NECDET BULUZ
AK Parti’nin kurmaylarını şimdi kara kara düşündüren en öneli konulardan birisinin Türkiye’deki ekonomik durum olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim yıllardır ekonomin dümeninde bulunan Ali Babacan’ın son anda milletvekili listelerine konulmasının da ana nedeninin bu olduğu ifade ediliyor.
Biz, bu köşede ekonomideki gidişin pek de parlak olmadığını aylardır yazıyoruz. Örnekleri ile de sizlere yansıtıyoruz. Özellikle yabancı sermayenin kaçış halinde olması, Dolar’ın 3 TL. lik seviyelere tırmanması, ihracatın önünün tıkanması ve terör olaylarındaki tırmanış ekonomideki en önemli sarsıntılar olarak da değerlendirilebilir.
Yabancı sermaye gelmiyor. Yatırımcılar “Gözümüzün önünü göremediğimiz bir ortamda yatırım yapamayız” diyorlar. Siyasi belirsizliği de buna eklediğimizde içinde bulunduğumuz durumu çok daha net görebiliriz.
Kaldı ki, bankalardan Dolar çıkışının hızlandığı, Merkez Bankası rezervlerindeki Dolar’ın giderek azalması da bu endişelere yenilerini ekliyor.
Sanıyoruz Ali Babacan, ekonomide “kurtarıcı” rolü üstlenecek. Babacan’ın yeniden listelerde yer alması seçim öncesi seçmene “güven verme” açısından da değerlendiriliyor. Bugünkü koşullarda bu tutar mı, Babacan “kurtarıcı” olarak değerlendirilir mi bunu seçim sonuçlarında daha net görebileceğiz.
Şu anki tabloya bakalım:
Birçok işyeri kapanıyor, bazıları işçi çıkartmak durumunda kalıyor. Zaten işsiz sayımızın arttığı bir dönemde buna yenilerinin katılması da endişe veriyor. Yatırım olmayınca istihdam olmuyor. İhracatta beklenen artışlar da yok. Tam tersi ithalat kalemleri artıyor. Bu noktada işsizliğin de çok büyük bir ekonomik ve sosyal sorun olarak karşımıza çıktığı görüyoruz.
Bu konuda Türkiye ekonomisini değerlendiren Prof. Dr. Esfender Korkmaz, giderek büyüyen işsizlik sorunu konusunda bakınız neler söylüyor:
“Haziran verilerine göre Türkiye’de işsizlik yüzde 9 oranında artmış. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı ise yüzde 10.5 dolayında. TÜİK’in açıkladığı işsiz sayısı 2 milyon 280 bin. Oysa bir de iş aramayan ama iş bulsa işe başlayacak olanlar var. Bunlar da 2 milyon 416 bin. Şimdi TÜİK 2 milyon 280 bini işsiz sayıyor, iş aramadığı için 2 milyon 416 bin kişiyi işsiz saymıyor. Oysa ki bunlar da işsiz. Çünkü bunlar zaman içinde iş aramaktan bıkmış, umudunu kesmiş insanlar. Ayrıca eşi dostu vasıtasıyla iş arayan ya da uzun zamandır iş arayanlar da var. Dolayısıyla bunları da işsizlere katmak lazım. Bu takdirde Türkiye’de toplam işsiz sayısı 5 milyon 296 bin oluyor. Fiili işsizlik oranı yüzde 16.30 oluyor. Şimdi buradaki işsizlikte daha ağır, daha sosyal sorun var; Terörün beslenmesine, sosyal anarşiye neden olabilecek gençlerde işsizlik oranının yüksek olması. Bunu da TÜİK 17.7 olarak açıkladı. Ama gençlerdeki fiili işsizlik oranı yüzde 30.09. Bu şartlar altında gençlerden üç kişiden biri işsiz ve bu da önemli ölçüde Türkiye’de moral bozan ve sosyal yapıyı olumsuz etkileyen bir faktör. Gençler için hesapladığımız 30.09 fiili işsizlik oranını OECD de destekliyor. OECD 2015 raporda Türkiye’de işsiz ve atıl genç oranı yüzde 31.3’tür.”
Fazla söze gerek var mı? Her şey bütün çıplaklığı ile ve verileri ile ortada.
Neyse ki dünyada petrol fiyatları dibe vurdu. Eğer petrol fiyatlarında artış olsa, Dolardaki yükseliş ile birlikte petrole ödeyeceğimiz para ekonomimizi iyice sarsardı. Bunu da bir şans olarak değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz.
Şu anda piyasalarda bir pahalılık var. Bu da enflasyon rakamlarını tırmandırıyor. Özetle mutfaklardaki yangın büyüyor. Bu yangın 1 Kasım’daki seçim sonuçlarına yansır mı? Bize göre yansır. Alım gücünün azalması, geçinmede sıkıntının büyümesi ve ekonomideki kötü gidişin seçimleri etkilemeyeceği düşünmemek çok büyük yanılgı olur.
Nitekim seçim öncesi bazı kamuoyu araştırma gruplarının yaptığı anketlerden de bunu anlayabiliyoruz. Seçmen, pahalılıktan, geçinememekten şikâyet ediyor. Maaşlara beklenen zamların yapılmadığını, enflasyonun saklandığını, özellikle emekli kesim seçmenlerin “Dilenecek noktaya geldik” dedikleri anket sonuçlarına yansıyor.
Daha önce Türkiye’ye kaynağı belli olmayan yerden önemli miktarlarda para girdisi oluyordu. Uzun süre bu paralarla işin idare edildiği de söyleniyor. Şimdi ise bu paralar kesildi. Araplardan da eskisi kadar sermaye gelmeyince tıkanlıklık da artmış oldu.
Peki Körfez sermayesi ne oldu? Bu konudaki son gelişme de şöyle:
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Yardımcısı, Başbakanı ve Dubai Emiri Şeyh Muhammed bin Raşid Al Maktum’un himayesinde düzenlenen Yatırım Kongresinin Türkiye’deki tek yetkili firması LMG Global DWC Üst Yöneticisi (CEO) Gökhan İlgar, Körfez sermayesinin Türkiye’de siyasi istikrara odaklandığını belirterek, “Oldukça durağan bir döneme girildi. Körfez sermayesi 1 Kasım’a kilitlendi. Birçok firma bu süreçte piyasada zor günler yaşayabilir. Kredi ile iş yapan ki birçoğu krediler ile dönüyor, zor durumda kalabilir. 1 Kasım’da istikrar devam ederse o ılımlı hava ile bir süre daha gideriz yabancı da gelmeye devam eder”. ” ifadelerini kullanıyor.
Esfender Korkmaz Hoca’nın cari açık konusundaki şu açıklaması ile bugünkü yazımızı noktalıyoruz:
“Cari açık bir ülkenin kan kaybetmesi demektir. Yani ekonomik ilişkilerden kaynak kaybetmesi demektir. Türkiye AKP iktidarı döneminde 460 milyar dolar cari açık vermiştir. Bugün bu cari açık da 45-50 milyar dolayında hala devam etmektedir. Cari açığın bu kadar yüksek ve sürdürülemez olması elbette ki dış borç maliyetini ortaya çıkardı. Türkiye’nin 2002’de 126 milyar dolar olan dış borcu bugün 420 milyar dolara ulaşmıştır. Döviz kurlarının arttığı bir dönemde Türkiye açısından, ekonomi açısından önemli bir risk oluşturmuştur.”
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın