Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kandil operasyonları, yurt içinde ve yurt-dışında bazı çevreleri rahatsız etti.
Özellikle PKK’nın kayıpları arttıkça HDP’lilerin, Sosyal Demokrat liboşların, ikinci Cumhuriyetçilerin, tatlı su devrimcilerinin ve emperyalist devletlerin kaygıları da artmaya başladı…
Amerika şaşırdı.
Avrupa şaşırdı.
Çünkü beklenmedik bir olaydı bu… Batı basını Türkiye’yi hedef tahtasına yatırdı. Times, Türkiye’nin PKK’yı vurmasını “delilik” olarak nitelendirdi…
ABD Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Üyesi Dana Rorabacher “Türkiye kendi yararı için PKK ile uzlaşmalı” dedi. Senato Dış İlişkiler Komisyonu’nun Demokrat Partili üyesi Ben Cardin de “PKK açılımı devam etmeli” mesajını verdi.
Ortalık birden “Barışçı” insanlarla doldu.
Meğer ne çok barışsever, savaş karşıtı, yufka yürekli (!) insan varmış… Tümü de üzgün ve süzgün… meğer ne çok, insanlık dostu (!) insan varmış…
Bakırköy’de yapılan mitingde Selahattin Demirtaş, “Toplum barış istiyor, PKK barış yapmaya hazır olduğunu iddia ediyor; ‘Hayır; ille de biz savaş yapacağız’ diyorlar… Bu savaşı başlatıp ateşkesi bozan sizsiniz…” Diye haykırıyor…
Sanki uykudayken polisleri enselerinden PKK canileri vurmadı da Türkiye Cumhuriyeti askerleri vurdu…
Sanki bombaları biz patlatıyoruz?
Bir başka PKK milletvekili, pardon HDP milletvekili ise Mecliste şöyle konuşuyor, hani şu Türkiye Cumhuriyetine “H’astir” çeken Osman Baydemir var ya… Köşeye sıkışınca bakın nasıl da kardeşlikten, dostluktan söz etmeye başlıyor… Ne diyor?
“Kardeşlerim gelin çözüm endeksli bir tabloyu yaratalım…”
Bu konuşmaya AKP milletvekillerinden gelen tepkiler üzerine, ABD ödüllü Şafak Pavey de hemen onu sahiplenerek, yanıtını yetiştiriyor:
“Bu ülke sizin egolarınızdan daha önemli…”
Daha önce de havaalanında karşılaştığı HDP Eş Başkanına “Birlikte iyi salladık…” demişti.
Sallamaya devam ediyorlar… Türkiye sallanıyor, Hanımefendi, Türkiye…
Hem de 7-8 şiddetinde…
Her gün bir vatan çocuğu öldürülüyor. Bombalar patlıyor. Otobüsler, TIR’lar, iş makineleri yakılıyor… Karakollara, emniyet merkezlerine, askeri tesislere uzun namlulu silahlarla, roketatarlarla saldırıyorlar…
Her gün en az üç beş şehit haberi geliyor… Şehit haberleri sıradan haberlere dönüştü artık…
Halkın mutluluğuna, refahına, sağlığına, eğitimine, sanayisine, tarımına harcanacak milyarlar PKK canilerine harcanıyor…
Üstüne üstlük bir de anaların gözyaşı hiç dinmiyor Hanımefendi…
Dünyanın hangi ülkesinde yaşanıyor böyle bir Tsunami? Hangi ülke böyle bir isyana sessiz, tarafsız kalır? Kalabilir?
Bir yandan da HDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş ABD, AB emperyalizminden “yardım” dilenip, “Kendilerini yalnız bırakmamalarını, desteklemelerini, açılımın devam etmesi için onların Türkiye’ye baskı yapmalarını” rica ediyor… Arkasından da ekliyor: Kandil operasyonları, “Vatan savunması değil Saray savunmasıdır…”
Ordu vatanını, vatandaşlarını korumak için operasyonlara giriştiği zaman vatan savunması değil, saray savunması oluyor ve bunu tüm dünyaya faşist, ırkçı, milliyetçi, militarist bir harekât diye tanıtıyorlar… Ama PKK uykuda iki polisi kurşuna dizip, onlarca suçsuz günahsız insanın canına kıydığı zaman buna da “Özgürlük Savaşı” diyorlar…
Aydınlarımız, liberallerimiz, barışseverlerimiz, hümanizme maskesinin arkasında bin bir dolap çeviren Tatlısu Devrimcilerimiz de buna alkış tutuyorlar… Ve askerin operasyonunu “Vahşet” olarak nitelendiriyorlar…
Ama PKK’nın vahşetine, katliamlarına gözlerini yumuyorlar. Ya da görmezlikten geliyorlar. O konularda tek söz söylemiyorlar.
Öğretmenler, hemşireler, doktorlar öldürülürken, köylüler köy meydanında toplanıp kurşuna dizilirken, güneydoğu halkına yol, hastane, okul yapmak, uygarlık götürmek için kurulan şantiyeler, iş makineleri yakılırken hiç sesleri çıkmıyor… “Dut yemiş bülbüllere dönüyorlar…”
Peki, bu kalkışmalar, katliamlar karşısında ne yapmalı ordu, emniyet güçleri? Oturup olup biteni mi seyretmeli? Ya da atılan tokat karşısında öteki yanağını mı çevirmeli? Ya da “Ver kurtul” politikası mı izlemeli?
Hayranı oldukları Avrupa ülkelerinde ve ABD’de etnik sorunlar böyle mi çözülüyor.
Sonra 13 yıldan beri “Açılım – Saçılım” görüşmeleri yapılıyor… Bir sonuca ulaşabildik mi? Terör durdu mu? Terörist, silah bıraktı mı? Dağdan indi mi?
Bu ihanet kervanının başını da elbette “Yetmez Ama Evet” çiler çekiyor. Bunlar Türk tarihinin her döneminde ve her zaman kendi milletini sırtından hançerlediler… Ve emperyalizm, emperyalizmin işbirlikçileri var olduğu sürece onlar da var olacaklardır…
Vıcık vıcık çıkar ilişkilerine devam edeceklerdir…
Dün Prens Sabahattin, Ali Kemal, Refik Halit Karay, Hain Rıfkı, Damat Ferit, Ref’i Cevat Ulunay adı altında ihanetlerini gerçekleştiriyorlardı, bugün başka adlar altında mesleklerini icra ediyorlar… Onlar, Mutlu mu mutlu, tatlı mı tatlı, rüya âlemlerini aratmayacak yaşamlarını yitirmemek için, değil vatanı, analarını bile satarlar…
Bir yanıt yazın