Kürtler; Suriye, Irak ve Türkiye’de farklı durum ve şartlarda yaşıyor.
Atatürk’ün liderliğinde Türk milletinin verdiği büyük mücadeleyle dağıtılan yüzyıllık “Büyük Kürdistan” projesini yeniden canlandırmayı istiyorlar.
*
Bu kez, bütün dünyanın gözü önünde IŞİD’in yarattığı tehlikeler karşısında Irak Kürt Yönetimi silahlı birimi Peşmerge güçlerinin,
Türkiye’den PKK’nın silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri’nin,
Suriye’de Demokratik Birlik Partisi’nin Halkçı Koruma Birliklerinin ortaklık temelini atmışlardır.
Bugün bu ortak silahlı kuvvete “Kürt Savunma Güçleri” deniyor.
*
Kürt Savunma Güçleri; ABD’nin çekildiği Irak’a yeniden dönmesinin sözkonusu olmadığı bir durumda,
Kürt bölgesi ve enerji kaynaklarını riske atacak hamlelere karşı arkasında bırakacağı bir kuvvet olmanın ötesinde,
Bağımsızlığıı öngörülen Kürdistan’ın savunma gücü olarak düşünülüyor.
O nedenle ABD ve AB silah yardımını, Merkezi Irak Hükümetine değil, doğrudan doğruya Kürtlerin Savunma Güçlerine yapıyor, Almanya askeri eğitim veriyor.
*
Kürdistan Topluluklar Birliği, Demokratik Toplum Kongresi, HDP ve PKK bilûmumu taleplerini ivmelemek üzere Irak ve Suriye’deki savaşı parça parça Türkiye’ye taşıyor.
Öcalan’ın PKK’nin silah bırakmasında karar mercii olduğunda ısrarcıdırlar.
Bu yüzden “Çözüm Süreci” ve “Dolmabahçe Mutabakatı” üzerinden hükümete etnikçi baskı uyguladılar.
Talepleri karşılık bulmayınca, “baraj yapımı ve karakol-kalekol inşaatlarının durdurulması, TSK’nın terörle mücadele kapsamındaki faaliyetlerine son verilmesi”ni istediler, ateşkes süreci sonlandı…
*
Şimdi Türkiye, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi alanında bulunan PKK mevzilerini bombalıyor.
PKK ise taktik olarak da stratejik olarak da yenilendikleri iddiasındadır.
Savaşın “Devrimci Halk Savaşı ” stratejisi çerçevesinde dağlarda da, şehirlerde de verileceğini,
Bu kez Türkiye’nin toplumsal ve politik ilişkilerinin stabilizasyonunu ve kontrolünü hedeflediklerini ileri sürüyorlar…
*
Türkiye; Suriye kuzey bölgelerini kontrol eden ve “yeni bir Kürt devletçiğinin oluşturulması” için savaşan PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi’nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri ile birlikte çalışmayı reddediyor.
Çünkü Cizire ve Kobani kantonlarının birleştilmesi ardından Efrin Kantonuyla birleşme ve bir Kürt koridoru olasılığı Türkiye’yi endişelendiriyor.
*
O yüzden Türkiye,sınırda Mare-Cerablus arasındaki 90 kilometrelik alanı güvenli bölge olarak belirledi.
90 kilometrenin tamamında değil ama bazı bölümlerde güvenli bölge derinliğinin 50 kilometre kadar Suriye içine girmesi öngörülüyor.
Türkiye bölgenin havadan güvenliğini ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyonunun sağlamasını planlanıyor ama NATO Genel Sekreteri J.Stoltenberg, “NATO bu çabaların bir parçası değildir. Bu konu Türkiye ve ABD’yi ilgilendiriyor”diyor…
*
Bu sırada YPG güçleri, Fırat Nehri’ne doğru ilerlemektedir, halbuki ABD ve Türkiye’nin öngördüğü güvenli bölge nehrin sağ tarafında yer alıyor.
Bu durumda, ABD ve Türkiye’nin IŞİD militanlarının Suriye’nin Kuzeyi’nde tesis edilmesi öngörülen güvenli bölgeden çıkarılması planlarının Kürt militanlarının bölge içine girmesine olanak sağlamayacağı yönünde bir mutabakat yaptığı söyleniyor.
Ama PYD güçlerinin Batı’ya doğru daha da ilerlemelerini önlemek, Amerika’nın Suriye’nin Kuzey Batısında etkin bir savaş gücü olduğunu kanıtlayan Kürt milisleriyle birlikte çalışma kabiliyetini kısıtlıyor.
Bu da boşluğu doldurabilecek bir alternatif aranması için ABD üzerinde baskı yaratıyor…
*
Bir taraftan da 2012’den beri PYD yönetiminde ve YPG’nin savunmasında bulunan Suriye’nin Rojava bölgesinde Halep’e bağlı Türkmen,Kürt ve Arapların yaşadığı Efrin Kantonu’nda ,
Başta El Nusra ve Ahrar’uş Şam cihat örgütleri ortak bir yazılı açıklama ile YPG’ye karşı savaş ilan ettiklerini açıklıyor.
Afrin Kantonu yöneticileri cihatçı örgütlerin kendilerine MİT’in yönlendirmesiyle saldırdığını öne sürüyor!
*
Türkiye Irak Kürt Bölgesel Yönetimi alanındaki PKK mevzilerini bombalıyor.
Suriye’de Kürt güçleri İŞİD benzeri cihatçı örgütler ve Türkiye güçleri arasında zorlu mücadele veriyor.
Irak hükümeti IŞİD ile çatışıyor rağmen, IKYB yönetimi Bağdat ile işbirliği yapmak yerine Irak merkezi yönetimiyle zıtlaşma konusunda ısrarcı davranıyor…
*
Çünkü IKYB, Irak hükümetinin büyük ölçüde petrol satışına bağlı olan gelirlerini gasp ediyor.
Irak Anayasası uyarınca keyfi olarak petrol satma hakkına sahip değildir ama Bağdat’ın onayı olmadan petrol ihraç etmeye devam ediyor.
*
Petrolü Türkiye’ye taşıyan Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’na, PKK tarafından bir saldırı düzenlenince de, IKBY Başbakanlık Ofisi saldırıyı kuvvetli biçimde kınıyor.
PKK geri adım atıyor, önce üstlendiği saldırıyı,sonra yerel birimlerin kendi inisiyatifleriyle yaptığını açıklıyor.
*
Ya da TSK’nın Kandil harekâtında Zergele PKK Eğitim Kampı’nın vurulduğu sırada sekiz sivilin can verdiği iddia ediliyor.
IKBY Başkanlığı da bu vahim iddiayı doğruluyor.
Türkiye Dışişleri de konu hakkında yaptığı açıklamada “sivil kayıplar da meydana geldiği yönündeki haberler üzüntüyle karşılanmış ve haberlerde ileri sürülen iddialar hakkında inceleme ve araştırma başlatılmıştır” deniyor.
M.Barzani ise sivil ölümleri kınarken,onları canlı kalkan olarak kullanan PKK’ya “Sivil ölümlerini engellemek amacıyla PKK, Irak Kürdistanı’ndan çıkmalıdır” çağrısı yapıyor…
Barzani’nin aklı öncelikle “Başkan” lığa takılıdır.
*
Kürtler; Suriye, Irak ve Türkiye’de farklı durum ve şartlarda yaşıyor.
Hepsi kendi coğrafyasında, yüzyıllık “Büyük Kürdistan” projesini canlandırmanın mücadelesindedir.
Türkiye ise ulusal birliği paramparça ve vatandaşları birbirine düşman eden siyasetçileri,sivil-asker bürokratları ve ilgili zevatla üç cephede önünü görmek istiyor.
Yahu,Türkiye bu şartlarda serbest seçim dahi yapamaz durumdadır…
6.8.2015
Bir yanıt yazın