Efendiler ! Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin (Akdeniz Bölgesi’nin) ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir. (Kemal Atatürk) |
Bugün 20 Temmuz 2015, Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs Adasına Barış getirmek için gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatının 41 nci zafer yılını kutluyoruz. Fakat bugün zaferle taçlanan harekattan 41 yıl sonra KIBRIS’taki genel durumun Türkiye ve Kıbrıs Türk Toplumunun milli çıkarları doğrultusunda gelişmediğini üzülerek görüyoruz..
1960 Londra ve Zürih Antlaşmaları ile kurulan ve Türkiye’nin garantör ülke olarak hukuki hakları bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde bugün hiçbir yaptırım gücümüz kalmamıştır. Çünkü bugün sadece Kıbrıs Rum tarafınca temsil edilen Kıbrıs Cumhuriyeti, 1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Avrupa Birliği üyesidir..
Türkiye, uluslararası anlaşmaların kendisine verdiği hukuki kazanımlarını dikkate almadan, hiçbir zaman katılamayacağı AB üyeliği yolunda ilerleyebilmek için Kıbrıs’taki milli hak ve menfaatlerinden feragat etmiştir.
20 Temmuz 1974’ten itibaren hür ve bağımsız olarak yaşayan Kıbrıs Türk toplumunun 13 Kasım 1983’te kurduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini henüz Türkiye dışında hiçbir ülke tanımamıştır. Tanınması yolunda ne Türkiye ve ne de KKTC yönetimi tam 41 yıldır ciddi hiçbir girişimde bulunmamıştır. AB ile ilişkilerin bugün geldiği boyutlar dikkate alındığında Türkiye’nin de KKTC’nin bağımsızlığını tam olarak tanıyıp tanımadığı da şüphelidir. AKP yönetimi, hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği açıkça belli olan AB üyeliği uğruna küresel güçlerin çekim merkezindeki bu stratejik toprak parçasındaki haklarımızdan vazgeçmiş gibidir.
Dünyada Kıbrıs Türk ve Rum halkları kadar içişlerine karışılan ve üzerinde çıkar hesaplarının odaklandığı başka bir ülke yoktur. Dünyayı küresel çıkarları istikametinde yapılandırmak için çalışan küreselleşme mimarları, dünyanın jeopolitik merkezinde bulunan bu stratejik toprak parçası üzerinde yoğun çaba harcamaktadır.
Bugün Kıbrıs Adasını AB adına Helenizm’e teslim ederek Enosis’i gerçekleştirmek için Türk askerinin adadan çıkartılmasından başka çözüm olmadığını gören küresel güçler bunun için çeşitli senaryolar yazıyorlar ve figüran olarak KKTC ve Anadolu Türk toplumunu birlikte oynatabiliyorlar.
Küresel güçler hedeflerinden asla taviz vermek niyetinde değiller. Ne kadar haklı olursak olalım. Ne kadar hukuk üstünlüğümüz olursa olsun. Adamlar burayı ele geçirerek Türkleri Anadolu’ya hapsetmeyi kafalarına koymuşlar. Bunun fiziki olarak mümkün olmadığını gördüklerinden siyasi entrikalarla bunu bize yaptırma yoluna gidiyorlar. Ve ne yazık ki bunda da muvaffak oluyorlar.
AKP hükümetinin tam teslimiyetçi ve tavizkar tutumu devam ettiği takdirde Kıbrıs Türk toplumunun geçmişte Girit’te, Rodos’ta ve diğer Ege adalarında kaderlerine terk ettiğimiz Türk toplumlarından farkı olmayacaktır. KKTC topraklarının kaybı Anadolu Türk toplumunun bundan sonraki yaşantısında da önemli bir dönüm noktası olacaktır. Kıbrıs’ta kazanılan hakların her ne pahasına olursa olsun korunması kaçınılmaz bir zorunluluktur..
Yıllardır Psikolojik Harekât operasyonları ile beyinleri uyuşturulan Türk halkı Kıbrıs’taki milli çıkarlarımızı ve bu toprağın Türkiye’nin güvenliği için önemini hâlâ kavrayamamıştır. Bu duruma, dünyayı yeniden yapılandırmaya çalışan küresel toplum mühendislerinin yıllarca sabırla sürdürdükleri politikalarla gelinmiştir.
Kıbrıs’ta TSK’nin barış harekâtı ile 41 yıldır gerçek çözümün bulunduğunu, geçen süre içinde tek kişinin dahi burnunun kanamadığını, adada demokrasinin hâkim olduğu bir Türk devletinin yaşadığını, Türkiye’nin bu devletin ilelebet yaşatılması gibi bir tarihi misyonunun olduğu gerçeğini unutmamalıyız.
Buna rağmen 13 yıldır tek başına iktidarda olan AKP’nin KKTC’yi yaşatmak ve üçüncü ülkelere tanıtmak gibi bir düşüncesi olmamıştır. AKP’nin tüm gayretleri çözüm adı altında Kıbrıs Türk toplumunun güneydeki Rumlara BM eliyle yama edilmesi yönündedir.
1974 öncesini bilen ve KKTC’yi kuran neslin yaşları bugün altmış civarındadır. Bu kişilerin artık silah kullanarak kazandıkları devletlerini yeniden kurtaracak fiziki güçleri kalmamıştır ama mücadele ruhları aynen durmaktadır. Bunlar, yeni yetişen ve yaşları otuz civarında olan genç nesil ile her alanda fikir ayrılığı içindedir. Gençler eskiyi iyi bilmediklerinden, üzerlerindeki yoğun psikolojik baskıyla açıkça dağıtılan euro-dolarlara kanarak avrupalı olacaklarını sanmakta ve Rum kesimi ile birlikte hareket etmektedir.
400 yıllık Türk yurdu yavruvatan Kıbrıs’ta ay yıldızlı bayrağın gönderden inmemesi, ezan seslerinin asla susmaması için Türk milletinin tüm varlığı ile mücadele edeceğine inanıyorum. Bu küçük adada kanla oluşturulan kutsal vatan topraklarının kâğıt üzerindeki sanal birlikteliklerle elimizden alınacağına ihtimal vermiyorum.
Kıbrıs’ın daima Türk kalacağını vurgularken, bugün sessizce vatan topraklarının satışını izleyen halkımın gür sesini çıkarmak için fırsat beklediğini değerlendiriyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale
Bir yanıt yazın