Komisyonu’nda;
“Radikal İslam konusunda dürüst olmalıyız. Terörizmle mücadele gibi ortak çıkarların olduğu alanlarda Rusya ile birlikte hareket etmeliyiz.
Ancak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiğini ve savaş hukukunu ihlâl eden Suriye güçlerini desteklediğini de gözardı edemeyiz” diyor…
 
*
Bir zaman önce ABD; dış politikaları bağımsızlık, işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi ilkesine dayanan Arap İslam ülkelerini, bu politikalarından vazgeçirmek üzere savaşa zorlamaya başlamıştı…
NATO ile birlikte IŞİD, El Nusra gibi radikal örgütlerini finanse ediyor,silahlandırıyor ve Libya savaşından başlayarak Mısır, Yemen, Irak ve Suriye Vekâlet Savaşları’nda operasyonlara görevlendiriyordu.
İslamcı R.T. Erdoğan İslam ümmeti yönetimini oluşturmanın amacındaydı ve Türkiye’yi de vekâlet savaşlarına ortak etmişti…
 
*
NATO; Erdoğan’ın elini güçlendirmek için Ergenekon skandalı üzerinden TSK’nın Kemalist üst rütbeli subaylarının yüzde 70’ini tasfiye ettirdi. 
Ama vekil güçler giderek kontrolden çıktılar ve “İslami Cihad” dünyayı tehdit eder konuma geldi…
 
*
Bu kez İslamcılık ideolojisi ve radikal terör örgütlerinin tasfiyesi dünyanın en önemli konusu oldu.  
Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi iktidardan indirildi, kadrosu tasfiye edildi.
İşte Türkiye’de dini lider Fethullah Gülen cemaati, sermayesi ve TSK’daki kadrolarının tasfiyesi sürüyor.
Tasfiyeler için planlanan darbeden bugüne kadar geçen sürede TSK’da kalan generallerin yüzde 44’ü daha görevden alınmıştır.
 
*
Ne ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan tasfiye sırasının İslami Cihad’ın Siyasi İdeolojisi’ni yönetenlere geldiğinin farkındadır.
Üstelik Erdoğan, ABD’nin Esad’a karşı İslamcı isyanı destekleme stratejisinin yenilgiye doğru gittiğini,
Batılı müttefiklerin her birinin kendi stratejik çıkarları peşinde koşmak üzere aralarındaki rekabetin derinleştiğini,
ABD’nin Suriye Kürtlerini Türkiye’nin endişelerine yeğ tutmasından hareketle,
Stratejisini Suriye’deki savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurmuş bulunuyor. 
Ağustos’tan bu yana Rusya Devlet Başkanı V.Putin’e müttefik olmuştur.
 
*
Bu sırada ABD’nin bölgedeki çıkarlarına ya da bölgedeki ülkelerin rejimlerini ve sınırlarını değiştirme ve böylece tüm bölgeyi hakimiyeti altına alma girişimine Türk askerini “koç başı” yapmanın görüntüsünde;TSK’nın tüm kurumsal kimliğini de sıfırlamıştır.
Aslında TSK’yı yönetsel anlamda iktidarına bağladığı, bu suretle siyasi hareketinin elini çok güçlendirdiği zannederken;
TSK; askeri istihbari ve operatif yetenekler anlamında ya tamamen NATO’nun emrine girmiş ya da tamamen etkisiz bir güç kaynağı haline dönüşmüştür…
 
*
Halbuki ABD; zengin petrolüyle Irak, Körfez Bölgesi ve Doğu Akdeniz’i kontrolü altında tutmaya çalışır ve Ortadoğu’da hegemonik gücünü sürekli arttırmayı isteyen bir politika izlerken,
Rusya’nın da doğalgaz konusunda liderliğini sürdürmesinin yolu Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırmaktan geçtiği bir süreç yaşanmaktadır.
 
*
Şimdi ABD’de iktidardaki emperyalist hizbin Başkanı B.Obama’nın görevini devretmeye hazırlandığı,
Fakat diğer emperyalist hizbin seçilmiş başkanı D.Trump’ın iktidarında neler yapacağı bilinmediği bu noktada;
Türkiye’nin NATO’nun ya da en azından Atlantik İttifakı Birleşik Komutasının dışına çıkması olasılığı karşısında derin endişe yaşanıyor.
Söz konusu olan şey; Nil Deltası ve Doğu Akdeniz’de bulunan tahmini 9 milyar metreküp doğalgaz ve 113 milyon varil petrol rezervinin güvenliğidir…
 
*
İsrail kendi güvenliğini sağlamak üzere bölgedeki Rusya ile yeni bir stratejik ittifakı dizayn etmiştir.
Bu ittifak ile İsrail;​ Rusya’nın Suriye içerisindeki etkisini ve İran’la ittifak içeriğini kullanmanın yolunu oluşturmuş;
Rusya ile bir çelişki yaşamadan gereğinde Suriye topraklarında hava operasyonları yapmanın,Hizbullah’ın İsrail aleyhinde tutumunu sınırlandırmanın,​
Golan tepelerinin Suriye ile İsrail arasında sorun olma niteliğinden çıkmasının fırsatını yaratmıştır…
Üstelik enerji kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen Avrupa’dan talep olmasına rağmen şu zamanda kapasitesi sorunlu olan Doğu Akdeniz’deki İsrail gazını;
Türkiye’nin de ilgilendiği Kuzey Suriye’de Kürtlerin elinde olan kaynaklarla,​
Ya da Kuzey Irak’ta Rus Gazprom Neft petrol şirketinin Doğalgaz tesisinden çıkaracak doğalgazı İsrail içpazarının ihtiyacını karşılayacağının kararlaştırılması ve Güney Akdeniz’de İsrail’in deniz sahasından çıkaracağı gazı tamamlamanın yolunu da açmıştır…
 
*
Ancak ABD için hiçbir güvence NATO’nun verdiği güvencenin yerini tutmuyor.
Bu noktada Kıbrıs’ın, NATO’nun geleceğini belirleyen Stratejik Konsept Belgesinde önemli bir stratejik merkez olduğu gerçeği ile karşılaşılıyor.
Hem Türkiye, hem mevcut iki devletli haliyle Kıbrıs; Stratejik Konsept Belgesinde “AB üyesi olmayan NATO ülkesi” olarak anılıyor ve bu NATO için sorun teşkil ediyor.
 
*
Türkiye, NATO’nun AB üyesi olmayan bir müttefiki olarak Avrupa güvenliğine katkısı için öncelikle Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.
Fakat AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına girmesini, karşılığında Türkiye de Kıbrıs’ın NATO’ya girmesini engelliyor…
Bu karmaşa, ancak Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin birleşme şartlarında anlaşmaları halinde;
Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetinin NATO’ya, Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına üye olmasıyla çözülebilecektir…denilirken;
 
*
Şimdi Erdoğan’ın ani strateji değişikliği ve Türkiye’nin NATO’nun ya da en azından Atlantik İttifakı Birleşik Komutasının dışına çıkması olasılığına;
Yani Türkiye’nin ABD ve Rusya arasındaki geçidin ortasında nasıl tutulacağı sorusuna yanıt aranıyor.
Yanıt için şu dakikada Cenevre’de Kıbrıs Cumhuriyeti garantörleri 5’li zirvede son kozlarını oynuyor…​
 
13.1.2017
ABD'de toplumsal yaşamın acı gerçekleri, yaygın öfke, bütün siyaset kurumu karşısında genel hayal kırıklığı Demokratik Parti oylarını çökertti.
Halâ NATO birlikleri Doğu Avrupa'ya sevkediliyor.
Nil Deltası ve Doğu Akdeniz havzalarında hidrokarbon kaynaklarının güvenlik açığı çözüm bekliyor.
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, ümmetinin Batı'ya karşı birlik, dirlik ve azmini parlatmak üzere "Egemenlik, kayıtsız ve şartsız ulusundur, kişiye devredilmez" ilkesini ayakları altına almış,
Türkiye'de Başkan noktasından Ümmet'in Başkanı yolu üzerine doğmak ve ümmeti umutlandırmak için kuvvetler ayrılığını yok ederek parlamenter demokratik sistemi ortadan kaldırmayı test ediyor...
Başkan Obama ise dünyaya egemen iki sağcı hizbi;
Otoriter ve militarist bir oligarşi hükümeti kurmaya hazırlanan D.Trump yönetimiyle,
Onun Rusya'ya karşı savaş başlatma hazırlıklarını ilerletme konusunda isteksiz olmasından öfkeye kapılmış karşıtları arasında sert bir çatışmayı, miras bırakmaktadır...
 
*
ABD'nin seçilmiş başkanı D.Trump'ın Dışişleri Bakanı adayı R.Tillerson, Senato Dış İlişkiler Komisyonu'nda;
"Radikal İslam konusunda dürüst olmalıyız. Terörizmle mücadele gibi ortak çıkarların olduğu alanlarda Rusya ile birlikte hareket etmeliyiz.
Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ettiğini ve savaş hukukunu ihlâl eden Suriye güçlerini desteklediğini de gözardı edemeyiz" diyor...
 
*
Bir zaman önce ABD; dış politikaları bağımsızlık, işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin'in temel mesele olarak kabul edilmesi ilkesine dayanan Arap İslam ülkelerini, bu politikalarından vazgeçirmek üzere savaşa zorlamaya başlamıştı...
NATO ile birlikte IŞİD, El Nusra gibi radikal örgütlerini finanse ediyor,silahlandırıyor ve Libya savaşından başlayarak Mısır, Yemen, Irak ve Suriye Vekâlet Savaşları'nda operasyonlara görevlendiriyordu.
İslamcı R.T. Erdoğan İslam ümmeti yönetimini oluşturmanın amacındaydı ve Türkiye'yi de vekâlet savaşlarına ortak etmişti...
 
*
NATO; Erdoğan'ın elini güçlendirmek için Ergenekon skandalı üzerinden TSK'nın Kemalist üst rütbeli subaylarının yüzde 70'ini tasfiye ettirdi. 
Ama vekil güçler giderek kontrolden çıktılar ve "İslami Cihad" dünyayı tehdit eder konuma geldi...
 
*
Bu kez İslamcılık ideolojisi ve radikal terör örgütlerinin tasfiyesi dünyanın en önemli konusu oldu.  
Mısır'da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi iktidardan indirildi, kadrosu tasfiye edildi.
İşte Türkiye'de dini lider Fethullah Gülen cemaati, sermayesi ve TSK'daki kadrolarının tasfiyesi sürüyor.
Tasfiyeler için planlanan darbeden bugüne kadar geçen sürede TSK'da kalan generallerin yüzde 44'ü daha görevden alınmıştır.
 
*
Ne ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan tasfiye sırasının İslami Cihad'ın Siyasi İdeolojisi'ni yönetenlere geldiğinin farkındadır.
Üstelik Erdoğan, ABD'nin Esad'a karşı İslamcı isyanı destekleme stratejisinin yenilgiye doğru gittiğini,
Batılı müttefiklerin her birinin kendi stratejik çıkarları peşinde koşmak üzere aralarındaki rekabetin derinleştiğini,
ABD'nin Suriye Kürtlerini Türkiye'nin endişelerine yeğ tutmasından hareketle,
Stratejisini Suriye'deki savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurmuş bulunuyor. 
Ağustos'tan bu yana Rusya Devlet Başkanı V.Putin'e müttefik olmuştur.
 
*
Bu sırada ABD'nin bölgedeki çıkarlarına ya da bölgedeki ülkelerin rejimlerini ve sınırlarını değiştirme ve böylece tüm bölgeyi hakimiyeti altına alma girişimine Türk askerini "koç başı" yapmanın görüntüsünde;TSK'nın tüm kurumsal kimliğini de sıfırlamıştır.
Aslında TSK'yı yönetsel anlamda iktidarına bağladığı, bu suretle siyasi hareketinin elini çok güçlendirdiği zannederken;
TSK; askeri istihbari ve operatif yetenekler anlamında ya tamamen NATO'nun emrine girmiş ya da tamamen etkisiz bir güç kaynağı haline dönüşmüştür...
 
*
Halbuki ABD; zengin petrolüyle Irak, Körfez Bölgesi ve Doğu Akdeniz'i kontrolü altında tutmaya çalışır ve Ortadoğu'da hegemonik gücünü sürekli arttırmayı isteyen bir politika izlerken,
Rusya'nın da doğalgaz konusunda liderliğini sürdürmesinin yolu Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırmaktan geçtiği bir süreç yaşanmaktadır.
 
*
Şimdi ABD'de iktidardaki emperyalist hizbin Başkanı B.Obama'nın görevini devretmeye hazırlandığı,
Fakat diğer emperyalist hizbin seçilmiş başkanı D.Trump'ın iktidarında neler yapacağı bilinmediği bu noktada;
Türkiye'nin NATO'nun ya da en azından Atlantik İttifakı Birleşik Komutasının dışına çıkması olasılığı karşısında derin endişe yaşanıyor.
Söz konusu olan şey; Nil Deltası ve Doğu Akdeniz'de bulunan tahmini 9 milyar metreküp doğalgaz ve 113 milyon varil petrol rezervinin güvenliğidir...
 
*
İsrail kendi güvenliğini sağlamak üzere bölgedeki Rusya ile yeni bir stratejik ittifakı dizayn etmiştir.
Bu ittifak ile İsrail;​ Rusya'nın Suriye içerisindeki etkisini ve İran'la ittifak içeriğini kullanmanın yolunu oluşturmuş;
Rusya ile bir çelişki yaşamadan gereğinde Suriye topraklarında hava operasyonları yapmanın,Hizbullah'ın İsrail aleyhinde tutumunu sınırlandırmanın,​
Golan tepelerinin Suriye ile İsrail arasında sorun olma niteliğinden çıkmasının fırsatını yaratmıştır...
Üstelik enerji kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen Avrupa'dan talep olmasına rağmen şu zamanda kapasitesi sorunlu olan Doğu Akdeniz'deki İsrail gazını;
Türkiye'nin de ilgilendiği Kuzey Suriye'de Kürtlerin elinde olan kaynaklarla,​
Ya da Kuzey Irak'ta Rus Gazprom Neft petrol şirketinin Doğalgaz tesisinden çıkaracak doğalgazı İsrail içpazarının ihtiyacını karşılayacağının kararlaştırılması ve Güney Akdeniz'de İsrail'in deniz sahasından çıkaracağı gazı tamamlamanın yolunu da açmıştır...
 
*
Ancak ABD için hiçbir güvence NATO'nun verdiği güvencenin yerini tutmuyor.
Bu noktada Kıbrıs'ın, NATO'nun geleceğini belirleyen Stratejik Konsept Belgesinde önemli bir stratejik merkez olduğu gerçeği ile karşılaşılıyor.
Hem Türkiye, hem mevcut iki devletli haliyle Kıbrıs; Stratejik Konsept Belgesinde "AB üyesi olmayan NATO ülkesi" olarak anılıyor ve bu NATO için sorun teşkil ediyor.
 
*
Türkiye, NATO'nun AB üyesi olmayan bir müttefiki olarak Avrupa güvenliğine katkısı için öncelikle Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.
Fakat AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye'nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına girmesini, karşılığında Türkiye de Kıbrıs'ın NATO'ya girmesini engelliyor...
Bu karmaşa, ancak Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin birleşme şartlarında anlaşmaları halinde;
Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetinin NATO'ya, Türkiye'nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına üye olmasıyla çözülebilecektir...denilirken;
 
*
Şimdi Erdoğan'ın ani strateji değişikliği ve Türkiye'nin NATO'nun ya da en azından Atlantik İttifakı Birleşik Komutasının dışına çıkması olasılığına;
Yani Türkiye'nin ABD ve Rusya arasındaki geçidin ortasında nasıl tutulacağı sorusuna yanıt aranıyor.
Yanıt için şu dakikada Cenevre'de Kıbrıs Cumhuriyeti garantörleri 5'li zirvede son kozlarını oynuyor...​
 
13.1.2017 - military askeri helikopter rus

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir