Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün, “Havuz Medyası” olarak adandırılan medya organlarından “A-Haber” kanalında katılmış olduğu programda, Koza İpek Holding ve şirketlerine kayyum atanması kararı ile ilgili olarak şöyle dedi:
“Kayyum kararıyla ilgili ortaya konulan eylemleri görüyorsunuz. Peki daha önce bu yargı, bu ülkede bizim Silahlı Kuvvetlerimizden tutunuz da çok farklı gazete vesaire yazarları, çizerleri içeri attığı zaman bunların hiçbir sesi çıkıyor muydu? O zaman da yine bunca gazeteciler içeri atılmıştı. Aynı şekilde askerimize yaptıkları, subaylar vesaire 300’ü aşkın içeri atıldı ve 2-3 yıl yatanlar oldu bunların içerisinde. Şimdi iş döndü kendilerine geldi. Kendilerine gelince mesela bu işin patronu olan zat, Türkiye’de değil kaçtı, gitti. Bunların destek kıtası durumunda olan savcılar, hakimler de kaçtı gitti. Tamam burası hukuk devleti, niye kaçıp gidiyorsunuz? Kalın. ‘Biz böyle bir şey yapmadık. Her şeyimiz sağlam’ diyorsanız, kaçmanıza da gerek yok, adam gibi çıkar savunursunuz. Burası bir hukuk devleti. Bu hukuk devletinde de yargı gerekli olan çalışmayı yapacaktır. Şu anda tespitler, belgeler üzerinden yargı bir adım atıyor, bir karar veriyor. Bu kararı verince bunlar rahatsız oldular. Kimler şimdi oraya geliyor, bunlar da önemli. Kim, kimle iş tutuyor, bunu ortaya koyması bakımından önemli…”
Doğrusu ya; angut türünden olmayan vatandaşlar olarak, şu anda tam da “güler misin ağlar mısın” kıvamındayız. Aslına bakarsanız; Paralel Yapı veya Gülen Cemaati açısından bakılırsa; ifadelerinin tamamı doğrudur Erdoğan’ın. Ne var ki; yukarıda anlattıklarının tamamının içinde kendileri de vardır. Bütün olan biteni, şimdi “Paralel Yapı” olarak isimlendirdikleri ve “İnlerine gireceğiz” diyerek kendilerine karşı mücadele başlattıkları cemaatle birlikte pişirip kotarmışlardır. Erdoğan’ın bugün yaptığı ile masaldaki kurdun yaptığı arasında hiç bir fark yoktur aslında!
Hani masala göre; kurt önce diğer öküzlerle işbirliği yaparak sürünün koruyucusu durumundaki Sarı Tosun’u gözden düşürüp ekarte ettikten sonra, sürüdeki öküzleri bir bir yemiş ya; Tayyip Bey de aynı şeyi yapıyor şu anda! Önce diğer güç odaklarını, en çok da Paralel Yapı’yı kullanarak, TSK’ye kumpas kurdurup, onu zayıf düşürdü, arkasından da TSK’ye karşı işbirliği yaptığı diğer güç odaklarını bir bir avlamaya başladı. Bugün Paralel Yapı veya Gülen Cemaati denilen gruba karşı yapmış olduğu tam da bu anlama gelmektedir.
Doğrudur; Erdoğan’ın Fethullah Gülen’e “Bitsin artık bu gurbet, dön ülkene” çağrısı yaptığı ikbal ve al takke-ver külah türünden muhabbet içinde olduğu günlerde mahkemeler vasıtasıyla özel teşebbüse ait şirketlere ve medya kuruluşlarına kayyum atanıp, bu kuruluşlar TMSF marifetiyle yandaş haline getirilirken Paralel Yapı’ya ait medya kuruluşlarının hiç sesleri çıkmıyordu. Cem Uzan, Dinç Bilgin, Erol Aksoy, Mehmet Emin Karamehmet ve Aydın Doğan gibi adamlar bir bir ekarte veya tehdit edilerek, bu adamların ellerindeki pek çok iktisadi işletmenin yanında gazeteleri (ki; Sabah, Akşam, Takvim, Vatan, Milliyet, Star…vs) ile televizyonları (ki; ATV, A-Haber, Star, Şov, Cine-5, Kanal-Türk… vs.) bir bir ellerinden alınıp, TMSF kanalıyla yandaşlara peşkeş çekilip, iktidar partisinin borazanı haline getirilirken, Paralel Yapı’ya ait medya kuruluşlarının hiç sesleri çıkmıyordu. Hatta bütün bu işlemlerin lehinde haber ve yorumlar bile yapılıyordu bu gruba ait medya organlarında.
Aynı şekilde, uyduruk davalar kapsamında TSK’nin en gözde subayları hükümet tarafından “İyi ki bu generallerle savaşa filan girmemişiz. Bunların savaşacak halleri yok. Bunlar askerlikten başka her şeyi yapmışlar…” denilerek kodese tıkılıp amansız hastalıklara yakalanmalarına sebep olunurken, kimileri de bunu gurur meselesi yapıp intihar ederken adeta “oh oldu” kıvamında yayınlar yapıyordu Paralel Yapı’ya ait medya organları. Hatta bu yapıya ait gazetelerde, Türk Ordusu’nun toptan lağvedilmesine ve yeni bir Nizam-ı Cedit ordusu kurulmasına öneren yazılar bile yazılıyordu o günlerde. Hem de o günlerde nikâhlı karısını AKP saflarından milletvekili seçtirecek kadar AKP’ye oynadığı halde, bugün oyunu MHP’ye vereceğini söyleyen dönekler tarafından!
Erdoğan diyor ki; “… çok farklı gazete vesaire yazarları, çizerleri içeri attığı zaman bunların hiçbir sesi çıkıyor muydu? O zaman da yine bunca gazeteciler içeri atılmıştı. Aynı şekilde askerimize yaptıkları, subaylar vesaire 300’ü aşkın içeri atıldı ve 2-3 yıl yatanlar oldu bunların içerisinde.”. Peki baba siz değil miydiniz “Bunlar yazdıklarından ve gazetecilikten dolayı içeri girmediler…” diyen? Şimdi nasıl oluyor da sureti haktan görünerek o gazetecilere ve akademisyenlere sahip çıkabiliyorsunuz? İsterseniz bu sözlerinizi bir de Nedim Şener’in, Ahmet Şık’ın, Ergün Poyraz’ın, Tuncay Özkan’ın, Mustafa Balbay’ın ve Soner Yalçın’ın yüzüne karşı söyleyin.
Şimdi Koza-İpek grubunun patronunun dışarıya kaçmasını tenkit ediyorsunuz ya; isterseniz size hatırlatalım dün de aynı şekilde Bedrettin Dalan kaçmıştı yurt dışına. İyi ki de kaçmış; yoksa o da pisipisine yatacaktı yıllarca. Hem de hani şu sizin “KUMPAS” dediğiniz uyduruk davalar yüzünden!
“Bunların destek kıtası durumunda olan savcılar, hakimler de kaçtı gitti…” diyorsunuz ya; şu anda tam da içimi kanatmış bulunuyorsunuz. Siz değil misiniz o savcılara zırhlı mercedesler tahsis edip, kısa sürede İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine kadar yükselten? Siz değil misiniz, sırf generalleri, gazetecileri, yazarları ve akademisyenleri yargılamak için Özel Yetkili Mahkemeler tesis eden? Siz değil misiniz, bu kişileri yargılayan mahkemeleri, özel yetkili mahkemeleri kaldıran kanun kapsamı dışında bırakıp, dava sonuçlanıncaya kadar çalışmalarına müsaade eden? Siz değil misiniz, Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Osman Sanal marifetiyle Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in makam odasına baskın düzenletip, adamı yaka paça oturduğu koltuktan aldırmak suretiyle Erzurum’a götürüp kodese tıktıran? Siz değil misiniz Adalet Bakanıyla “O davaya bakan hakim Aleviymiş” konuşmaları yapan?
O sebeple Sayın Erdoğan, biz angut değiliz, bunları yemiyoruz artık. Uyandık ve neyin ne olduğunu iyi biliyoruz gayrı. Lütfen hiç değilse aklımızla alay etmeyin, çünkü aklımız yerinde bizim. Öyle “aldatıldık”, “kandırıldık” veya “ihanete uğradık” mavallarıyla artık kandıramazsınız bizi.
Netice-i Kelam; Dedem Korkut geldi; soy soyladı, boy boyladı, adı görklü Muhammede salavat getirdi ve angutlara bir Erdoğan masalı anlattı…
Bir yanıt yazın