Avukat Yüksel Sarı
Vatanımızın dört bir yanı ateş çemberi ile çevrilmiş durumda. Mehmetçik içeride ve dışarıda, kahramanca savaşıyor. Kar kış demeden destanlar yazıyor. Şehirlerimiz can pazarına dönmüş durumda. Her patlayan bombayla kopan kollar, yere düşen başlar ve yok olan umutlar can yakıyor. Analar, babalar, çocuklar ve yaşlılar kan ağlıyor. Bu yüce millet, yeni bir Kurtuluş Savaşı daha veriyor.
Sanmayın ki vatan savaşı bir o şekilde veriliyor! Vatan savaşı şimdi, tam da bu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde veriliyor. Belki kolumuz kopmuyor, başımız yere düşmüyor, kanımız dökülmüyor ama insanlık onurumuz ölüyor. Kimliğimiz yok ediliyor, haklarımız elimizden alınıyor. Bilmelisiniz ki, belki de Vatan Savaşının en önemli cephesi bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde kuruluyor.
Milletin egemenliğini temsil eden, Kuruluş savaşımızı yöneten, Cumhuriyetimizi kuran, en büyük devrimleri gerçekleştiren, bizi mürit olmaktan çıkarıp insan eden meclisimiz, şimdi kendi varlığını ve onurunu korumak için mücadele veriyor.
Hani! Mustafa Kemal Atatürk demişti ya;
“İktidara sahip olanlar kendi şahsi emellerini düşmanın emelleriyle birleştirmiş olabilirler”
İşte onun gibi!
İhanet, bencillik, çıkarcılık yine kol geziyor.
Milletin vekilleri, milletin karşısına geçmiş, “egemenliği senin elinden alıp, bir tek kişiye vereceğiz” diyor.
Lider bildiklerimiz, dün söylediklerini unutmuş, bugün tersini söylüyor.
Bölücüler sipere yatmış “ bu kargaşadan bize ne düşer” diye bekliyor.
Gaflet dalalet ve ihanet her yanımızı sarmış, büyük milletimiz kan ağlıyor.
İhanet edenlerimiz hep olsa da vatanseverlerimiz daha çoktur bizim.
İlk kahramanlar meclisin önünde göründü o gün. Barolar, sendikalar, dernekler, kadınlar ve gençler… Barikatlara direndiler, eksi yedi derecede ıslatıldılar, ama korkmadılar, yılmadılar. Bu ihanete, bu cinayete “hayır!” dediler. Yapılmak istenenin bir karşı devrim darbesi olduğunu ilan edip, hep birlikte direnme sözünü verdiler. Selam olsun!
Elbette boşuna değildi bu çabalar. Nitekim bu ses meclisin içinde karşılığını buldu. Vatansever vekillerimiz Cumhuriyetimizin yıkılmasına, meclisimizin yetkilerinin alınmasına karşı kahramanca direnmeye başladılar. “Milli Egemenlik Yine Milletin Olacak” dediler. Selam olsun!
Daha bitmedi!
İşte o an geldiğinde, sandık başına gidildiğinde, diller susup vicdanlar konuşmaya başladığında dokuz kahraman vekil daha çıktı. Ne lider dinlediler ne de gelecek kaygısına düştüler. “Vatan söz konusu ise gerisi teferruat” diyerek “Hayır!” oyu verdiler. Onlara da selam olsun!
İşte! Şimdi bıçak sırtındayız.
Felaket ile selamet arasında dokuz oy kaldı. Sadece dokuz!
Bu anayasa teklifi geçerse;
Adı Cumhurbaşkanı da olsa, bir tek kişi, başkanı olduğu partinin milletvekilleri aracılığı ile önce bir yasa çıkaracak, sonra bu yasayı kendisi uygulayacak, itiraz edilirse de kendi atadığı üyeler aracılığı ile Anayasaya uygunluğunu yine kendisi onaylayabilecek.
Bu Anayasa teklifi geçerse;
Adı Cumhurbaşkanı da olsa, o kişi, tek başına kararnamelerle bütün ülkeyi yönetebilecek. Yani olağanüstü hal daimi bir hal olacak!
Adı Cumhuriyet olsa da, rejim diktatörlük olacak. Okuyan, düşünen, konuşan yanacak.
Bu Anayasa teklifi geçerse;
Türkiye’nin üzerine felaket gibi çökecek.
Ya geçmezse?
İşte o zaman on dört yıldır geriye giden bu süreç duracak. Ortaçağ karanlığı son bulacak. Memleket yeniden aydınlanacak. Türkiye şenlenecek.
Sadece o kadar da değil;
Onların gaflet ve dalaletleri yüzünden içine düştüğümüz bunalımlar son bulacak. Milli birlik yeniden sağlanacak. Artık sınırlarımız daha güvenli olacak. Mehmetçik şehit olmayacak. Şehirlerimizde bombalar patlamayacak. Çünkü onlar bu darbeye dayanamayacak ve yıkılacak.
Evet, sadece dokuz oy daha. Felaketten selamete dönüş için …
Sadece dokuz.
İşte o zaman zulmün beli kırılmış olacak.
Dokuz kahraman vekil daha!
Oradasınız biliyorum.
Ayağa kalkın ey kahramanlar!
10.01.2017