İnandığın Yolda Tek Başına Kalsan Da Yürüyeceksin…

IMG_1819

İnternette dolaşanlara, yazışanlara dikkat ediyorum, hep magazin konuları ile ilgileniyorlar. Kim nerede, kim kiminle ne yapmış, kim kimin hakkında ne söylemiş, kim kiminle yakalanmış, nasıl giyinmiş, saçını, makyajını nasıl yapmış… Bu haberlere bayılıyorlar…

Solcusu da sağcısı da bir  “Günaydın” ya da “İyi akşamlar” diyor, ardından yüzlerce beğeni, yorum geliyor…

Araştırma, inceleme, düşün yazılarına ilgi duymuyorlar… Hele hele yazı, makale biraz uzun oldu mu dönüp bakmıyorlar bile… Ama saatlerce söyleşiyorlar, onun bunun dedikodusunu yapıyorlar. Doğruyu, gerçeği bulmak için azıcık çaba göstermiyorlar… Duydukları, gördükleri, dinledikleri ile yetiniyorlar…

Bu nedenle dünyaya dar bir açıdan ve tek pencereden bakıyorlar. Bazıları da pembe bir tül perde arkasından seyrediyor evreni… Güllerle, çiçeklerle, böceklerle vakit öldürüyor…

Dünyayı ya ak, ya kara olarak görüyorlar, bir de grinin olduğunu, olabileceğini hesap etmiyorlar… İnsanları yargısız, yorumsuz, eleştirisiz seviyorlar…  Sevdiler mi tam seviyorlar, hata yapacağını asla kabul etmiyorlar… Siyasal partileri futbol takımı tutar gibi tutuyorlar…

Onların sözlüklerinde “eleştiri – özeleştiri” diye bir kavram yok… Onların sevdiğini sen de kayıtsız koşulsuz seveceksin… Övgüler dizeceksin… Hele hele onların sevdiği kişiler politikacı ise ve sen de onu eleştiriyorsan, yeriyorsan, yandı gülüm keten helva… Hemen, hain, yandaş, düşman damgasını yemeye hazır ol…

Anlamışsınızdır, sözü yine Y-CHP’ye getireceğim.

CUMHURİYET GÜNEŞİ sitesinde “Adamlar Koltuklarına Sanki Japon Yapıştırıcı İle Yapışmışlar” adlı bir makalem yayınlandı. Altına çeşitli yorumlar yapılmış… Çok ilginç, çok ibret verici yorumlar… Okumanızı salık veririm… Bir Y-CHP’li Hanımefendi bakın ne diyor?

“Kimmiş bu vizyonu genişler ismi cemaate karışmış umut oran’mı ulusalcı Muharrem ince’mi yoksa asker kimliğiyle balbay’mı?”

CHP’nin geldiği yeri gördünüz mü? Bayan, “Ulusalcılıktan” şikâyetçi… Üstelik bu partinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, dünyaya örnek olan bir “ULUSAL Kurtuluş Savaşının” lideri…

Şimdi biz bu yanlış görüşe ve anlayışa karşı çıktığımız zaman suçlu mu oluyoruz? Bu yanlış düşünceleri eleştirdiğimiz zaman günahkâr mı sayılıyoruz?  Bir kez daha soruyorum: Cumhuriyeti, Atatürk’ü, Atatürk ilkelerini ve devrimlerini savunan mı suçlu, yoksa o yüce öndere “KEFERE KEMAL”, yani Kâfir Kemal diyenleri partiye dolduranlar mı suçlu?

Önce şunu belirteyim: Bizim CHP ile ve onun Genel Başkanı ile bir alıp veremediğimiz yok… CHP bizim de gözbebeğimiz, çünkü o Atatürk’ün partisi ve şu anda ona en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemleri yaşıyoruz… Asla ve asla kimseye bir düşmanlık beslemiyoruz…

Biz CHP’yi zayıflatmak, güçsüzleştirmek için bu eleştirileri yapmıyoruz, tam tersine “programsızlıktan, ilkesizlikten kurtulsun, aslına dönsün ve güçlensin, halka gerçek öncülük yapsın” diye bu eleştirileri yapıyoruz ve saldırıları göze alıyoruz…

Bizim kişilerle bir işimiz yok… Biz onları politik görüşlerine, izlediği yönteme, hani bir zamanlar öğrenci karnelerinde yazıldığı gibi, “Hal ve gidişine” göre değerlendiriyoruz…

Kemal Kılıçdaroğlu iyi adam, has adam, dürüst adam… Ama lider olabilmek, kitleleri peşinden sürüklemek, seçim kazanmak için bu yetmiyor… Bu yeterli gelmiyor…

“Y-CHP, AKP’nin iktidar olduğu dönemlerde hiç seçim kazanmadı. Kazanamadı. Hep yenildi. Hep kaybetti. Hem de bu kadar çok yolsuzluk, hırsızlık, kanunsuzluk varken orta yerde… Hem de itsen yıkılacak bir durumda iken… Hem de halk, millet bu kadar perişanken…

O zaman “Y-CHP’nin politikasında bir yanlışlık var” diyoruz.  Bir terslik var, bir şeyler doğru yapılmıyor, bir şeyler doğru gitmiyor, yanlışlar araştırılmalı, incelenmeli, hatalar saptanmalı” diyoruz.

CHP, Y-CHP olduktan sonra Tam bağımsızlıktan, laiklikten, Atatürk ilkelerinden ödünler verdi, yobazlığın en yoğun olduğu yıllarda bir gazeteci Kılıçdaroğlu’na sordu: “Laikliğin tehdit altında olduğunu düşünüyor musunuz?” Bu soruyu şöyle yanıtlamıştı o zamanlar: “Hayır. Bugün için Türkiye’de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz…”

Başka bir konuşmasında ise, “Türban sorununu en iyi biz çözeriz…” demişti ve Atatürk’ün Meclisine türbanı sokmuştu. Ecevit’lerin, Atatürk’lerin kemiklerini sızlatmıştı…

Başka bir konuşmasında ne diyordu? “Siyasete girmeyen tarikata saygılıyım…” Sanki siyasete girmeyen tarikat varmış gibi…

Oysa Mustafa Kemal, Kastamonu’da Türk milletine şöyle sesleniyordu:  “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır…”

Bugün Y-CHP’de her çeşit adam var. Derde devadan gayrı… Ama Atatürkçü yok… Ya da parmakla sayılacak kadar az…

Bu aşure çorbasında “Tekke ve zaviyeler yeniden açılsın” diyeni mi ararsın, “Fethullah Gülen bilgedir, saygıyla selamlıyorum” diyeni mi ararsın, PKK’nın avukatlığını yapan mı?

Biz şunu vurguluyoruz: “CHP aslına dönmeli, Atatürk’e dönmeli, Cumhuriyete dönmeli, Cumhuriyeti kuran parti, Cumhuriyet düşmanları ile işbirliğine gidip, Cumhuriyeti yıkma görevini üstlenmemeli…”

Yılların deneyimli gazetecisi Bekir Coşkun da bunu söylüyor, Yılmaz Özdil de, Ümit Kocasakal da… Atatürk’ü, 1923 Devrimini, laikliği, aydınlanmayı savunan tüm aydınlar, demokratlar vatandaşlık görevlerini yerine getirmeye çalışıyorlar…

Söyler misiniz şimdi? Bunun neresi suç? Bunun neresi yandaşlık? Bunun neresi CHP düşmanlığı…

Bir zamanlar, Ref’i Cevat Ulunay diye bir yazar vardı. Bu gazeteci Ulusal Kurtuluş savaşına ve onun komutanına şiddetle karşıydı. Türk milleti Yedi Düvele karşı bağımsızlık savaşı verirken, bu adam, “İngilizleri istiyoruz. Türkler kendi güçleri ile adam olamıyorlar. İngilizler elimizden tutacak, bizi kurtaracak” diye haykırıyordu ve Mustafa Kemal’i böyle bir mücadeleye girdiği için “Deli hatta zır deli” olmakla suçluyordu.

Yıllar sonra, bu mandacı tutumundan dolayı “pişman olup olmadığını” soran bir gazeteciye o şöyle yanıt vermişti:

“Hayır, ben haklıydım. Herkes benim gibi düşünüyordu. O günlerde böyle düşünen tek adam oydu.”

Gerçekten de “o günlerde böyle düşünen”, yani tam bağımsız bir Türkiye için savaşım veren “tek adam” Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tü.

Hatta emperyalist devletler karşısında mağlup olabileceğini de hesaba katan o yüce önder, böyle bir durumla karşılaşırsa, onları yeniden vatanımızdan kovabilmek için, bir gerilla savaşı vermeyi bile düşünüyordu. Bu nedenle Diyap Ağaya sormuştu:

“Bir gün bu taraflara gelirsem, Hazro Dağları beni saklar mı?”

Biz de diyoruz ki, bizi yandaşlıkla, ihanetle, CHP’ye zarar vermekle suçlasalar da İnandığımız yolda tek başımıza da kalsak, Atatürk’ün partisini geri almak için mücadeleye, yılmadan, usanmadan devam edeceğiz…

(alieralp37@gmail.com)

İnternette dolaşanlara, yazışanlara dikkat ediyorum, hep magazin konuları ile ilgileniyorlar. Kim nerede, kim kiminle ne yapmış, kim kimin hakkında ne söylemiş, kim kiminle yakalanmış, nasıl giyinmiş, saçını, makyajını nasıl yapmış... Bu haberlere bayılıyorlar… - yilmaz ozdil

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir