GİRESUNLU’NUN TARİH KEYFİ!

rum jimnazyumu

iskelebaşı

GİRESUNLU’NUN TARİH KEYFİ!

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Giresunlu’nun zorlama tarih zevksizliği bıktırdı beni.

Bizim Ayhan’a (Yüksel) ayıp olacak ama bir “alternatif” Giresun Tarihi yazmaya niyetleneceğim neredeyse.

Aslında 30 senedir yazdıklarım Hacıhüseyin’den Ada’ya 77 kere yol olur ama okuyan yok, okuduğunu anlayan yok.

Rahmetli babaannem Tirebolu’lu idi, “sokma akıl altı adım gider”i ondan öğrenmiştim.

Şimdikilerde üç adım bile gitmiyor.

Aşağıdaki yazıyı 18 Temmuz 2012’de yazmışız.

https://www.turkishnews.com/tr/content/2012/07/18/helal-olsun-sana-%CE%9A%CE%B5%CF%81%CE%B1%CF%83%CE%BF%CF%8D%CE%BD%CF%84%CE%B1-kerasundali/

“HELÂL OLSUN SANA “Κερασούντα“ (KERASUNDA)LI

               Aşağıdaki hikâyede geçen zaman-mekân ve şahıs isimlerinin gerçek hayatla herhangi bir ‘ilgi ve alâkası’ bulunmamaktadır. Tamamen muhayyel bir bilim kurgu denemesi olarak kabul edilmelidir. Dolayısı ile kimsenin lüzumsuz yere işkillenmesine de lüzum yoktur.

               Duyduk ki yine hey heylerin gelmiş üstüne, asil damarlarından o soylu kanın deli deli akmaya başlamış… Ulusal giysin olan çakma ‘altın post’u geçirmiş sırtına, atlamışsın ataların olan kahraman Argos denizcilerinin gayuğuna..

               Atlamış da onların şarkısını çağırmaya başlamışsın.

               Duyduk ki ‘Güç tanrısı’ Herkül, her üç-beş senede bir âdet olduğu üzere yine Herakles’ten aldığı 12 emirden biri olan, postun aslını bulabilmek için kahraman gemicileriyle beraber denizlere açılmış.

               Açılmış ve St. Demetrius’un karşısındaki Arestias’a kadar gelivermiş.

Arestias, çok iyi bildiğin gibi Pontus Exinos’un en büyük adasıdır ey Kerasundalı..

Ama Herkül ve gemicileri yaklaşınca, Arestias’ın yerli ve asıl sahipleri olan ve adlarına Stimfalid denilen canavar kuşlar tüylerini bir ok gibi gemicilerin üstlerine fırlatmışlar.

Çünkü vakti zamanında yüce Herakles bu terbiyesiz kuşları Stymphales Gölü çevresinden kovmuş, onlar da buraya göçmen gelmişlerdir.

Usta Argonotlar da boş durur mu, kalkanlarını birbirine çarparak acayip sesler çıkarmış ve kuşları korkutarak kaçırmışlar. Kahraman Herkül ve kahraman gemiciler kuşlar karşısında büyük zafer kazanırken bazı gemicileri de ne yazık ki kaybetmişler.

Herkül adanın her yanında altın postu aradıysa da bulamadığı için adayı lanetli kabul edip, daha fazla zaman kaybetmeden Kafkaslara doğru yelken açmış.

Ey kahraman Kerasundalı… Sen de ‘yine/yeni ve yeniden’ onların peşine takılmış, düşmüşsün yollara. Bakalım bu iflah kabul etmez aşkın nereye kadar sürecek?

Kahraman Kerasundalı.. Sen kötü niyetli boşboğazlara hiç kulak asma..

Kahraman Kerasundalı… Bu cayır cayır yanan sıcak yaz günlerinde; zamanında Yunan bayrağı çekilen Gimnasium’un önünden de geçiver bir zahmet.. Sonra Gogara’nın yanında durup, karşıya deniz kenarındaki o Gimnasium’un, şimdi restore edilmekte olan kütüphane binasına bir nazar at.. Eski günleri yâdet.

Umarım aslına uyan bir biçimde kullanılacaktır yenilendiğinde..

Yolun düşmüşken oradaki ağaçların altında, ‘yerli’ İsabella üzümünden merdiven altında imal edilmiş ve buz kalıplarında soğutulmuş şaraptan da birkaç kadeh ‘atıver’.

Yine eski günlerin anısına.

Oradan kaleye çık.

Eski Şehir Emînlerinden, binek hayvanı olarak ‘inadına’ eşek kullanan Gapudan bilmemkimin oralarda bir yerlerde asılı duran ‘eşekli’ fotoğrafının önünde hürmetle eğil. Elin değerse altında mum da yak. Yine onun, Birinci Dünya Harbi sonunda Avrupa’da Paylaşım Kongresi toplayan oğlunu da hayırla anmayı unutma, bir mum da ona yak..

Meğer bu topraklar ne ‘evlâtlar’ yetiştir(ir)miş…

Gökten senin için de seyyahların yağacağı günler yakındır Kerasunda’nın asil çocukları.

Çeşme akarken, keser/sap dönmeden, hesaplar karışmadan sen de küpünü doldurmaya bak.

Ne olur, ne olmaz.. 18 Temmuz 2012”

Şu “binek hayvanı” olarak kullandığı eşşekli resimleri her yere asılı eski “Şehir Emîni” hikâyesi nedir bilir misin?

Osmanlı, Osmanlı diyoruz ya; işte o Osmanlı’da azınlıklar 1.Sakal bırakamazdı, 2.Belli renkte giysiler giymeleri gerekirdi, 3.Kaldırımda yürüyemez, 4.Ata binemezlerdi. 5.Evleri taştan ya da çok katlı olamazdı. 6.Kürk giymeleri bile izne bağlıydı.

İşte Gapudan Yorgi, ata binemeyeceği için protesto makamında eşşeğe biniyordu.

Bayramın son günü Giresun’daydım.

“Millet Bahçesi”nde “bir fincan orta kahve” içtim.

Yandaki terkedilmiş izlenimi veren işlevsiz eski Vilayet Binası’nı seyrettim.

Mahalle 1900’lerde azınlık mahallesi idi. Bilhassa hafta sonları Cumartesi-Pazar geceleri, Millet Bahçesi’nde Rum aileler toplanır, cazband eşliğinde geç saatlere kadar süren eğlenceler düzenlerlerdi.

1912 veya 13’de, Osmanlı; işte bu mahallenin tam göbeğine Vilayet Binası’nı kondurmuştur, “bayrak göstermiş”tir.

Dolayısı ile o bina tekrar Giresun halkına iade edilerek meselâ “Kent Müzesi” olarak “onurlandırılmalıdır”.

Millet Bahçesi’nin alt kısmı döner mermer merdivenlerle aşağıya yola kadar iner. Cumhuriyet’in 10’uncu yılında özel olarak düzenlenmiştir. Şimdi harap ve bitap bir haldedir.

Umarım bölgede yapılan düzenleme faaliyetlerinden o da nasibini alarak kuruluş maksadına uygun itibarı iade edilir.

Kahve’den sonra Kazancılar Yokuşu’ndan aşağıya indim. Eskiden çekiç sesleri eksilmezdi. Şimdi ses seda yok.

Yokuşun yarısında solda Şair Can’ın “Kalisar”da “menfa”da iken gece gizlice gelip karşıdan bakarak iç geçirdiği-ağladığı iki katlı bahçe içinde evi vardı.

Yerine yapılan şekilsiz, kimliksiz, kişiliksiz dört beş katlı kümes-gecekonduyu gördünüz mü? Mimarını-mühendisini ve nereden mezun olduklarını gerçekten merak ediyorum.

Kazancıların sonunda sağ köşede rahmetli Dızman’ın demirci dükkânı vardı.

Sonra “Çapulacılar Arastası”na geçilir, oradan da caddeye çıkılırdı.

Karşıya geçtim ve Taşbaşı’na gidip oturdum.

50’li yılların başını, limanın yapıldığı günleri hatırladım.

Yandaki eski binanın altı “Mehmet Efendi Lokantası” idi.

“Hükümet Efendileri” (Babamın teyzesi, Debboy’dan Kale’ye giden sokakta oturur, kaldırımın hemen dibindeki cumbalı pencereden dışarıyı seyrederken “Hükümet efendileri işten çıktı” derdi mesai bitiminde) takım elbiseli-kravatlı giderdi Mehmet Efendi’ye. Ağırbaşlı oturulur, ağır ağır içilir, ağır kalkılırdı. Liman yapılıp da “Karadeniz Postası” haftanın üç gecesi limana demirleyince Giresun Efendileri bu defa vapurun restoranına çıkarlardı ağır ağır. Vapur Trabzon’a doğru demir alırken masalardan yine ağır kalkılırdı.

“Mehmet Efendi Lokantası” dedik, değil mi?

Şu haberler geçen haftaya ait..

“GTSO Binası Hizmete Girdi. 19 Eylül 2015 Cumartesi

Giresun Ticaret ve Sanayi Odası Hizmet Binası olarak kullanılmak üzere restore edilen tarihi binanın açılışı bugün saat 16.00’da düzenlenen bir törenle yapıldı.

1898 yılında kurulan Giresun Ticaret ve Sanayi Odası faaliyetlerine 1992 yılından itibaren Fındık Pazarı mevkiinde devam ediyordu. 2010 yılında Taşbaşı mevkii olarak anılan bölgede ‘İskelebaşı Hanı’ olarak bilinen tarihi binanın satın alınmasından sonra gerekli prosedürler tamamlandıktan sonra restorasyon çalışmaları tamamlanarak, düzenlenen bir törenle hizmete girdi…

Başkan Çakırmelikoğlu, açılış töreninde binanın tarihi ve restorasyon süreci ile ilgili olarak yaptığı açıklamada ‘Bu anlamda, önceden 600 metrekare olan hizmet binamızı, Bugün 2 bin metrekareye çıkartarak ve tarihi bir eseri ilimize kazandırmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşıyoruz. 20 Ağustos 2010 tarihinde satın aldığımız bina,130 yıl gibi bir geçmişte deniz iskelesi ile iç içe olduğundan tarihteki adı İskelebaşı Han’ı olarak bilinir. 1887 Yılında inşa edilen bu yapı, Osmanlı tebaası tüccarları tarafından Ticarethane ve Han alarak kullanılmış, 19.Yüzyıl sonrasında bina, bazı tüccarlar tarafından fındık iç hanesine çevirmiş, buradan dünyanın pek çok ülkesine kayda değer fındık ihracatı yapılmıştır. Ve şuan üzerinde bulunduğumuz alan, Giresun’un geçmişteki Ticaretinin Merkezi imiş. Böyle özelliği olan bir bölgeye Odamızı taşımanın mutluluğunu ayrıca yaşıyorum’ demiş..

Nurettin Canikli de açılış töreninde yaptığı konuşmada; ‘Bu tarihi ve harika binayı aslına uygun olarak yeniden restore edilerek hem Giresun Sanayi ve Ticaret dünyasının hizmetine sunmasının ve tüm Giresun’un hizmetine sunması gibi güzel bir projeyi hayata geçirmesi vesilesiyle Giresun Sanayi ve Ticaret odasına, Sayın Başkana şahsında çok teşekkür ediyorum. Bir bina yaparsınız, yeni bir eser meydana getirirsiniz ama bunun özellikle tarihi özelliği olanların heba edilmemesi şeklinde ortaya çıkıyor. Çünkü Bunun olumsuz sayısız örneklerini birçok yerde görüyoruz. Gerçekten farkında olunarak ya da olunmadan özellikte yüksek getiri amacıyla bu tür binalar heba edilmektedir. Bu tür binalar aslına uygun bir şekilde yapılmış olması bu anlamda bir kazanımdır, tarihe saygıdır, Giresun’un geçmişine saygıdır. Bu vesileyle de emeği geçenlere teşekkür etmek istiyorum” demiş..

Aferin size efendiler..

Bol bol kullandığınız “Tarihi eseri ilimize kazandırmak”, “tarihi ve hakiki bina”, “tarihi özelliklerin heba edilmemesi”, “tarihe saygı”, “Giresun’un geçmişine saygı” kavramlarının ucu nereye uzanıyor biliyor musunuz?

O bina..

Sokakbaşı’nda eski Ticaret Lisesi binası vardır ya.. (Resim 1)

Hani Rumlar tarafından aslında “Pontus Hükümet Konağı” binası olarak inşa edilen, ama açık ismi “Rum Gimnazyumu” olan..

Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında Rum’un Yunan bayrağı astığı..

Topal Osman’ın da “düze inerek” o bayrağı indirdiği ve o Rum’u kapısında astığı o bina..

İşte o binanın, yâni “Rum Gimnazyumu”nun “Kütüphane Binası”dır alt katının eski Mehmet Efendi Lokantası olduğu o bina..

Taşbaşı’ndaki restore edilip “tarihe kazandırılan” o bina.. (Resim 2. İskelebaşı Han öndeki binadır. Dikkatle bakılırsa sağda şimdi Liman başkanlığı olarak kullanılan küçük bina görülür. Gimnasim’un Kütüphane binası yani halen restore edilip “tarihe kazandırılan” bina işte o binanın da sağındadır)

“Tarihi eseri ilimize kazandırmak”, “tarihi ve hakiki bina”, “tarihi özelliklerin heba edilmemesi”, “tarihe saygı”, “Giresun’un geçmişine saygı” gibi kavramları kullanırken öyle bol keseden atmamak, lafın nereye gideceğini bilmek gerekir.

Bitirirken ufak bir “turistik” not/öneri…

Madem Altın Post’a, Argonotlara o kadar meraklısınız..

Ada’da kazılar sonucu bulduğunuz, Arap turistleri gezdirerek gösterdiğiniz, o büyük küplerde ne vardı acaba hiç merak ettiniz mi?

Ayran mı? Reçel mi? Pekmez mi?

Argonotlar, papazlar, rahipler maden suyu yahut coca-cola mı saklayıp o küplerde susuzluklarını gideriyorlardı?

Bence St. Demetrius (Gedikkaya) eteklerinde yetişen “nefis/yerli İsabella üzümü”nden imal edilmiş kırmızı şarap saklayıp içiyorlardı o küplerde.

Altın Post’un geceye sarkan son akşam turunda balık ızgara eşliğinde onu ikram edin, adam başı tur fiyatını da 100 kâât yapın bakın yerlilerden turiste yer kalıyor mu teknede?

Maksat muhabbet olsun.. 28 Eylül 2015

 

 

 

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

 

GİRESUNLU’NUN TARİH KEYFİ! - rum jimnazyumu

Yorumlar

  1. Mustafa Aslan AKSUNGURMAS avatarı
    Mustafa Aslan AKSUNGURMAS

    Sayın Hüseyin MÜMTAZ Beyefendi;
    Yazınızı zevkle okudum. Yararlandım. Bilemediğim konuları da öğrenme merakım bir tutku halini aldı.
    Sanırım (yanılmıyorsam) Yazarsınız. Hem de Tarih yazarı. Ne büyük zevk. Size imreniyorum…

    Ben de kandime göre bir Yazarım. Bugüne değin yayımlatabildiğim (7) YEDİ kitabım oldu. Halkımızın o görmüş-geçirmiş güzel deyimiyle: “Arpamız bittiği” için, geride yayımlatılacak 25 – 30 dolaylarındaki yapıtlarımızı bastıramıyorum. Şimdilik dosyalarında uyumaktadırlar…
    Yaşım: (87). 1944/45 Dersyılı “KÖY ENSTİTÜSÜ” çıkışlı, SAFLIĞINI YİTİRMEMİŞ ( isterseniz buna “BUDALALIĞINI YİTİRMEMİŞ” de diyebiliriz.) bir köy çocuğuyum. O Tarih kitaplarınızdan edinmek isterim. Adresinizi lütfederseniz, yapıtlarımı sizin gibi bilge bir üstada sunmayı görev bilirim…
    Adresim: M. Aslan AKSUNGUR
    Memurevleri Mah.TONGUÇ Cad. 205 Sok. Gürsoy Apt. Kat: 7 No: 2/44 ANTALYA.
    Saygılar sunar, ürünlü çalışmalarınızın daim olmasını dilerim… m.a.a.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir