LEFKE, LEFKE OLALI…
HÜSEYİN MÜMTAZ
Lefke, Lefke olalı böyle eziyet görmemiş, böyle meşhur olmamıştı!
Lefke, 1571 fethinden sonra, tek Türkün bulunmadığı adanın “Türkleştirilmesi” için padişah fermanı ile mecburi iskâna tabi tutularak Kıbrıs’a göç ettirilen Türkmen/Yörüklerin ilk yerleştikleri kasabadır.
Son aylarda çeşitli vesilelerle Lefke ve Lefkeli’ler Kıbrıs’ta gündemi hayli meşgul etti.
Ada’dan gelen son “bomba” haber de yine Lefke “mahreçli”.
Haber Türkiye gündemine, hafif tahrik amaçlı, “Ezan yasaklandı” şeklinde düştü.
Aslında bir vatandaşın müracaatı üzerine mahkeme “dava sonuçlanana kadar” ezanı değil, “hoparlörden yüksek sesle okunmasını” yasakladı..
KKTC Din İşleri Başkanı Talip Atalay da bir açıklama yaparak “KKTC’de ezan sesi sustu” haberlerinin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Ve; “Mahkemede alınan kararın muhatabının Din İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Başkanı değil Vakıflar İdaresi olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu karar, Din İşleri Başkanlığını bağlayıcı herhangi bir sonuç doğurmamaktadır. Yinelemek gerekirse, mahkeme kararı Din İşleri Başkanı ve Başkanlığıyla ilgili herhangi bir hüküm içermemektedir. KKTC’de din ile ilgili bütün uygulamalar, KKTC Din İşleri Başkanlığı Yasası çerçevesinden Din İşleri Başkanının yetki ve sorumluluğundadır. Vakıflar İdaresi veya başka bir kurumun dini konularda herhangi bir yetki ve sorumluluğu yoktur. Dolayısıyla böyle bir davada muhatap Din İşleri Başkanlığı olmalıdır” diye de ekledi..
Benzer bir açıklama da “KKTC Din İşleri Başkanlığı Lefke Temsilcisi”nden geldi.
“KKTC Din İşleri Başkanı” son yıllarda gündemi oldukça meşgul ediyor.. Sık sık papazla görüşüyor, kimseden izin almadan/istifa etmeden Türkiye’deki seçimlerde aday oluyor, adaylığı kabul edilmeyince dönüp kimseye sormadan gene koltuğuna oturuyor, son olarak da “Kıbrıs Barış Sürecinde Dini Yol” çalışmalarına katılıyor.
Bu “çalışma”ya İsveç Dışişleri Bakanı Annika Söder, Başpiskopos Hrisostomos, Kıbrıs Latin Kilisesi’nden Jerzy Kraj’la birlikte, İsveç Dışişleri Bakanlığı’ndan Anders Kallin, İsveç’in Lefkoşa Büyükelçisi Klas Gierow ile Büyükelçilikten Sara Brandt ve “Kıbrıs Barış Sürecinin Dini Yolu Ofisi”nden Salpy ESKİCİYAN katılıyor.
“KKTC Din İşleri Başkanlığı”; bu süslü isimle kuzeyde her ilçede “temsilcilik” açıyor, haşmetli tabelalar bu makamların kapılarını süslüyor.
Kime, ne kadar, nasıl bağlılar belli değil..
“Din İşleri Başkanlığı” lâfını gören, muhteremin KKTC’deki Rum ve Maronitlerin de dînî “başkanı” olduğunu zannedecek!
Konuyu sorduğum, bilgisine, görgüsüne güvendiğim, iznini almadığım için de ismini açıklayamadığım bir dostumun “mahallinden” ilettiği şu notu bazı yerlerini çıkarıp kısaltarak aşağıya ekliyorum;
“Türkiye’de Kıbrıs Hakkında hangi konuda yanlış algı oluşursa, siz de bilirsiniz ki buranın başka bir tarih yaşadığının ve başka gelenekler, başka bir idari sistem, başka yasalarla yönetildiğinin; ya bilinmemesinden ya da hiç akla gelmemesinden kaynaklanmaktadır. Din İşleri Başkanımız da Türkiye’den geldiği için, kâh gider AKP’den milletvekili aday adayı olur, kâh reddedilince buraya gelip, müftü rolü oynamaya girişir. Oysa bizde Müftülük diye bir makam yoktur.
1878 Konvansiyonunun ruhuna aykırı olarak, 1929’da İngiliz Yönetimi tarafından mülga edilmiş ve ne o zamanki ‘toplum lideri’ Sir Münir buna itiraz etmiştir, (zaten tezgâhlayan odur) ne de zamanın “Atatürkçü muhalefeti. (Onlar da bunu ferah bir laiklik uygulaması sanmışlardı)… 1929’da Müftülük makamı ilga edilip, Evkaf’a bağlı bir memuriyet olan Fetva Eminliği’ne tahvil edilmiştir. Halâ da öyledir… Atalay, Evkaf’a bağlı bir memurdur. Müftü değil…
Daha sonra, Dr. Küçük ekibinin ‘laiklik’ pozitivizm anlayışı da aynen devam etmiştir. Nihat Erim anılarında Dr. Küçük’ün bazen kızıp; Müftü Dana Efendi’yi denize atmaya kalktığını anlatır. Tenakuz yok! 2. Milli Kongre, İngiliz’e itiraz edip, 1940’larda Baflı Müderris Dana Efendi’yi, ‘Müftü’ seçtiğini ilan etmiş ama onlar da adada böyle bir makam olmadığı gibi, böyle bir seçimin de tanınmadığını açıklamışlar, Dana Efendi sadece bizim ağzımızda Müftü olmuş ama bir gün bile müftülük etmiş değildir. Daha sonra ne bizden atanan ne de Türkiye’den ısmarlama gönderilen hiçbir Din İşleri Başkanı’nın da yapamadığı gibi… Çünkü önce Dr. Küçük, bunları benimsememiş sonra da Rauf Bey, durduk yerde ikinci bir otorite yaratmaya yanaşmamıştır.
Bizde ‘müftü’ bu! Yok yani…
Sayın Atalay da Müftü rolü oynuyor ama değil… Yetkisi yok! Kendine bağlı olması icap eden Vakıflar İdaresine bağlı bir memur o…
Yasal olarak kendisinin de Evkaf’a bağlı olduğunu, bilirim… Yaptığı, mugalâta’dır eski deyimle… ‘Evkaf’ı dava etti, beni değil!’ Hadi canııımmm. Yarın evkaf camilerden ses yükselticileri söker, sen de gider her sabah minareden okursun ezanı… Çünkü camiiler de evkafın… Sn. Atalay sadece, imam, müezzin, kayyum gibi görevlilerin patronu, o kadar…
Ama dediği doğru! Ezanı kim yasaklayabilir? Lefke’den ‘Ezan-ı Muhammedi’yi, Fugasa’daki Rumlar da dinlesin diye, son ayara kadar açar da sabah sabah ezan da yetmedi, bir de ilahiler döktürürsen, delinin biri de şikâyetçi olur yani…
Yani körler ile sağırlar, geleni gideni ağırlar vaziyetlerindeyiz…
Suale el cevap: Atalay, Evkaf’a bağlı; bir memurdur…”
Durum, ahval ve şerait işte böyle böyledir kıymetli okuyucu..
Vay “delikanlı” Lefke !
Kimlerin başına ne işler açtın bak, gördün mü? 7 Kasım 2015
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın