BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN ELİ KULAĞINDA

Birleşmiş Milletler (BM) 70. Genel Kurulu’nda, 164 ülke lideri “Sürdürülebilir Kalkınma” konusunda kaynakların eşitsiz dağılımı ve açlık krizlerini tartışmaktadır.
BM Kalkınma Programı verilerine göre 863 milyon insan yoksulluk sınırında yaşamakta,
Bilhassa çatışma bölgelerinde insanların gıdaya erişiminin olmaması, insanî krizleri büyütmekte,sığınmacı sayısını hızla arttırmaktadır.
 
*
Çünkü çatışma bölgelerinde ateşkes sağlanamıyor, BM ekipleri güvenli geçiş yapamıyor. 
O yüzden sorunlara siyasi çözümlerin bulunması için BM Güvenlik Konseyinin getireceği kalıcı çözümlerin beklenmesi gerekiyor.
Ancak Güvenlik Konseyindeki farklı görüşlerden dolayı birçok krize çözüm bulmak yıllar alıyor…
 
*
70.yılında BM pek çok ülkeyi hayal kırıklığına uğratmıştır, hatta usandırmış görünüyor.
Bu olumsuz imaj çok açık, BM’nin son dönemde tehlikeli bir gidişat gösteren muhtelif krizler karşısında siyasi bir aktörden ziyade bir izleyici görüntüsü çizmesinden kaynaklanıyor…
 
*
Çünkü tabiî bir kural işliyor; bir kere üstünlük sağlayan bir güç kendi gücünü başka devletlerle paylaşmak istemiyor.
Ama diğer devletler de bu duruma tahammül edemiyor ve revizyonist davranarak mevcut statükoyu değiştirmek istiyor.
 
*
ABD bu çerçevede, SSCB’nin çöküşünden sonra kendi lehine oluşan düzenin korunması için Rusya ve Çin gibi kendisine rakip olabilecek devletlerinstatükoyu delecek davranışlarını istemiyor.
Latin Amerika’da ABD karşıtı söylemlerin yükselmesinden ve bu ülkelerin Rusya’ya yakınlaşmasından,
Çin’in Doğu Asya ile yetinmemesi ve Afrika kıtasında nüfuz bölgesini genişletmesi gibi bir çok gelişmeden,
Rus ve Çin liderlerinin sürekli olarak dünyanın artık çok kutuplu olduğu söylemlerinden rahatsız oluyor…
 
*
Öyle ki, ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi “Uluslararası Düzen” bölümünde,
BM’nin  bugün halen devam eden uluslararası düzenin ABD ve ona benzer değerleri savunan ülkeler tarafından 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulduğuna,
ABD’nin bu alandaki sorumluluğunun daha fazla olduğuna dikkat çekiliyor.
Revizyonist bazı ülkelerin son dönemde sıklıkla dile getirmeye başladığı BM’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığına ve dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun Amerikan liderliği ve BM yapısı altında bu şekilde bir düzenle hayatlarına devam etmek istediklerine vurgu yapılıyor.
Aksi halde ABD’nin uluslararası anlaşmalar ve sözleşmeler gereğince üzerine düşen sorumlulukları yerine getireceği, bu değerlere saygılı olmayan ülkelerin ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırılacağı ifade ediliyor…
 
*
Halbuki Rusya’nın 2020 yılına kadar geçerli Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi,ulusal güvenlik kavramını ekonomik gelişmişlik ve sürdürülebilir kalkınma ile doğrudan ilişkilendiriyor.
Ortadoğu, Barents Denizi, Kuzey Kutbu, Hazar Denizi ve Orta Asya’daki enerji kaynaklarına  erişim alanında yaşanacak rekabetin,​askeri bir çatışmaya dönüşmesi ihtimalinin göz ardı edilmemesine dikkat çekiliyor.
 
*
Çin’in Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi-Beyaz Kitap’ta da SSCB’nin dağılmasındaki hatalardan ders çıkarılıyor ve ABD’nin küresel piyasalar uygulamaları da değerlendirilerek kendine has bir model oluşturuluyor.
Çin dünyadaki artan rolü paralelinde savunmacı ve saldırgan karakterli “Aktif Savunma Stratejisi”ni belirlemiştir ve bilişim teknolojilerinden yararlanarak 21.yüzyılın en önemli gücü olmaya adaylığını ilan ediyor. 
 
*​
Nitekim BM’in 70.yıl Genel Kurulunda liderlerin 28 Eylül’de ne diyecekleri merak ediliyor.
Bu noktada Çin’in, ABD ile büyük ülkeler arasında geliştirdiği yeni tip ilişki modelinin ısrarcısı olması bekleniyor.
Yeni tip ilişkinin ana fikrini çatışmalardan uzak, karşılıklı saygı ve kazanca dayanan işbirliği oluşturuyor.
Çin, dünyada bir sektörde ya da bir ülkede yaşanacak krizin kolayca komşu ülkelere, bölgeye ve dünyaya yayılma olasılığına daha fazla dayanmanın anlamsızlığından hareketle,
ABD’nin küresel lider olarak  çevresinde bölge lideri ülkelerle çeşitlenen yeni bir dünyanın kurulmasına, ülkelerin birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine  birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştirmesine, fikir ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmeye yönelmesinin talebinde olacaktır.
 
*
Teminen kimi diğer sorunların da çözülmesi ardından meşruiyeti ve güvenilirlik sorunu ile tartışılan BM  Güvenlik Konseyinde,  ulusal çıkarları için ayrıcalıklı pozisyonlarını dünya siyasetinin belirleyicisi yapan “mevcut statüko” nun değişebileceğini,
Eski dünyayı düzenleyen NATO, IMF, Dünya Bankası ve AB gibi gerek ekonomik gerek siyasi kuruluşlarla uluslararası sistemin yeniden düzenlenmesini,
Bu suretle bugünün paylaşım kavgasının karşılıklı olarak “paylaşımın dengelenmesi”ne dönüştürülmesini isteyecektir…
 
*
Rusya’nın mesajı ise Devlet Başkanı V.Putin’in “Dünyada bir takım genel modellere göre yaşayamayan ülkeler ve bölgeler var. Orada toplum farklı ve nihayetinde geleneklerin de farklı olduğunu kabul etmeniz gerekir” ifadesinden gelişiyor.
Bu çerçevede Rusya;ABD’nin uluslararası hukuku hep kendi çıkarları doğrultusunda uyguladığını, o yüzden hiçbir çatışmanın çözülmediğini,
Böylece uluslararası hukukla ilgili her tartışmanın mutlaka bir çifte standarda ulaştığını,
Çifte standartın ise  BM’nin uluslararası barış ve güvenliğin gelişimine katkıda bulunan uluslararası kanunların, teamüllerin anlaşma ve standartları geliştirmesine,
Bu suretle ekonomik ve sosyal kalkınmaya engel olduğuna, sonuçta “İnsani Gelişmeyi” önlediğinden hareketle, 
En azından kendi halkları için BM merkezinde  adalet ve ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statü, bunu belirleyen yeni bir uluslararası hukuku talep edecektir.
 
*
Rusya bu noktada başlangıç olarak, o kadar kan aktıktan sonra Suriye’deki iç savaşa artık siyasal bir çözüm getirilmesini öngörüyor.
Suriye’de Esad’ın yerine bir alternatifinin olmayışını esas alıyor.
Savaşan güçlerin ortak tehdit kabul ettiği radikal terör örgütleriyle mücadele için Suriye ve Irak orduları ile “Kürt güçleri” ve diğer ülkelerin de dahil olduğu yeni bir uluslararası koalisyon kurulmasını,
Terör örgütlerinin tasfiyesi ardından düzenlenecek III.Cenevre Barış Konferansı’nda,
Suriye trajedisinde işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin, varsa bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmeleri ve yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasının gereğine dikkat çekecek,
Neticede Suriyelilerin ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini müzakere etmeleri,
Eğer, Barış Konferansı toplanır ve işbu sistematik işlerse, elde edilecek sonucun doğal olarak BM merkezinde uluslararası hukukun üstünlüğüne işlenmesini ve yeni bir küresel statünün oluşturulmasını isteyecektir.
 
*
Bu sırada Başbakan Ahmet Davutoğlu ise Genel Kurul kürsüsünde “Dünya 5’ten büyüktür”​ diyerek, İslamcı ülkeleri de temsilen bir üye ülkenin BM Güvenlik Konseyinde yer alması talebini tüm dünyayla paylaşmaya çalışacaktır.
 
*
Ama rejimleri ve işleyişlerinde sınırsız uygarlık için oluşturulan sistematiklerle vicdan ve düşünce özgürlüklerini amaçlayan özgür insanlar yetiştirme geleneğinden gelen çağdaş uygarlık,
İslamcı iktidarların devletin rejiminde ve işleyişinde getirmekte oldukları sistematikle  vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmayı öngören,
Sonuçta dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan 19.yüzyılda başlayıp 20.yüzyılda  tükenmiş bir ideolojiyi,
Hiçbir zaman insanlığın gelişimi serüveni kapsamında saymayacaktır… 
 
*
Neticede BM’in 70.yılında statüsünün değiştirilmesine ilişkin muazzam talepler Genel Kurul salonundan dünyaya daha büyük bir güçle yansıyacaktır… 
27.9.2015

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir