50. YILINDA GÖÇ VE UYUM SEMPOZYUMU

DEVLET BAKANI ÇELİK: ”VATANDAŞLARIMIZIN AB ÜYESİ DEVLETLERDEKİ 50 YILLIK VARLIĞI VE KATTIKLARI ARTI DEĞERLER, TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİ KARŞITLARINA VERİLMİŞ EN ANLAMLI CEVAPTIR.

‘BU AÇIDAN BAKILDIĞINDA, BAZI AVRUPALI LİDERLERCE DİLLENDİRİLEN ‘İMTİYAZLI ORTAKLIK’ GİBİ TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNDE OLMAYAN ALTERNATİFLER, AB’NİN 50 YILLIK TARİHİYLE ÇELİŞMEKTE, KURULUŞ VE VAR OLUŞ FELSEFESİNE TERS DÜŞMEKTEDİR”

ANKARA (A.A) – 21.05.2009 – Devlet Bakanı Faruk Çelik, ”Vatandaşlarımızın AB üyesi devletlerdeki 50 yıllık varlığı ve kattıkları artı değerler, Türkiye’nin AB üyeliği karşıtlarına verilmiş en anlamlı cevaptır” dedi.

Çelik, Bilkent Otel ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen ”Yurt Dışındaki Türkler: 50. Yılında Göç ve Uyum Sempozyumu”nda yaptığı konuşmada, göç ve göçmen olgusunun insanlık tarihi kadar eski olduğunu söyledi.

Kimi zaman savaşlar, yeryüzüne yayılma ve yeni kaynaklara ulaşma arzusunun, kimi zaman da kuraklık, kıtlık gibi yaşamsal sorunların insan topluluklarını yeni yerleşim ve yaşam alanları arayışına ittiğini anlatan Çelik, bu arayışın aynı zamanda insan topluluklarının birbirlerini tanımalarına ve etkileşim yoluyla ortak kültürel değerlerin ortaya çıkmasına vesile olduğunu belirtti.

Çelik, tarih boyunca dini, iktisadi, sosyal sebeplerle gerçekleşen göçlerin modern devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte özellikle ikinci dünya savaşının ardından ağırlıklı olarak ekonomik ve siyasi sebeplere dayandığına işaret ederek, burada insanların asıl amacının kültürlerini, geleneklerini ve yaşam standartlarını korumak ve geliştirmek olduğunu dile getirdi.

Bakan Çelik, göç olgusunun, insanların karşılaştıkları problemlerin çözümü için ortaya çıksa da kendi bünyesinde yeni problemler oluşturduğunu vurguladı.

Ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte göçmenlerin karşılaştığı bir çok ortak sorun olduğuna dikkati çeken Çelik, bunların çalışma hayatında ayrımcı muameleler, işsizlik, eğitimde fırsat eşitsizliği, anadil eğitimi, aile birleşimi ve aile oluşumu, çalışma ve oturma izinleri, siyasette ayrımcı uygulamalar, ırkçı ve aşırı sağ politikalar, dışlama ve asimilasyon olduğunu söyledi. Çelik, bunların acil çözüm bekleyen sorunlar olduğunu ifade etti.

Küreselleşme süreci ve insan haklarının yaygınlık kazanmasıyla bu sorunların sadece göçün tarafı ülkeleri değil, tüm dünyanın ortak sorunları haline geldiğini belirten Çelik, bu global sorunun, global çözüm arayışını da beraberinde getirdiğine dikkati çekti.

Bakan Çelik, başta göçmenlerin hak ve sorumluluklarını belirleyen BM olmak üzere ILO ve Avrupa Konseyi’nce kabul edilmiş çok sayıdaki sözleşme ve tavsiye kararının hassasiyetle uygulanmasıyla sorunların büyük ölçüde aşılabileceğini kaydetti.

Faruk Çelik, ”göçmenleri asimile edilmesi ya da dışlanması gereken yabancılar olarak değil, sosyal, kültürel ve iktisadi zenginliğin bir parçası olarak görmenin insanlığın ve çağdaşlığın gereği olduğunu” dile getirdi. Çelik, ”Böyle bir yaklaşım barış ve huzur ortamının sağlanması ve toplumların kalkınması için de elzemdir” diye konuştu.

-TÜRKİYE’NİN GÖÇ SERÜVENİ-

Türkiye tarihinde önemli bir yere sahip olan göç serüveninin, resmi olarak Federal Almanya Cumhuriyeti ile 30 Ekim 1961’de yapılan ”Türkiye-Almanya İşgücü Göçü Anlaşması” ile başladığını belirten Çelik, bu tarihten itibaren Türk göçmenlerin işgücü ihtiyacını karşılamak üzere batı Avrupa ülkelerine, Avustralya’ya, ABD ve Kanada’ya gittiklerini anlattı.

Çelik, böylelikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu ülkelere göç eden Türkler’in iş imkanına kavuşurken, gelişmekte olan ekonomilerin ihtiyaç duyduğu iş gücünün de önemli oranda karşılandığını ifade etti. Çelik, şöyle konuştu:

”Hiç kuşkusuz göç eden Türklerin karşılaştıkları ilk sorun, vatanlarına, ailelerine ve sevdiklerine duydukları özlem olmuştur. Ancak bu durum Türk göçmenleri göç ettikleri ülkelerin kalkınmasına katkı sağlamaktan geri bırakmamıştır. İnsani açıdan bakıldığında bu, büyük bir fedakarlık örneğidir.

Yurt dışında bulunan vatandaşlarımız bulundukları ülkelere sadece emekleriyle değil, aynı zamanda kültürleriyle, dilleriyle, inançlarıyla da zenginlik katmışlardır.

Vatandaşlarımızın AB üyesi devletlerdeki 50 yıllık varlığı ve kattıkları artı değerler, Türkiye’nin AB üyeliği karşıtlarına verilmiş en anlamlı cevaptır. Bu açıdan bakıldığında, bazı Avrupalı liderlerce dillendirilen ‘imtiyazlı ortaklık’ gibi Türkiye’nin gündeminde olmayan alternatifler, AB’nin 50 yıllık tarihiyle çelişmekte, kuruluş ve varoluş felsefesine ters düşmektedir.”

-”TÜRK KÜLTÜRÜNÜ DE YAŞADIĞI ÜLKENİN ZENGİNLİKLERİNE KATABİLMELİ”-

Bir Türkün bir Alman kadar Almanca, bir Fransız kadar Fransızca bilmesi ama Türkçeyi ve Türk kültürünü de yaşadığı ülkenin zenginliklerine katabilmesi gerektiğini vurgulayan Çelik, Türklerin yönetime katılma mekanizmalarında etkin roller üstlenerek, ülkelerin demokratik gelişimlerine de katkı sağlamalarına ihtiyaç olduğunu belirtti.

Çelik, ”Burada devlet olarak bize aynı zamanda bulundukları ülke yöneticilerine ve toplumlarına büyük sorumluluklar düşmektedir. Farklılıkları ayrılık gerekçesi olarak görmek yerine, zenginlik olarak görmek insan haklarının bir gereği olduğu kadar günümüz yönetim anlayışının da hakim görüşüdür. Bu anlayış sorunların çözümünde tüm ülkelerin işbirliğini zorunlu kılmaktadır” diye konuştu.

Bir ülkenin sınırları dışında yaşayan vatandaşlarının ya da vatandaşlıktan çıkmış olsalar da ülkeleriyle bağlantıları devam eden kişilerin varlığının özel bir ilgiyi gerektirdiğini söyleyen Çelik, Türkiye’nin bu ilgiyi başından beri gösterdiğini ifade etti. Çelik, şunları kaydetti:

”Ancak gelişen şartlar bu ilginin profesyonel bir hizmet anlayışıyla yürütülmesine yani kurumsal bir yapılanmayı zorunlu kılmaktadır. Bu konuda da hassasiyetle çalıştığımızı belirtmek isterim.

Bugün itibariyle yurt dışında büyük bölümü bulundukları ülke vatandaşlığına sahip olan 5 milyonu aşkın Türk kökenli göçmen yaşamaktadır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yaklaşık 4 milyonu Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere, Belçika gibi Batı Avrupa ülkelerine dağılmış durumdadır.

Vatandaşlarımız için süreç her ne kadar iş gücü göçü olarak başlamışsa da zamanla hadise bütün yönleriyle bir göç olgusuna dönüşmüştür. Vatandaşlarımız önceleri çalışmak amacıyla gittikleri ülkeleri ikinci vatanları olarak benimsemişler ve kalıcı olarak yerleşmişler. Nihayetinde kendilerini bir misafir olarak değil, yaşadıkları toplumların asli unsurları olarak görmektedirler.”

Çelik, bununla birlikte 4 milyon Türk’ün çeşitli nedenlere bir süre kalmış oldukları ülkelerden kesin dönüş yaptığını anlattı. Bakan Çelik, bu vatandaşların yakınları ve akrabaları da gözönüne alındığında Türkler’in göç ve uyum konusunun 15 milyondan fazla bir kitleyi doğrudan etkilediğini söyledi.

”Devlet olarak insanlarımızın sorunlarıyla geçmişte olduğu gibi bugün de yakından ilgileniyoruz” diyen Çelik, Türklerin gerek gittikleri ülkelerde gerekse vatana dönüşlerinde aile birleşmeleri, haksız vize uygulamaları, çifte vatandaşlık, Türkçe dil dersleri, ayrımcı uygulamaları, ırkçı ve İslamofobi gibi sorunlarla karşılaştıklarını anlattı. Çelik, ”Amacımız ve gayemiz, bu ve benzer sorunları bir an önce çözüme kavuşturmak. Sorunların çözümü için ilgili ülke yöneticilerinden de hassasiyet beklediğimizi vurgulamak istiyorum” dedi.

Bu konuda yaşanan sorunların aşılması için göçmenlerin hak ve sorumluluklarını düzenleyen uluslararası sözleşmelerin daha fazla devlet tarafından onaylanması, sözleşme hükümlerinin uygulanmasının takip edilmesi gerektiğini vurgulaya Çelik, göç ve uyum konusunun, özgür ve akademik platformda, sonuç odaklı bir perspektifle ele alınması sayesinde dışlayıcı ve ayrımcı değil, kucaklayıcı politikaların başarıya ulaşacağını kaydetti.

-HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ ERDENER-

Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Erdener de yaptığı konuşmada, Türklerin, geçmişte misafir olarak gittiği topraklarda zamanla başarılı birer birey haline geldiklerini söyledi.

Türklerin bulundukları ülkelerin sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda birer katılımcı haline geldiklerine işaret eden Erdener, bu katılımın ne derece başarılı sonuçlarının olduğunun geçen süre içerisinde herkes tarafından görüldüğünü kaydetti. Bu ülkelerde yaşayan Türklerin konumlarının dikkatli bir şekilde ele alınması gerektiğini de belirten Erdener, özellikle çözüm odaklı şekilde düşünülmesinin önemli olduğunu söyledi.

Türklerin gittikleri ülkelerde zamanla yerleştiklerini ve o ülkelerin vatandaşlığına da geçtiklerini anlatan Erdener, bu Türklerin çocuklarının da o ülkelerde dünyaya geldiğini belirtti. Almanya’daki Türk nüfusunun yoğunluğuna dikkati çeken Erdener, seçimlerde ülke yönetimini belirlerken Türklerin oylarının da büyük önem taşıdığını ve sonuca etki ettiğini kaydetti.

Toplantının sonunda TRT tarafından hazırlanan ”Onlar işçi istemişti, biz insan gönderdik” konulu bir belgesel de gösterildi.

Sempozyum kapsamında ayrıca Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce düzenlenen fotoğraf sergisi de izlenime sunuldu.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir